Gara'dan sonra

15. Garantörler Toplantısı | Fotoğraf: Ria Novosti/Pool/AA
PKK’nin elinde 6 yıldır bir mağarada tutulan 13 yurttaşın ölümüyle sonuçlanan Gara’daki ‘kurtarma operasyonu’nun zamanlaması, yürütme biçimi, piar çalışması beklenen sonucu vermedi. Halbuki bu tür operasyonlardan sonra muhalefet yeniden yapılandırılır, mağdur ama muzaffer tek adamın etrafına dizilmeye çalışılırdı. Ekseninde terör olan milli güvenlik bağlamı bu kez sayısız soru ve itiraz yüzünden o kadar kolay kurulamıyor. ‘Aksini düşünen haindir, teröristtir’ tehditleri de sökmedi. ‘Çarşamba günü müjde geliyor’dan başlayarak ve AKP kongresinde şehit annesine bağlanmak ve operasyon açıklamasını Malatya Valisinin yapmasına kadar o kadar çok rejim kodu bir araya getirilmeye çalışıldı ki ortamda ister istemez bir doz aşımı oldu.
Nüfusun büyük bir çoğunluğu gündelik akışı bozarak tansiyonu yükselten olayların veya önceden müjdelenen gelişmelerin arkasından birtakım siyasi hamlelerin geleceğinden kuşku duymuyor artık. Neredeyse her kritik dönemine, bir takım vakalara ağırlığından daha fazla ve kesintisiz bir operasyonal değer yükleyerek başlayan bir iktidarla bunca yıllık tecrübe, ister istemez Gara sonrasında ne olacağını da sorduruyor.Buna Millet İttifakı cümlesinde yer alan muhalefetin yanıtı, çok yakınlaşmış olan seçimlerde kazanma ihtimali düşen Cumhur İttifakının yeni bir kutuplaştırma hamlesiyle zor durumundan kurtulmak istediği biçiminde. HDP’yi sürekli döverek küçültmek, İyi Parti kadrolarını milliyetçi gazla kendi blokuna bağlamak için zaten bir süredir bu yöntem istikrarlı bir biçimde deneniyor. Millet İttifakı bileşenleri de bu açık niyet karşısında bu kez hızla gard aldılar.
Ne var ki son on yıldır neredeyse her yıl kurulan sandık, iktidar partisi ve ortağı için sadece yeterli koltuk sayısını garanti edecek bir kaynaktan ibaret olmadı. Seçimler toplumda korku, kaygı ve şok duygusu yaratan vakaların hemen ardından muhalefetin esirgemediği desteği de alan iktidarın, zaten geçmek istediği keskin virajlarda kullandığı bir tür emniyet kemeri oldu hep. Böylece zamana yayılmış inşa sürecinin sertlikleri olağan dışı vakalarla törpülendi, iktidar da yolu kazasız belasız atlatmanın yolunu buldu. 10 Ekim Katliamı’nın zirvesinde yer aldığı, öncesinde ve sonrasındaki bombalı terör eylemleriyle damgalanan süreç, 15 Temmuz darbe girişimi bu tür vakalardandı.
Cumhuriyetin ilanının yüzüncü yılına tarihlenen müstakbel seçimlere giderken iktidarın önünde lütfa bağlayacağı bir vaka yok. Ama sadece Ayasofya’yı yeniden fethetme ritüeli, Karadeniz’de doğal gaz mesaisi, uzaya çıkma masalıyla da devam edemiyor. Bu türden başarı hikayeleri Cumhurbaşkanına açız aç diyen kadının sesini; yol yaptık, köprü yaptık’taki gibi bastırmaya yetmiyor artık. Boğaziçi üniversitesinde devam eden direniş, basına pek yansımasa da işçi sınıfının derinden akan mücadelesi, yoksulluğun giderek daha büyük bir zulüm haline gelmesi karşısında tehditlerin, suçlamaların dozu artıyor ama toplumun uğultusu her türlü höykürmeyi bastırır durumda. Oysa iktidar açısından aşılacak bir eşik daha var. O yüzden el yükseltmek zorunda.
İktidar ortağına kalırsa Anayasa Mahkemesini kapatmak, HDP’den kurtulmak, insan hakları için mücadele eden kurumları susturmak ve aslında giderek bütün muhalefeti susturarak hâlâ iyi kötü hesap verme zorunluluğunda olan yönetimi bu pürüzlerden arındırmak için gerekiyor bu ‘yükselme.’ Öte yandan zaten toplumun bütün örgütlü güçlerine, geçmiş ve muhtemel eylemlerine karşı açılmış bir savaş eşliğinde yolda yazılan bir anayasa var. Ve esas önemli olan da bu. Mutabakatı zorlaştıran unsurları ayıklayıp, geri kalanında kaçınılmaz bir diz çökme hali sağladıktan sonra ortaya çıkan ‘kemiksiz’ bir uzlaşma hali.
Toplumsal kurum ve kuruluşların dizilimlerinin ve karşılıklı ilişkilerinin de belgesi olan Anayasa’nın bu kurumların tasfiye edildiği bir ortamdaki gerekliliği sorgulanabilir ve iktidarın ısrarı bir paradoks gibi görünebilir. Ancak ağır bir ‘mutlakiyet rejimi’ni bir tapuyla sabitlemenin önemini yabana atmamak gerekir. Şimdi istikrarsız ve keyfi biçimde tezahür eden hak gasplarının, hukuksuzluğun anayasayla tescillenmesi her müstebitin rüyası ve ona desteğini istikrar karşılığında sunan dış alemlerin ve içerdeki güç odaklarının şartıdır. Son noktanın bu olduğu göz önünde bulundurulursa seçimlerin de, Cumhuriyetin yüzüncü yılına yetiştirilmeye çalışılan tamamlanmış kurumsallaşma hedefinin önemi ortaya çıkar.
Gara iktidarın bir başarı hikayesi olamadığı gibi sorumluluğu muhalefete yüklemek gibi bir cüret de tutmadı. Müstakbel anayasa etrafında tartışmaya açılan ‘yeniden kuruluş’un normları için beklenen nümayiş toplumdan çıkmadı. Kimse bunca yanlışa biat etmedi.
Evrensel'i Takip Et