20 Şubat 2021

Sinema ve müzik

Fotoğraf: Wikipedia

Sinemanın “icadı” sonrası, halka açık ilk film gösterimi, sinemanın mucitlerinden Lumiere Kardeşler tarafından, patentini de aldıkları, görüntüleri kaydeden ve bir ekran üzerine yansıtmaya yarayan icatları sinematografla 28 Aralık 1895’te Paris’te Grand Cafe’nin bodrumunda gerçekleştirilir.

Lumiere Kardeşlerin 15 kare hızında çektiği ve sinema tarihinin ilk filmi olarak kabul edilen 55 saniyelik “Arrival of a Train at La Ciotat” (Bir trenin La Ciotat garına gelişi), Grand Cafe’nin bodrumunda 25 kişiye ücretli olarak gösterilir. Böylece tarihin ilk filmi, sineması ve sinema yapımcıları 1895’te Lumiere Kardeşler ile ortaya çıkmış olur.

Başlarda oldukça kısa (dakikalar hatta saniyeler) süren filmler, renksiz ve sessizdir. Lumiere Kardeşler “illüzyonun oluşması” için saniyedeki kare hızını 15 fps olarak belirlerler. Bu sayı zamanla evrilerek ve sesin de eklenmesi ile 24p hızına ulaşır.

Grand Cafe’de filmler gösterilirken bir müzisyen, piyano ile klasik parçalar ve dönemin popüler eserlerini çalarak filmlere eşlik eder. Zamanla filmler için besteler yapılmaya başlanır. Max Winkler sessiz filmlere beste yapan ilk müzisyenlerdendir.

Sinema yaygınlaştıkça, filmlerin süreleri uzadıkça ve izleyeni arttıkça film gösterimine sadece piyano ile eşlik eden müzik yetersiz gelmeye, orkestralar eşlik etmeye başlar. Bu da senkron tutturamama gibi uyumsuzluk sorunları doğurur.

Müzik, tarihin ilk çağlarından itibaren insana, toplumlara şarkılarında, danslarında, törenlerinde eşlik etmiştir. Film ve müzik bağı da hareketli görüntünün sunumunda müziğin kullanılması ile başlar. Müzik, sessiz sinema döneminde de, sinemada ses kullanılmasıyla da sinema için vazgeçilmez bir unsur olarak yerini alır.

“Sinema, resim, heykel gibi plastik sanatlardan ve klasik müzik gibi üst kültür ürünlerinden farklı olarak toplumun tüm katmanlarına seslenir ve onları aynı seyir zamanı içinde sinema salonunda buluşturur. Bu nedenle sinema ilk dönemlerden itibaren sınıf farklılıklarını ortadan kaldıran yapısı ile dikkat çekmiş, halka en yakın sanat dalı olarak nitelenmiştir.”(1)

Sinema ya da film dediğimizde görüntü, ışık, ses ve müzikle yapılan öykülü anlatımı içeren bir ürün ifade edilir. Dolayısıyla “sinema” seyir için üretilen bir ürün (film) faaliyetini, bu faaliyetin amaç ve sonuçlarını anlatır. “Günümüzde sinema ve müzik küresel çapta iş yapan dev şirketler tarafından üretiminden, dağıtımı ve gösterimine kadar tekelleşmiş bir endüstriyel yapıya sahiptir.”(2)

Müzik; sessiz sinema döneminden itibaren sinema içinde var olan ve tarihsel süreçte sinema ile beraber gelişme gösteren bir sanat olarak sinemaya eşlik eder. Film müziği, ilk zamanlar piyano ile doğaçlama yapılırken sonrasında ve günümüzde yönetmen-besteci-orkestra iş birliğine kadar gelen bir gelişme göstermiştir.

SESLİ FİLMDE MÜZİK

“Film müziği açısından önem taşıyan iki önemli olay vardır. Biri, 1919’da Almanya’da Josef Engl, Joseph Massole ve Hans Vogt adlı üç kişinin geliştirdiği Tri-Ergon adını verdikleri sesli film sistemi; diğeri de Lee DeForest’in 1922’de geliştirdiği Phonofilm sistemi. Buluşunun ertesi senesi New Yorka’ta Lee DeForest, Sessiz Film Müzik Bestecisi Hugo Reisenfeld ile birlikte DeForest Phonofilm Şirketini kurmuş ve 1927 sonuna kadar Phonofilm her hafta bir-iki bobinlik sesli film gösterileri düzenlemiştir.”(3)

1927’ye gelindiğinde ilk sesli film, AI Jolson’un oynadığı Caz Şarkıcısı ( The Jazz Singer) çekilir. 1906’dan bu yana süren sesli sinema çalışmaları nihayetinde meyvesini verdiğinde, sesli sinemayla birlikte seyirci sayılarında büyük bir artış olur. Daha sonraki dönemlerde yapımcılar elektronik ses kayıt aygıtları ve hoparlörler için harcamalar yapar ve stüdyoları, bu ekipmanları güçlendirirler.

Sinemanın “ilk çağının”, sessiz döneminin bitişine sebep olan “şarkılı film” The Jazz Singer sonrası, 1930’lara gelindiğinde artık tüm filmler sesli çekilir.

MÜZİKLİ FİLMLER, MÜZİKAL FİLMLER

Müzik özgün bir biçimde olmasa da ilk sesli film örneklerinden itibaren vardır. Şarkılı filmler ile müzikal filmleri birbirine karıştırmamak gerekir. Şarkılı film, kurgusunda şarkı yerleştirilen filmdir. Müzikal filmde anlatının kendisinde müziksellik egemendir. II. Dünya Savaşı ve büyük bunalımın etkisinden insanları uzaklaştırıp, renkli bir dünyanın kapılarını açmak için müzik ve dans öğelerine dayanan, şarkıların ve dansın olay örgüsüyle bütünlük kazandığı filmlerdir. 

Müzikal türü ABD ‘de doğmuştur. İlk sesli film olan Al Jolson’lı The Jazz Singer (Caz Şarkıcısı), müzikli filmdir. 1928-29 en iyi Oscar’ını alan Broadway Melody (Broadway Melodisi), ilk müzikal film olarak kabul edilir. Diğer müzikaller için model olan bu film, gösteri dünyasını konu alır.

“Nedeni ister Amerikan filmlerini taklit etmek, ister sessizliği yenmek, ister iktidarın yönetilen insanları oyalamak, ister evrensel dil arama çabası olsun, dünyadaki hemen her ülke, sesli sinemaya başlarken şarkılı film üretme yolunu tutmuştur.”(4)

Bazı müzisyenler ise kes yapıştır taktiğini kullanarak çalışırlar; biraz Beethoven Senfoni ve biraz Strauss Waltz ve biraz da kendi formlarından. Bu süreçte bir takım film bestecileri öne çıkar, ünlenir. Alfred Newman (1900-1970), Max Steiner (1888-1971), Eric Wolfgang Korngold (1897-1957) film müziğindeki akımı belirleyen birkaç bestecidir.

Film müziğinin babası olarak bilinen Max Steiner, müziklerini bestelediği King Kong (1933) filmi ile sinemanın altın çağını başlatır. Çünkü bu film, daha sonraki yıllarda bestelenen film müziklerini de etkiler

1940’larda Avrupa’da da genel olarak uygulanan yöntem, çağdaş bestecilere film müziği ısmarlanmasıydı. 1950’lerde müzik, karakterlerin hikayesini anlatmakta ve perdedeki aksiyondan çok sahnelerin akılda kalması için kullanılır.

(1), (2), (3), (4);  Pınar Alço, Sinema ve Müzik; Kısa Bir Tarihsel Bakış. İdil Dergisi, 2013, cilt 2, sayı 7

Not: Bu yazıdaki bilgiler için Pınar Alço’nun “Sinema ve Müzik; Kısa Bir Tarihsel Bakış” adlı yazısından yararlandım.

*Haftaya; Türkiye’de sinema ve müzik

Evrensel'i Takip Et