24 Şubat 2021

Gara katliamı ve barış ihtiyacı

Hulusi Akar | Fotoğraf: DHA

Gara katliamı, bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin barışa olan ihtiyacını hatırlattı. Barışın öneminin, değerinin ve aciliyetinin böyle vahim bir olaydan sonra hatırlanması elbette çok acı ve düşündürücüdür.

 Bilindiği gibi, barış hakkı,  Birleşmiş Milletler (BM) tarafından,  bireysel bir insan hakkı olarak,  ilk kez, bir kaç yıl önceki BM Barış Hakkı Bildirisi ile (2016 yılında, 19 Aralık 2016 tarih ve 71/189 sayılı Genel Kurul kararıyla), kabul edilmiştir. Barış Hakkı Bildirisi 38 paragraflık uzun bir gerekçe ve 5 maddeden   oluşmaktadır. Bildiri’nin Türkçe çevirisi için bakınız, (ihd.org.tr).

Bildiri’nin 1. maddesinde, herkesin barıştan yararlanma hakkı olduğu vurgulanmaktadır.  2. maddede devletlerin eşitliğe ve ayrımcılık yapmamaya, adalete ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermeleri ve korku ve yokluktan azade bir şekilde  barışı inşa etmeleri gerektiği, 3. maddede devletlerin ve BM’nin başta UNESCO olmak üzere Barış Hakkı Bildirgesini hayata geçirmede önemli rollerinin olduğuna yer verilmektedir. 4. maddede, bütün ülkelerde barış eğitimi için  çalışılmalı, insanlar arasında hoşgörü, diyalog, iş birliği ve dayanışma güçlendirilmeli barış için eğitime özel önem verilmeli denmektedir. 5. maddede, Bildiri’deki bütün hususların BM amaç ve ilkelerine uygun yorumlanması ve uygulanması gerektiği vurgulanmaktadır.

Daha önce de, BM 1984 yılında, 4 maddelik  Halkların Barış Hakkına Dair Bildirisi’ni kabul ve ilan etmişti.

Madem, herkesin ve tüm halkların barıştan yararlanma hakkı olduğu kabul ediliyor, savaşlar, silahlı çatışmalar niye var? Niye insanlar birbirlerini öldürüyor? Devletler ve silahlı örgütler ne istiyor?

Bir genel cevap verilebilir. Dünya eşitsizlikler dünyasıdır. Bu sömürü dünyasında yaşadığımıza işaret eder. Ülkeler ve halklar arasında, her bir ülkede ve tüm dünyada, toplumsal sınıf ve tabakalar arasında eşitsizlikler var. En başta İLO Anayasasında vurgulandığı gibi, sosyal adalet yok. Dünya nimetleri adil paylaşılmıyor. BM ve bölgesel sözleşmeler ve şartlarda yer alan insan hakları ve özgürlüklerine, devletler saygı göstermiyor.

Savaş ya da silahlı çatışma politik bir eylemdir. Savaş politikanın, silahla yapılan halidir. O zaman bir irade sorunundan söz edilebilir. Yüksek politik irade barıştan yana oluşursa, savaş politikası terk edilir. Demek ki, pekala barış politikası inşa edilebilir. Bu da yüksek politik irade gerektirir. Savaşın ne demek olduğunu çok düşündürücü ve açık bir şekilde birkaç yıl önce Sayın Cumhurbaşkanı izah etmişti. Mermiden bahsetmişti. Bir merminin fiyatını düşünmeden, hesaplamadan konuşmamak lazım. Denizdeki kum değil, mermi. Ve fiyatı var. Demek ki doğrudan ekonomi ile ilgisi var savaşın ve savaş politikasının.

Bir düşünün, Türkiye Libya’da, Irak’ta, Suriye’de mermi sıkıyor. Ülke içinde mermi sıkıyor. Bombalar taşıyor uçaklar;  birisi söylemişti, “Tarım ilacı taşımıyor.”

Savaşın maliyeti var.

Silahlı örgütler de devletler gibi düşünüyor olmalı. Anladığımız kadarıyla, namlunun ucunda görüyor, kendi görüşlerinin yaşam bulmasının şartını.

Bu “alıkoyma, esir, rehine” meselesine de bakmak lazım Gare Katliamı vesilesiyle.

12 Ağustos 1949 tarihli, insancıl hukukun en önemli belgeleri olan dört  Cenevre Sözleşmesi’nin dördünün de ortak üçüncü maddesi şöyledir:

“Yüksek Akit taraflardan birinin toprağında çıkacak fakat beynelmilel bir mahiyet arz etmeyecek olan silahlı bir ihtilaf takdirinde, ihtilaf halinde bulunacak taraflardan her biri hiç değilse aşağıdaki hükümleri tatbik etmekle mükellef bulunacaktır :

1. Silahlarını teslim eden silahlı kuvvetler mensuplarıyle hastalık, mecruhiyet, mevkufiyet dolayısiyla veya diğer herhangi bir sebeple harp dışı olan kimseler de dahil olmak üzere, muhasamata doğrudan doğruya iştirak etmeyen şahıslara, bilcümle ahvalde, ırk, renk, din veya itikat, cinsiyet, doğum, servet veya bunlara mümasil diğer herhangi bir kıstasa dayanan gayri müsait fark gözetilmeksizin, insani muamele yapılacaktır. Bu bapta, yukarıda zikredilen şahıslara karşı her ne zaman, her nerede olursa olsun, şu muamelelerde bulunmak memnudur :

a) Hayata veya beden bütünlüğüne kasıtlar, bilhassa her şekilde katil, tatili uzuv, zulüm, azap ve işkenceler;

b) Rehine almalar,

c) Şahısların haysiyet ve şerefine tecavüzler, bilhassa tehzil ve terzil edici muameleler,

d) Nizami şekilde teessüs etmiş bir mahkeme tarafından ve medeni milletlerce zaruri addedilen adli teminat altında verilmiş hükümlere dayanmayan mahkumiyetler ve idamlar,

2. Yaralılar ve hastalar toplanacak ve tedavi olunacaktır. Beynelmilel Kızılhaç Komitesi gibi bitaraf insani bir teşkilat, ihtilafa dahil Taraflara hizmetlerini arz ve teklif edebilecektir.”

Rehine diyor rehine… Yasak eylem!

Hayatlar sönüyor.

Haklara ve özgürlüklere saygıyı temel alan bir dünya ve memlekette yaşamak, insan olarak herkesin hakkıydı. Kürt’ün, Türk’ün, Arap’ın, İngiliz’in, Fransız’ın, herkesin…

Katledilenlerin de…

Tekrarlayalım: Barış herkesin insan hakkıdır!

Evrensel'i Takip Et