Tek adam sistemi insan haklarıyla uyuşmaz

Fotoğraf: Doğukan Keskinkılıç/AA
Avrupa Birliği, BM, Avrupa Konseyi, AİHM temsilcilerinin önünde açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın nihai amacının sivil bir anayasa olduğunu söyledi Erdoğan. Bu plan hazırlanırken bir dizi sivil toplum örgütüyle istişare edildiği de iddia ediliyor ama toplantının zamanlamasının parti grup toplantılarının yapıldığı rutine denk getirilmesine, dolayısıyla Meclisteki diğer parti temsilcilerinin katılımının pek önemsenmediğine bakılırsa kimsenin haberinin olmadığı istişarelerin doğruluğu su götürür.
Türkiye ile ticari ilişkilerin geleceğini, yatırım ortamının istikrara kavuşturulması, bunun için de hukuki güvencenin oluşması şartına bağlayan AB ülkelerine, benzer bir talebi dillendiren TÜSİAD’da örgütlü büyük patronlara, içeride büyüyen adalet talebine yanıt vermek zorunda kalan iktidarın iki yıl önce yayımladığı yargı reformu belgesi, bu talepleri şimdiye kadar askıya almıştı. Bu her zamanki yöntem vaat et, beklemeye al.
“Yargı reformu belgesi… vatandaşlarımızın sisteme duydukları güveni artıracak hem de daha öngörülebilir bir yatırım ortamının oluşmasına yardımcı olacaktır” diye sunulan belgeden bu yana hiçbir değişiklik olmadı. Hayır, aslında, hak hukuk adalet bahsinde işler daha kötüye gitti. Şimdi de İnsan Hakları Eylem Planı’nın hayata geçmesi için iki yıla ihtiyaç olduğu söyleniyor. Yani 2023 seçimlerine kadar anca yetişir! Böylece, alacağını söke söke tahsil etmek gerektiğinde birlik bünyesindeki ülkelere kayyum atamak gibi antidemokratik bir hamleden kaçınmayan AB sermayesini temsil eden kurumları oyalamaya ve kendi yurttaşlarını beklentiye sokmaya peşin yatırım yapıyor iktidar.
Plan’ın açıklandığı gün HDP’ye yapılan operasyon, o günden beri insan haklarının değil vekil fezlekelerinin ve parti kapatmanın konuşuluyor olması elbette dikkat çekici. Bu duruma işaret edilerek planın şimdiden kadük kaldığını söyleyenler yanılmıyor. İktidarın bünyesel çelişkileri nedeniyle başka türlüsü de olamaz zaten. Bu bünye her türlü iyi reformla yapısal çelişki içinde, çelişkiyi kendi bildiği yoldan çözmeye çalıştıkça da batıyor. AİHM kararı doğrultusunda Selahattin Demirtaş’ı salıverme yükümlülüğü ile kendi siyasi varlığı arasındaki çelişkiyi, ortamı HDP’sizleştirerek çözmeye kalkan yönetsel iradenin çaresiz çırpınışı bunun en iyi örneği. Elinden daha iyisinin gelemeyeceği açık, demokrasi ve insan hakları konusundaki her adımının kendi kurduğu rejimin betonarme duvarına çarpması da bir kader. Çelişkilerini çözmeye çalıştıkça bedelini halka daha ağır ödeten bir bünye bu.
Sayısız kez delinmiş bir anayasa, cumhurbaşkanına tanınmış KHK yetkileri, gerektiği zaman yasa çıkarmayı mümkün kılan Meclis çoğunluğu, devlet ve parti örgütlerinde yukarıdan aşağı oluşan emir komuta zincirine göre örgütlenmek yatırımcılara güya zorluk çıkaran eski bürokrasiyi ve kurumları hükümsüz kılmak için gerekliydi. Bunun uğruna Anayasa’da var olan hakların kullanımı baskı ve polis zoruyla hep engellendi ve Türkiye yavaş yavaş hak ve hukukla korunmayan ucuz emeğin cehennemi haline getirildi. İnsanlar haklı olarak Anayasa’da zaten bulunan kısmi hakların bile kullanılamadığı ortamda Plan’a itibar etmiyorlar. Mevcut haklara bile sırtını dönmüş bir iktidar doğal olarak inandırıcı olamıyor.
Ne var ki halktan esirgenenler sadece istemli bir tercihin sonucu değil. Tek adam rejiminde, siyasal bünyenin her kasını belli bir doğrultuda hareket ettiren kurulum, insan haklarına da demokratik reflekslere de baştan kapalı. Kendi atadığı kadrolarla yargıyı yönetmek, ona direktif vermek, AYM’yi kapatmakla tehdit etmek, iyi kötü işlemeye çalışan denetleme kurumlarını yük görmek, meslek odalarıyla kavga etmek, belediyelere ve üniversitelere kayyum atamak böyle bir rejimin başlıca dayanağı olmuştur, halk kendi mücadelesiyle zorlamadıkça olacaktır da. Çünkü demokratik dönüşümler ile tek adam rejimi arasında, çözülmesi ancak rejimin ilgasıyla mümkün bir çelişki vardır. İktidar bu içsel çelişkisini hak ve hukuk talebinin öznelerini kapatarak, demokratik kurumları tüzük değiştirmeye zorlayarak çözmeye çalışıyor ki hak soyut bir kavram haline gelsin.
Fakat işler sarpa sardı. Saray’da İnsan Hakları Eylem Planı’nın sunumuna nezaret eden BM ve AB temsilcileri ‘Yatırımcılarımız tveet atarsa tutuklanırlar mı’ endişesinden daha köklü kaygılarla oradalar. Türkiye’de düzenleyici bürokratik normlardan kurtulalım derken tek boyutlu, dediğim dedik siyasetin kıskacına yakalanmış sermayedarların temsilcisi onlar. Bunların, bozuştuğu kesimlere dünyayı zindan etmeye kalkan, koyun pazarlığını ve şart koşmayı seven, ihalelerde iltimasçı, kibirli bir muhatabı terbiye etmek için insan hakları karnesiyle oturum açarak siyasi kıskacı gevşetmeye çalışmalarının nedeni tabii ki insan hakları değil. Bizatihi uluslararası tekellerin değişmez çıkarı.
Mesele her zamanki gibi tamamen duygusal! İnsan Hakları Eylem Planı için bir külliyeye fon açmışlarsa, düzenli taksite bağlamışlarsa filan… Hiç şaşırtıcı olmaz.
Evrensel'i Takip Et