6 Mart 2021

Müzikal sinema, müzikal filmler

Muhsin Ertuğrul, Leblebici Horhor (1923) filmi kamera arkası. (Fotoğraf: Mesut Kara arşivi)

Sinemanın icadından, ilk film gösteriminden bu yana müzik de sinemaya dahil olmuştur. Sessiz sinema döneminde film gösterimlerine hariçten eşlik eden müzik, sesli filme geçiş sonrasında, sinemanın etkili ve ayrılmaz bir ögesi olarak varlığını, gelişimini, dönüşümünü günümüze dek sürdürür. Ses olgusunun sinemaya girmesiyle müziğin önemi, katkısı anlaşılır. Sinemada verilmek istenen mesajın etkisini arttırmak ve duyguyu desteklemek için kullanılan müzik, izleyicide heyecan, gerilim, neşe, hüzün gibi duygular uyandırarak filme katkıda bulunur, değer katar.

Önceki hafta, “Sinema ve müzik” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, şarkılı filmler ile müzikal filmleri karıştırmamak gerekir. Şarkılı film, kurgusunda şarkı yerleştirilen filmdir. Müzikal filmde ise anlatının kendisinde müziksellik egemendir.

TÜRK SİNEMASINDA MÜZİKAL 

Türk sinemasında müzikal filmler, nerdeyse sinemanın başlangıcından itibaren vardır. Muhsin Ertuğrul’un çektiği “Leblebici Horhor (1923)” sessiz olmasına rağmen bir müzikaldir. Bu filmin uyarlandığı orijinal metni, 1875’te bestelenen, ilk defa İstanbul’da 11 Ocak 1876’da sahnelenen, librettosu Takvor Nalyan’a, müziği Dikran Çuhacıyan’a ait olan “Leblebici Horhor Ağa” operetidir. 1930’lu yıllarda Türk sineması ilk sesli ürünlerini vermeye başlamıştır. ‘30’larda birden ortalığı müzikli filmler sarar. Bunlar: dönemin çok tutulan operetleridir.

1920’li yıllarda Amerika ve Batı sinemasında moda olan müzikaller, şarkılı filmler bizde de çekilmeye başlanır. İlk örnekler Muhsin Ertuğrul’un 1933 yılında yönettiği “Karım Beni Aldatırsa”, “Cici Berber”, “Söz Bir Allah Bir”dir. Bu filmlerin senaryolarını da Mümtaz Osman takma adıyla Nâzım Hikmet yazar. Daha sonraki yıllarda da daha önce yapılmış çeşitli müzikler, şarkılar çekilen filmlere uygulanır. Bunlar film için yapılmış müzikler değildir. İlk özgün film müziği 1951 yılında “İstanbul’un Fethi” filmi için Nedim V. Otyam tarafından bestelenir.

Muhsin Ertuğrul ve Leblebici Horhor öncesi dönemi kısaca anımsayalım: 1915 yılında kurulan ‘Merkez Ordu Sinema Dairesinin (MOST) başına sinemayı halka ilk tanıtan Romanya uyruklu Sigmund Weinberg, yardımcılığına da Fuat Uzkınay getirilir. Sigmund Weinberg, Operet Kumpanyası sahibi Arşak Benliyan’la anlaşarak Benliyan ve arkadaşlarının sahnelediği “Himmet Ağa’nın İzdivacı” adlı komediyi filme çekmek ister. Bu filmin çekimlerine 1916 yılında başlanır fakat oyunculardan bazılarının askere alınması nedeniyle yarım kalır. Film iki yıl sonra Fuat Uzkınay tarafından tamamlanır. Yılmayan Sigmund Weinberg, Arşak Benliyan’la yeni bir anlaşma yaparak “Leblebici Horhor”un çekimlerine başlar. Bu film de oyunculardan birinin ölümü üzerine yarım kalır.

Bu iki film de ilk başlanan konulu filmler olmasına karşın, yarım kalıp tamamlanmaları sonraki yıllara kaldığından, “İzleyici karşısına çıkan ilk konulu Türk filmi” olarak Sedat Simavi’nin, Mehmet Rauf’un dört perdelik oyunundan uyarladığı “Pençe” kabul edilir.

LEBLEBİCİ HORHOR

Leblebici Horhor Ağa, 1923 yılında bir kez de Muhsin Ertuğrul tarafından yeniden ele alınarak filme çekilir. Muhsin Ertuğrul tarafından çekilen “Leblebici Horhor” sessiz olmasına rağmen bir müzikaldir cümlemizi açıklayalım: Bu film sessiz film olarak çekilir. Film sinema salonunda seyirciye gösterilirken operetin müziği piyano ile çalınarak filme eşlik eder. Mirasyedi Hurşit Bey ile Horhor adlı bir leblebicinin kızı Fadime’nin aşk öyküsünün anlatıldığı film, “5 Aralık 1923 tarihli Vakit gazetesindeki ilana göre Elhamra Sinemasında gösterilirken, operetin özel musikisiyle desteklenerek oynatılmış.” (VikipediÂlim Şerif Onaran, Muhsin Ertuğrul’un Sineması, Kültür Bakanlığı Yayınları-1981)

Film 1934 tarihinde Venedik 2. Uluslararası Film Şenliği’ne katılır ve Yönetmen Muhsin Ertuğrul’a “Onur Diploması” (Honorary Diploma) verilir. Film “En İyi Yabancı Film” için de aday gösterilir. Onur belgesi almış olması, Türk sineması tarihinde yurt dışından gelen ilk ödül sayılmaktadır.

Yazılı kaynaklarda “Leblebici Horhor”un (1923), çevrildiği yıllarda büyük ilgi görse de yapımcısına gişe kazancı sağlama yönünden pek başarılı olmadığı, aynı yıl çekilen “Ateşten Gömlek” filmindeki başarılı çıkıştan sonra, sinemada başarısız tiyatrovari bir oyun uyarlama örneği olduğu yazılır.

MUHSİN ERTUĞRUL FİLMLERİ

1930’ların hemen başında Muhsin Ertuğrul İpek Film adına, “Karım Beni Aldatırsa”, “Cici Berber” filmlerini yönetir. Bu filmlerin öncüsü “Karım Beni Aldatırsa”(1933) filmidir. Muhlis Sabahattin in bestelediği şarkılara Mümtaz Osman takma adıyla Nâzım Hikmet söz yazar. Cezmi Ar’ın görüntülediği filmde, şehir tiyatrosu sanatçıları oynar. Aynı yıl çevrilen “Söz Bir Allah Bir” yine hemen hemen aynı sanatçılar tarafından çekilir. “Cici Berber”  ise Mesut Cemil in müziğine dayanan ve bazı şarkılarını Yunan Şarkıcı Zozo Dalmas’ın okuduğu bir operettir. “Milyon Avcıları” ve “Leblebici Horhor Ağa” filmlerinden sonra müzikal sinema durgunluk devresine girer.

1940’lı yıllarda, Münir Nurettin’in başrolünü oynadığı ve yer yer şarkılar söylediği “Kahveci Güzeli”, “Allah’ın Cenneti” gibi filmler yapılır. Bu dönemde Mısır sinemasının etkisinde kalan sinemada filmlere bir göbek dansı sahnesi eklenir. Bu dönemde sinemaya geçen dansözlerin sayısı da artar.

50’li yılarda ise revüler ve sinemada revülü filmler modası başlar. “İstanbul Geceleri”, “İstanbul Çiçekleri”, “Şehir Yıldızları”, “Vur Patlasın Çal Oynasın”, “Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar” gibi filmler yapılır ve bu filmlerde dönemin sevilen ses ve dans yıldızları rol alır.

Ö. Lütfi Akad’ın uyarladığı ve Sezer Sezin’in başrolünde oynadığı “Lüküs Hayat” (1951) önemli müzikallerden biri olarak sinema tarihindeki yerini alır.

Nâzım Hikmet in senaryolaştırdığı “3. Selimin Gözdesi” dönemin sevilen büyük ses sanatçıları Münir Nurettin Selçuk ve Perihan Sözeri’yi bir araya getirir.

Not: Haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Evrensel'i Takip Et