‘İnsan Hakları Eylem Planı’ meselesi (2)
Kirvem,
Senin de bildiğin üzere, şu sıralar yürürlükte olan Anayasa’mızın tıpkı topal ördek gibi aksayan, çağanoz gibi yampiri yampiri yalpalayan bu halini bir nebze de olsa düzeltmek için yine kolları sıvadık, sıvamak üzereyiz...
Aslında zırt pırt orasından burasından mıncıklanan anayasalarımızın falan veya feşmekan maddelerinin değiştirilip, tırpanlanıp, budanıp, dolayısıyla yerlerine yeni yamaların ilavesiyle sorunlarımızın çözülmediğini gören yetkili, etkili, dirayetli, en önemlisi de, her şeye aklı eren devletlularımız, bir süreden beri can simidi misali sarıldıkları “torba yasalar”a başvurup, böylece ülkemizin hemen her konuda patinaj yapan çeşitli sorunlarına tez elden güya derman olmaya çalışıp, keza bu uğurda gece gündüz demeden uğraşıp didinirken, diğer yandan geriye dönüp baktıklarında bu bapta aldıkları yolun bir arpa boyunu aşmadığını gördükçe, yine her zamanki gibi etrafta müstantik misali suçlu arayıp durdular ama, nedense, ne hikmetse aynaya bakmayı ihmal ettiler veya unuttular...
Osmanlı dedelerimizin, daha da doğrusu “Kızıl Sultan” lakabıyla ünlü padişahımız II. Abdülhamid tarafından bir zamanlar, yani 1876 yılında tedavüle sokulan Kanun-i Esasi’mizin ardından akıp giden sularla birlikte; önce 1922’de babadan oğula miras kalan padişahlık saltanatının kaldırılıp, bunun yerine 29 Ekim 1923 yılında cumhuriyetin ilanıyla aynı anda “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” kuralının tescil edilip, akabinde de 1924’te de hilafetin yerle yeksan edilmesiyle sürüp gelen Kanun-i Esasi’nin, namıdiğeriyle yasalarımızın en “has”ı olan anayasamızın geride kalan yaklaşık bir asırlık serencamını ilkokuldan itibaren çok şükür bilmeyenimiz zaten mafiş!
Şimdilerde, dönüp dolaşıp tam da şu günlerde arapsaçına dönüşen bilumum meselelerimizin sanki yegane sorumlusu, yegane müsebbibi bizatihi “Ağzı var, dili yok” anayasamızmış gibi, bu arada gelenin geçenin sille tokatla bir nevi “şamar oğlanı”na çevirip, hatta “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” düsturundan belki de feyzalmayı marifet belleyip, dolayısıyla aynı “yamuk zihniyet” doğrultusunda Anayasa’mızın kimi hükümlerini amiyane deyimiyle iplemeyip, es geçip, bunun yerine kendi bildiklerini tamı tamına on dokuz yıldan beri “inat”la sürdürenlerin iktidarında, nihayetinde gele gele geldiğimiz noktada işlerimiz, gidişatımız giderek kabak tadı vermeye başlayınca, bu kez de zevahiri kurtarmak için yeni bir anayasayı devreye sokmanın hesaplarıyla yatıp kalkmaya başladık...
Memleket sathında şu veya bu nedenlerle bir türlü rayına oturmayan, tekleyip duran sorunlarımızın tümünü en kısa zaman zarfında çözeceklerini beyan edip, bu konularda “dil ebesi” kesilenlerin; bir zamanlar süslü, tumturaklı laflar eşliğinde bol kepçeden sözde dağıttıkları “reform” salatalarının yerinde yeller esmesinin ardından, şimdilik kurtuluşumuzu yeni bir anayasanın kulpuna sarıp, bunu da “İnsan Hakları Eylem Planı” adı altında, tıpkı sahte “kalp beşlik” gibi piyasaya sürmeye çalışıyoruz ama, nafile!
Nafile... Çünkü yenilgiyi bir türlü hazmetmeyen “yalancı pehlivanlar” gibi her defasında mindere sil baştan çıkmayı düşleyenlerin bu tavırlarının gari karın doyurmadığı gibi, ayrıca sözlerinin eri olmayan bu pehlivanların ipiyle kuyuya inenlerin eninde sonunda hüsrana uğrayacaklarını anlayan vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti, bundan kellim bu pehlivanların karşısına dikilip, ardından da atalarımızın imbiklerden süzerek, tartıp biçerek kulaklarımıza küpe misali astıkları, “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” hükmünü yüzlerine okuyup, kulaklarına üflemeleri belki de memleketimizin, yüce milletimizin hayrına vesile mi olur, bilemiyorum Kirvem!..
Evrensel'i Takip Et