18 Şubat 2021 23:50

Garê’de ‘devlet aklı’ niye çalışmadı?

Fotoğraf: Atilla Memiş/DHA

Paylaş

Garê operasyonu ile ilgili Mecliste yapılan oturumda AKP adına konuşan Eski Bakan İsmet Yılmaz, operasyondaki başarısızlıkla ilgili eleştirilere “Terörle mücadelede devletin bir devlet aklı olmalıdır” diyerek yanıt verdi. Konuşmasında bu devlet aklının nasıl çalıştığını şöyle açıklıyor Yılmaz: “Her ne zaman terörle ilgili bir konuşma olsa mutlaka iki husus gündeme getirilir; Teröristbaşı Öcalan’ın tarafsızlık mesajı içeren mektubu ve Kandil’i ve HDP’yi eleştiren Osman Öcalan’ın röportajı gündeme getirilir. Şunu çok açıklıkla dile getirmeliyim: Herkes bilir ki terörle mücadele eden devletin bir devlet aklı olmalıdır (…) Seçim öncesi böyle bir devlet aklının partiye zararı olabilir ancak ‘önce milletim’ diyen, partiye zarar gelmesinden çekinmez.”

Yılmaz’ın açıklamalarından anlıyoruz ki, 23 Haziran 2019’da tekrar ettirilen İstanbul Büyükşehir Belediye seçimleri öncesinde Öcalan’dan “tarafsızlık” mektubu alınması ve Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkartılıp HDP ve İmamoğlu’nu eleştiren açıklamalar yaptırılması “devlet aklı”nın gereğiymiş. Üstelik AKP bunu partiye zarar gelmesinden çekinmeden “önce milletim” diyerek yapmış!

O zaman soru şu: İstanbul seçimleri öncesinde çalışan devlet aklı Garê operasyonundan önce orada alıkonulan 13 kişinin kurtarılması için neden işletilmedi?

Çünkü Yılmaz’ın devlet aklı dediği şey, “terör sorunu”na ve “terörle mücadele”ye indirgenen Kürt sorununun iktidarın politik çıkarları için kullanılasından ibarettir. İstanbul seçimlerini kazanmak için Öcalan’ın “tarafsızlık mesajı”nı içeren mektubunu açıklamakta sakınca görmeyen iktidar ve destekçisi Bahçeli, Öcalan’ın bu mektupta da dile getirdiği “Sorunun demokratik barışçıl yollarla çözümü için rolünü oynamaya hazır olduğu” açıklamalarının gereğini yapsaydı, bugün bu ölümleri konuşmuyor olacaktık. Ama iktidar İstanbul seçimlerini kaybedince “devlet aklı” yeniden Öcalan’a dönük tecrit politikasına geri döndü.

Bırakalım yeni bir müzakere ve barışçıl çözüm sürecini, iktidar Garê’de esir tutulan 13 kişinin kurtarılması için operasyon yerine daha önceki dönemlerde de yapıldığı gibi, Öcalan ya da PKK ile dolaylı yollardan iletişime geçseydi bile büyük ihtimalle yine böyle bir sonuçla karşılaşılmayacaktı. Ancak böyle bir yol/yöntem işletilmedi.

Garê’de devlet aklının çalıştırılmaması, İsmet Yılmaz’ın iddia ettiği gibi iktidar “önce milletim” dediği için değil; bugünkü koşullarda böylesi bir yol/yöntemin kullanılmasının iktidarın politik çıkarlarına hizmet etmemesi nedeniyledir. Çünkü bugünkü koşullarda diyalog kanallarının zorlanması, Kürt sorununu içerideki baskı ve dışarıdaki operasyonlar üzerinden kendi politik dayanaklarını güçlendirmek için kullanmaya çalışan iktidarın işine gelmiyor. HDP’yi “terör uzantısı” olarak göstererek, muhalefeti “terör iş birlikçiliği” üzerinden sıkıştırmaya çalışarak milliyetçi hassasiyetleri kışkırtmak iktidarın politik yönelimi için daha işlevsel görünüyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Garê’ye HDP’li bir kadın milletvekilinin gittiği” iddiası da bu politik hesaplara bağlı olarak gündeme getiriliyor.

Garê operasyonu hangi nedenle yapılmış olursa olsun ve ortaya çıkan vahim sonuç hangi gerekçeyle açıklanırsa açıklansın, bu operasyona karar verenlerin buradaki sivillerin yaşamını kendi politik çıkarları için tehlikeye attığı gerçeği değişmiyor. Çünkü eğer operasyon başarıya ulaşsaydı, iktidar tarafından büyük bir zafer olarak propaganda edilecekti -ki, zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da yakında bir ‘müjde’ vereceğini açıklamıştı. Ancak bugünkü siyasi tabloya bakıldığında iktidarın olası başarısızlığı da kendi politik çıkarları için kullanma hesabını yaptığı anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na bu kadar öfkelenip hakaretler yağdırmasından da anlaşılacağı üzere; iktidar “teröre karşı milli birlik” propagandası üzerinden daha önce olduğu gibi bu kez de muhalefeti (Millet İttifakı) yedekleyebilmeyi umuyordu. Bu başarısızlık üzerinden bir yandan HDP’ye karşı operasyonların yapılacağı ve öte yandan da “milli birlik” fotoğrafı üzerinden diğer muhalefet partilerinin iktidara yedekleneceği bir siyasi dizayn amaçlanıyordu.

Ancak böyle olmadı. Kılıçdaroğlu, “Örgütün beş buçuk yıl elinde tuttuğu vatan evlatlarını kurtarmak için ne yaptınız?” diye sorunca Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Terbiyesiz herif, sana bakanlarımı gönderiyorum, sen buna layık değilsin!” diyerek bu beklentinin gerçekleşmemesine duyduğu tepkiyi ortaya koyuyordu.

Burada Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar sözcülerinin ABD’yi hedef alan açıklamalarının da iç politikaya yönelik bir söylem olarak başarısızlığa duyulan tepkiyi başka yöne çevirme amacını taşıdığını belirtmek gerekiyor. Yoksa içeride kendi vatandaşına konuşurken ABD’yi suçlayanların dış politikaya gelince bırakalım bu açıklamaların gereğini yapmayı, bu operasyonu bile ABD’nin yeni yönetimiyle diyalog kanallarını açmak için bir fırsata çevirmeye çalışması başka türlü açıklanamaz.

Sonuç olarak, Garê’de yaşananlar bize Yılmaz’ın sözünü ettiği devlet aklının, iktidarın ve temsilcisi olduğu sermaye çevrelerinin çıkarlarına göre çalıştığını acı bir şekilde gösterdi. Vatandaşların yaşamının siyasi çıkarlara kurban edilmemesi, ‘millet’in demokrasi, barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için her şeyden önce bu devlet aklından kurtulmak gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa