Orta sınıfın çöküşü tehlikelidir

Korona var olan siyasi yapının gerçek yüzünü topluma yansıtmada fevkalade başarılı oldu. Oluşan görüntü, siyasi erkin öz yapısının ve amacının net şekilde algılanması açısından topluma önemli bir hizmet gördüğü gibi, orta sınıfın giderek çöküşü ile de, maalesef, siyasal yönetime alan açmış oldu. Esnaf çökerken ve çalışanların büyük bölümü işsizliğe ya da asgari ücretle açlığa mahkum edilirken sözde burjuva demokrasisinin alan kaybetmesine karşın, sistem giderek koyulaşan burjuva despotluğuna dönüşmektedir. Bu gidiş, “Kahverengi gömleğini çıkartan” Hitler Almanya’sı gidişini andırırcasına, birkaç büyük sermaye grubu ile siyasi iktidar arasında sermaye destekli diktatörlüğe sürüklenişini andırmaktadır.

1789 Fransız Devrimi sonucunda tüm halka siyasi eşitliğin, seçme ve seçilme özgürlüğünün verilmesi ile ilan edilen burjuva demokrasisi, gerçek anlamı ile demokrasi olmayıp, salt siyasi bağlamda demokrasi ve özgürlük olarak görülür. Devrim sonrasında kabul edilmiş olan ve günümüze dek dillerden düşmeyen ünlü özgürlük, kardeşlik ve dayanışma ilkelerinin, biraz irdelendiğinde ne denli yanlı ve yanlış olduğu açıkça görülür. Zira patronla emekçi kardeş midir? Emekçiler arasında, özellikle de işsizlik dönemlerinde, güçlü dayanışma olabilir mi? Patronlar arasında dahi, özellikle ekonomik sıkışıklık dönemlerinde güçlü dayanışma yaşanamaz. Kapitalist sistemde patronlar ya da emekçiler arasında veya patron ile emekçi arasında dayanışma söz konusu olabilir mi? Şu halde, burjuva demokrasisi, her ne kadar dönemi içinde bir katre ve göstermelik düzeyinde de olsa halka genel siyasi özgürlük bahşettiği için bir aşama olarak görülebilirse de, klasik anlamda demokrasi ile uzaktan yakından alakası olan bir sistem değildir.

Orta tabakanın çöküşü, yükselen burjuva karşısında genel halk özgürlüğünün zayıflaması ve siyasi anlamda demokrasi olgusunun rafa kaldırılmasıdır. İşte, diktatörlüğe heveslenen siyasi yapıların parazit gibi gelişerek serpildiği ortamlar, orta sınıfın çökerek gelir dağılımının yoksul ağırlıklı olarak iki uçta yoğunlaştığı toplumsal yapılardır. Böylesi yapılar üzerinde kurulacak siyasi manevralar halkın temel ihtiyaçları üzerinde yapılabilecek basit vaatleri aşmayacağından aşırı kaynak gereksinimi de yaratmaz. Kaldı ki, vaatlerin çoğunun gereği biçimde yerine getirilmesi de gerekmiyor olabilir.

Anayasa ve benzeri köklü yapısal dönüşümler, dönüşüm esnasında başat olan kesimlerin hakimiyetinde gerçekleşir. Böylesi gerçekleşmeler ise, özünde başat kesimin karar hakimiyetinde oluşturulacağından, uzlaşma sağlanması koşulunda eşitlik zorlanmadan, kısmi ödünler yeterli olabilir. Ne var ki, oluşturulacak sistem uzun vadede toplum kesimleri arasındaki farkı uçuruma dönüştürürken, uygulanan politik süreç, yapılmış olan toplu sözleşme hükmündeki anayasaya uygun görüleceğinden toplumsal esaretin ve sürüklenişin önüne geçilemez.

İktidarda bulunan siyasi erkin anayasa yapma yetkisi yoktur. Çünkü var olan iktidar toplumun ancak bir kesimini temsil ediyor olduğundan, tüm siyasi oyun kuralını saptama yetkisini eline aldığında, tümüyle kendi kafasındaki oyun kurallarını yeni yasal düzenleme olarak yaşama geçirmeye çalışarak halka dayatır. Böylesi oluşum bir anayasal oluşum olarak görülemeyeceği gibi, söylem biçimi ne olursa olsun, bu tür toplumsal yapılanma da demokratik olarak görülemez. Bu durumu şuna benzetebiliriz. Bir futbol maçında kurallara göre oynayan oyuncular zorlandığında aşırı faul yaparak sonuca gitmek isterken engellenir. Söz konusu engelleri kaldırmanın tek yolu, eğer tüm toplumu baskılama gücünüz varsa ya da zorla da olsa, oyuna ara verip yeni kurallar koyarak oyuna devam etmektir. Yeni ve tercihe göre oluşturulmuş kurallarla oynandığında yapılan fauller nizami olacağından hata olarak görülmez. Ne var ki, böyle bir oyun da nizami futbol oyunu olmaktan çıkar. Bundan dolayıdır ki, parlamentonun önemli bölümünü elinde tutan bir siyasi erkin bir tür toplumsal uzlaşma niteliğindeki temel yasayı yapma yetkisi kesinlikle yoktur, bu pozisyondaki bir siyasi partinin böylesi bir talepte bulunmasının, “yetmez, ama evet” aymazlarına rağmen hiçbir haklılığı da yoktur.

19 yıldır iktidarda bulunan bir partinin önce kendisini aklaması ve geçmişinden hesap vermesi birinci şarttır. Eğer, demokrasi, insan hakları vb. gibi büyük laflar ediliyorsa, bunlar için bir yeni anayasaya değil, düzgün yönetime ihtiyaç vardır. Eğer var olan siyasi yapı tüm elindeki erke rağmen düzgün yönetim biçimini kurup işletemiyorsa ya da işletmek istemiyorsa, böylesi bir siyasi yapının bırakın yeni anayasa yapmayı, var olan anayasada değişiklik yapması dahi mübah değildir. Kaldı ki, hiç bunları tartışmaya dahi gerek yoktur; zira bu parlamento var olan anayasaya göre kuruldu ve tüm parlamentereler de var olan anayasaya sadık kalacaklarına yemin ettiler. Hal böyle olunca, yasal olarak kurulmuş parlamentonun yeni bir anayasa yapma yetkisi olamaz. Yeni yasa farklı biçimde oluşan ve adına ‘kurucu meclis’ denen bir geçici meclis tarafından yapılır ve yeni oluşuma göre partiler sahaya çıkar ve oyunlarını oynarlar.

Evrensel'i Takip Et