Garê tartışması ve meselenin esası

Fotoğraf: Mehmet Kaman/AA
Bazen bir meseleyi tartışmak için bağlamı biraz genişletmek daha anlamlı olabiliyor.
PKK tarafından alıkonulan askerlerin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan Garê operasyonu konusunda iktidar, muhalefeti döve döve kendi tezlerini kabul ettirmeye çalışmakta ısrar ediyor. Ancak aldığı yanıt, “Tamam kimi istiyorsan o kahrolsun da, bu askerler ölmeden teslim alınamaz mıydı?” oluyor.
Örneğin Sözcü Yazarı Saygı Öztürk, 17 ve 19 Şubat tarihlerinde bu konuda yazdığı iki yazıda, ‘bölücü terör örgütü PKK’ ifadelerini kullanıp askeri operasyonların başarılarını övmesinin ardından, PKK tarafından daha önce kaçırılmış askerlerin, girişimler sonucu serbest bırakıldığı örnekleri hatırlatıyor ve son yazısını şöyle bağlıyor: “Geçmişte kaçırılıp serbest bırakılan 324 asker ve kamu görevlisi olduğunu öğreniyorum. Aileler Ankara’ya geliyor, ulaşabildikleri her makama gidiyordu. Evet, ilgileniliyordu. Hep sözler, ‘sabır’ diye bitiyordu. Aileler, çocuklarının bir gün döneceği umuduyla yaşıyordu. Ama o ışık söndü. Hepsine rahmet diliyoruz.”
‘Şehitlik’ üzerinden politika kurmaya ve siyaseti dizayn etmeye girişmek dünyanın her yerinde tersine dönen sonuçlar doğurabiliyor.
Bu yazının sınırları bağlamında sadece bir örnekle yetinelim. Geçtiğimiz yıl gösterime giren, Aaron Sorkin’in yönetmenliğini yaptığı ‘Chicago Yedilisi’nin Yargılanması’ adlı film, ABD’nin Vietnam’ı işgal ederek sürdürdüğü savaşın yol açtığı sonuçlar bağlamında önemli bir gerçekliğe işaret ediyor.
1968 yılının ağustos ayında, ABD’nin Chicago kentinde düzenlenen 1968 Demokratik Ulusal Konferansı, Vietnam Savaşı’na karşı gösterilere sahne olmuştu. Demokratik Partinin başkanlık adayının, her geçen gün şiddeti artan Vietnam Savaşı’nı durduracak isim olması gerektiğine inanan savaş karşıtı gruplar, kongrenin gerçekleşeceği salonun yakınlarında on binden fazla protestocuyu bir araya getirmişti.
Karşı kültür hareketinin bir yansıması olarak barışçı bir protesto biçiminde başlayan gösteriler, polisin marifetiyle büyümüş ve çok sayıda kişi yaralanmıştı.
Ardından gerçekleşen yargılamalarda mahkeme başkanı, yargılanan isimlere ceza vermeye daha baştan karar vermiş olduğu izlenimini verir. Jüri de ona göre düzenlenir. Yargılananlara yakın olabileceği düşünülen isimler jüriden ayıklanır.
Yargılamanın sonunda mahkeme başkanı, yargılananlardan Tom Hayden’e eğer pişmanlık gösterirse bunun kendisi ile ilgili kararı etkileyeceğini söyler. Hayden da, savunması için ayağa kalkar ve “Sayın yargıç bu mahkeme başladığından beri, Vietnam’da 4 bin 752 Amerikan askeri öldü” der ve her birinin ismini rütbeleri ile birlikte yüksek sesle okumaya başlar. O okurken salonda bulunanlar da ayağa kalkarlar. Mahkeme başkanı, bir anda bir protesto eylemine dönüşen duruma hakim olamadığı için adeta çılgına döner. Son olarak devletin savcısı ‘şehitlere saygı’ gereği ayağa kalkarak Vietnam’da yitirilen askerler için saygı duruşunda bulunur.
Bu duruşmada yargılananlardan 5’ine 5’er yıl hapis cezası verilir. Karar daha sonra Yargıtay tarafından bozulur. Yeni bir dava açılır. Başsavcılık yeniden yapılan yargılamayı reddeder. Ve filmin sonunda, yargılanan kişilerin daha sonraki hayatlarındaki başarılarını öğreniriz.
Vietnam’da giriştiği savaş ile dünya hegemonyasındaki gücünü artırmak isteyen ABD yönetimi, sonuç olarak artık meseleyi yönetemeyeceği bir hale düşer. Yargılananlar, kaybedilen askerlerin hayatlarını gündeme getirerek kendilerini yargılayanlar içinde bile bir bölünmeye yaratmayı başarırlar.
Türkiye’de de Garê operasyonu sonrasında, iktidarın ‘şehitlik’ söylemi üzerinden muhalefeti sıkıştırma, hırpalama, bölme ve dizayn etme çabalarına karşı iktidara, “Ölmeleri şart mıydı?” diye bir soru soruluyor.
Aslında meselenin esası, yöntemsel bağlamın ötesinde. Asıl mesele ABD’nin Vietnam’ı işgali ile başlıyor. Garê’yı tartışırken de askerlerin sağ olarak dönmelerinin sağlanması kadar, askerlerin kaçırılmasına giden sürecin hangi sorun nedeniyle yaşandığı sorusu da önemli. Belki daha da önemli.
‘Terör’ deyip noktayı koyduğunuzda devamında bu sarmal geliyor. Ama tüm bunların Kürt sorunu etrafındaki bir sonuç olduğunu kabul ederseniz, daha başka bir tartışmayı yapmak da mümkün olabilir.
Evrensel'i Takip Et