Pele: Şanlı ve aciz "kral"
Fotoğraf: Aftonbladet/Wikimedia Commons
“Küçükken saygısızlık yaptığımda babamdan tokat yerdim. Benim Pele’ye yaptığım şey de bu. Saygı göstermeyi öğrenmesi gerek. 17 yaşındayken onu milli takıma ben aldım.”
Netflix’in “Pele” belgeseli yarın gösterime giriyor. “Kral”ın Brezilya ile 3 Dünya Kupası kazandığı sürece odaklanan belgeseli izlemeden önce Pele üzerine biraz daha düşünmekte yarar var.
10 yıl önce Socrates’in ölümünün ardından yazdığım yazıda Alex Bellos’un söyleşisinden çıkardığım notları sıralamışım: “…Futbolun içindeki kirli adamlarla beraber hareket eden Pele’ye hiçbir zaman güvenmedi. Duvarına yalnızca Che Guevara ve John Lennon’ın posterlerini astı.”
Socrateslerin olduğu bir spor dünyasında Pele gibileri “oyunu kirleten” figürlerle iş birliği nedeniyle yermenin haksızlık olduğunu düşünmüyorum. Ancak Pele özelinde, kodamanlarla kurduğu ilişkilerin büyük bir eşitsizliğe, maddi-manevi sömürüye dayandığını görmeden de yapamıyorum.
Pele için bu eşitsiz sömürü ilişkisinin merkezinde her zaman Joao Havelange oldu. Brezilya futbolunu 50, dünya futbolunu 24 yıl boyunca demir yumrukla yöneten, FIFA Onursal Başkanlığı unvanını ancak kurduğu rüşvet imparatorluğu ayyuka çıkınca bırakan Havelange… Tahmin etmişsinizdir yazının girişindeki cümle de ona ait.
***
Joao Havelange, 1916’da Standart Liege’in kurucularından, maden mühendisi, silah tüccarı Faustin Havelange’ın oğlu olarak doğdu. Olimpik yüzücüydü, avukattı, spor yöneticiliği basamaklarını hızla tırmandı. 1958’de Brezilya sporunun “tek adamı”ydı.
Brezilya bu dönemde Juscelino Kubitschek’in iddialı “5 yılda 50 yıllık ilerleme” sloganı altında toplanmıştı. Toplum, sanat başta olmak üzere pek çok alanda kıpırdanma halindeydi ve Havelange da bu rüzgarı sporda estiriyordu.
Pele’yi 17 yaşında milli takıma almak dahil her hamlesi başarılıydı bu sayede sorgulanamaz bir güç ve popülarite kazandı. 1974’te “Futbol adı verilen ürünü pazarlamak için geldim” dediği FIFA’da Afrika ve Asya ülkelerinin desteğiyle hedefine ulaştı. Oyunun dünya pazarlarına yayılmasında önemli rol oynadı. Ancak aynı zamanda her seçimde koltuğunu garanti altına alacak kirli ilişkiler geliştirdi, her coğrafyada bir spor otokratı yarattı, FIFA’yı bir yolsuzluk cenneti yaptı.
***
1960’larda Havelange güçlenirken Pele yurt dışına transfer olmasına izin verilmeyen, kazanabileceği paranın çok azına razı gelen buna karşılık her türlü itaati gösteren bir kuklaya dönüştürülmüştü. ’64 darbesi sonrası generallerin halkla ilişkiler planlarının parçasıydı. “Brezilya’nın demokrasiye hazır olmadığı” konusunda halkı ikna görevi Pele’nindi.
Pele olmasa Havelange olmazdı, oysa Havelange her fırsatta ezdiği ve küçük gördüğü preto’yu (siyah) kendi yaratmış gibi davranıyordu. Bu oyun uzun süre oynandı ta ki 1993’te çıkarlar ciddi şekilde çatışana kadar.
O tarihte Pele’nin şirketi, 1994 sezonu yayın hakları için Havelange’ın damadı Ricardo Teixeira’nın başkanı olduğu Brezilya Futbol Federasyonu ile pazarlık halindeydi. Pele, kendisinden 1 milyon dolar rüşvet istendiğini açıkladı ve ihale, Brezilya futbolunun devlerinden, Havelange’ın müttefiki Jose Hawilla’nın Traffic Group şirketine verildi. Havelange, Pele’nin bu çıkışını affetmedi, onu FIFA etkinliklerinden dışladı.
Pele 1995’te Spor Bakanı oldu. Yolsuzluk içinde yüzen Brezilya futbolunu temizlemeye yeminli olduğunu söylüyordu. “Pele Yasası” olarak bilinen kanun, Havelange ve damadının hoşuna gitmeyecek reformlar içeriyordu. Havelange, ülkesini yasanın geçmesi halinde 1998 Dünya Kupası’ndan men etmekle tehdit ediyordu. Aslında Pele’nin Brezilya futbolunu temizleme gibi bir derdi yoktu. Ekonomik çıkarlar ve kişisel husumetle kendini “reform” yolunda bulmuştu! Neticede Pele ve Teixeira birbirlerinin kirli işlerini görmezden gelme konusunda uzlaştı. “Pele Yasası”, yasanın ilk haliyle alakasız biçime getirilerek kabul edildi. Pele, Socrates’i ve başka pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğrattıktan sonra 1998’de bakanlıktan ayrıldı.
Socrates öldü, Havelange öldü, Teixeira’nın sadece Dünya Kupası yayın hakları üzerinden kayınbabasıyla birlikte 41 milyon dolardan fazla parayı cebe indirdiği ortaya çıktı.
Havelange, Pele’ye haddini bildirirken “tokat” metaforundan sonra şöyle demişti: “Bu adama gösterebileceğim tüm ilgi ve alakayı gösterdim ama futbol oynamak başka bir şey iş adamı olmak başka.”
Andy Warhol onun “15 dakikalık şöhret” kuralının istisnası olduğunu söylemişti, Pele’nin şanı hiç eskimeyecekti. Futbol sahalarının kralıydı ama hayatı boyunca kullanıldı çünkü bir karakter geliştiremedi. Statü atlamak istediğindeyse Havelange gibiler tarafından nereden geldiği hep hatırlatıldı, o da bu ilişkiyi tersine çeviremedi. Pele’ye fazla mı yükleniyoruz, hâlâ emin değilim ama -her şeyden önce yoksul bir siyah olarak geldiği hayatta çok daha geniş kesimlerin simgesi olduğu için- galiba en çok bu aczine kızıyoruz.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25