Alice Ortadoğu’da
Fotoğraf: Pixabay
Orhan Bursalı Cumhuriyet gazetesinde yazdığı yazıda şöyle diyor:
“Ankara’nın Kuzey Suriye’de Amerikan yapılanmasını bir şekilde engelleyebileceğini düşünen var mı? Varsa nasıl? Bu konuda benim yanıtım, bundan sonraki tüm politikalarında Suriye’nin toprak bütünlüğünü ön plana çıkararak Şam’dan, Afrin ve İdlib’de kesin garantiler alarak.”
Ankara, Suriye’de Şam’dan nasıl bir garanti almalı? Bursalı nasıl bir garanti istediğini açıkça ifade etmemiş ama yazının sonucunda Ankara’nın bölgedeki emperyalist politikalara karşı Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunması gerektiğini vurguluyor. Yani, Ankara Şam’dan Suriye’nin toprak bütünlüğüne dair garantiler almalı. Dahiyane bir fikir! Acaba neden Ankara’nın aklına gelmedi?
Bursalı, Ankara’nın İran, Suriye ve Rusya’yla beraber harekete ederek Amerika’nın bölgede bir Kürt devleti kurma planını, Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetiminin Akdeniz’e açılma politikasını olanaksızlaştırması gerektiğini vurguluyor. Böylece Cumhuriyet yazarının tahlili Cumhur İttifakının tezlerini birebir tekrarlıyor ve Türkiye’deki resmi muhalefetin temel çelişkisini göz önüne çıkarıyor: Cumhur İttifakının kurulma gerekçesi, varoluş nedeni zaten Bursalı’nın dile getirdiği politikadır.
Bu politika değişmeden Türkiye’deki otoriterleşme durmaz, durulmaz. Mevcut iktidarın güvenlik politikası Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümünün değillenmesi üzerine kurulmuştur. Bir bakarsın Kürtçe eğitime hayır derken, Türkçede kendini ifade edemez olmuşsun. Bir bakarsın Kürtlerin seçtiği belediye yönetimlerine atanan kayyum Türklerin seçtiği belediyelere atanmış. Bir bakarsın Kürtlerin seçtiği vekiller, Kürtlerin oy verdiği partiler gibi Türklerin seçtiği vekiller, oy verdiği partiler kriminalize edilmiş. Dış politika ve güvenlik politikası Cumhur İttifakının tali değil, kurucu bir unsurudur. Dolayısıyla bu politikayı desteklemek otoriterleşmeyi desteklemekten başka bir tutum değildir. İktidarın iç politikada yaptıklarını eleştirip, dış politikasını ve güvenlik politikasını savunmak olsa olsa başkanlık rejimi içinde muhalif bir pozisyon almak anlamına gelir, başkanlık rejimine muhalefet anlamına gelmez.
Bursalı Ankara’ya Rusya, İran ve Suriye’yle beraber hareket etmeyi tavsiye ederken Cumhur İttifakının “çözüm sürecini” askıya alıp, “Astana sürecini” başlattığını unutmuş olabilir mi? Yoksa zaten uygulanmakta olan bir politikayı sanki kendi düşüncesiymiş gibi öne sürerken Cumhur İttifakına verdiği desteği mi gizlemeye çalışıyor? Yıllarca ABD’nin desteklediğini öne sürdüğü AKP’yi şimdi ABD emperyalizmine karşı tek çözüm olarak adres göstermesinin tutarsızlığını mı saklıyor?
Bursalı ve benzer görüşleri savunanlar kendi pozisyonlarının değişmediğini, AKP’nin kendi pozisyonlarına yakınlaştığını öne sürebilirler. Bir açıdan bu, doğru bir tespit olarak da görülebilir; Cumhur İttifakının kurulmasıyla beraber çözüm sürecine muhalefet etmiş tüm kesimler aşağı yukarı bu iddiayı öne sürdüler. Bu kesimlere göre çözüm süreci de bir ABD projesiydi, çünkü ABD bölgede bir Kürt devleti istiyor.
ABD’nin bir Kürt devleti hedeflediği iddiası tarih tarafından doğrulanmıyor. Barzani’nin 2017’de düzenlediği bağımsızlık referandumuna karşı tavrı ortada. Bu tavrı bağımsızlığa karşı olmak değil de ABD’nin Barzani’nin koşullar olgunlaşmadan, zamansız ilan edeceği bir bağımsızlığa izin vermemesi olarak yorumlamak mümkün. Ama bu yorum da ABD’nin neden bağımsız bir Kürdistan hedefi olduğunu açıklamıyor. Irak’ı işgal eden ABD bütün bir Irak’a yerleşmek varken neden Kürdistan’a bağımsızlık için çalışsın? ABD’nin önemli bir müttefiki olan Erbil yönetiminin Irak’tan ayrılması Bağdat’ta Şii partilerinin ve İran’ın elini güçlendirmez mi?
ABD’nin bağımsız bir Kürt devletine karşı olmasının nedeni İngiltere’nin nedeniyle aynıdır: Irak’ı yönetebilmek. John Bolton gibi ABD hükümetlerinde yer almış bir ismin Bursalı’nın Akdeniz koridoru dediği bir projeyi savunması ABD dış politikası ve güvenlik politikasını açıklamaz. Bırakalım Bolton’u, 1921 Kahire Konferansında bizzat Sömürgeler Bakanı Winston Churchill’in savunduğu bağımsız Kürdistan projesi bile İngiliz politikasında kabul görmemiştir. Nedeni basittir: Ne 1920’lerde İngiltere ne de şimdi ABD Kürtlerin dahil olmadığı bir Irak’a hakim olamaz. (https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/11/04/lozandan-once-kurtler).
Federalizm ise ABD açısından “bölücülük” anlamına gelmez, çünkü (ismiyle müsemma) Amerika’nın kendisi birleşik devletlerdir, federasyondur. ABD’nin dış politikada teklif ettiği federatif çözümler mutlaka kendi çıkarları doğrultusunda politikalardır, ancak bağımsızlık desteği anlamına gelmez. Gelmediğinin örneklerini sadece Ortadoğu’da değil, I. Dünya Savaşı’ndan sonraki tüm sömürge karşıtı hareketlere yönelik Amerikan politikalarında görmek mümkündür. Peki ABD bağımsız bir Kürdistan hedeflemiyorsa neden Yeni Şafak’tan Cumhuriyet’e ABD’nin Kürt Koridoru planına karşı muhalefet ediliyor?
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22