Türkiye’de film müziği ve bestecileri

Film afişleri
Önceki yazılarımızda sinemanın icadından, ilk film gösteriminden bu yana müzikle ilişkisinden müziğin, sinemaya katkısından söz etmiş birlikte tarihsel yolculuklarına değinmiştik.
Dünya sinemasının yanı sıra Türkiye’de de sinemanın gelişinden günümüze dek sinema müzik ilişkisinin, birlikteliğinin nasıl bir süreç izlediğini yazmıştık.
Geçen hafta da Amerikan ve Avrupa sinemasında moda olan müzikal filmlerin etkisiyle, bize de yansımalarını ve yapılan müzikal filmlere değinmiştik.
Sigmund Weinberg, Operet Kumpanyası sahibi Arşak Benliyan’la anlaşarak Benliyan ve arkadaşlarının sahnelediği “Himmet Ağa’nın İzdivacı” adlı komediyi filme çekmek ister ve filmin çekimlerine 1916 yılında başlanır fakat oyunculardan bazılarının askere alınması nedeniyle yarım kalır. Film iki yıl sonra Fuat Uzkınay tarafından tamamlanır.
Muhsin Ertuğrul’un “Leblebici Horhor”u tekrar ele alıp 1923 yılında çekmesiyle başlayan 30’lu yıllarda çoğalan müzikal filmlerin ’40’lı, ’50’li yıllardaki sürecini aktarmıştık.
MUHSİN ERTUĞRUL’UN ÇEKTİĞİ ’İSTANBUL SOKAKLARI’ FİLMİ
1931 yılında Muhsin Ertuğrul’un çektiği “İstanbul Sokakları” adlı film Türk sineması için birkaç açıdan “ilk” film olma niteliği taşır: İlk sesli film, ilk ortak yapım, ilk şarkılı melodram.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde başlayan Mısır filmleri furyası, yerli film üretiminin henüz gelişmemiş oluşu nedeniyle giderek yaygınlık kazanır ve etkiler.
İlk özgün film müziği 1951 yılında “İstanbul’un Fethi” filmi için Nedim V. Otyam tarafından bestelenir. Böylece filme uygulanan müzikler yerine, o film için bestelenen özgün film müziği dönemi başlar.
LÜKÜS HAYAT
Ö. Lütfi Akad’ın uyarladığı ve Sezer Sezin’in başrolünde oynadığı “Lüküs Hayat” (1951) önemli müzikallerden biri olarak sinema tarihindeki yerini alır. 1950 yıllarında müzik için yapılmış filmler ve özgün film müziği yapımı birbirine paralel olarak gelişmiştir.
Yönetmen Ömer Lütfi Akad, Müzik Ansiklopedisi’nde şu bilgileri vermiştir: “1950 yılında Lüküs Hayat operetini filme almıştık, filmde kullanılan müzikler Cemil Reşit Rey’in aynı isimli operetinden filme alınmıştır, bu yönde yapılan filmler içinde bizim denememiz ilktir. Filmin müziği playback olarak yapıldı. Önceden müziği aldık, sonra o parçayı projeksiyon makinesini çalıştırdığımız sete getirdik. Çekim sırasında alıcı kamerayla birlikte projeksiyonda ses bandı geçince oyuncular çalışmaya başladı. Oyuncular duydukları sese uydurarak ağızlarını açıp kapadılar. O zamanki bantlar manyetik değildi, sonra sesleri çektiğimiz sahnelerin üstüne baktık. Baskı makinesinde ses ve müzik birleştirilince bir bütün oluyor. Aslında filmin müziğini ve seslendirmesini ilkel yöntemlerle gerçekleştirdik”
1955’ten sonra da Yalçın Tura’nın film müzikleri başlar. 1960’lı yıllarda ise yeni besteciler ortaya çıkar. Metin Bükey, Fecri Ebcioğlu, Erol Büyükburç, Cahit Berkay bunlar arasında öne çıkan isimlerdir.
ZEKİ MÜREN’Lİ YILLAR VE SONRASI
’50’li yıllar ve sonrasında film müziği çalışmaları hızlanır, filmler için özgün müzikler üretilirken şarkıcılı filmler de artar. Zeki Müren, bu dönemin yıldızıdır: 1953’te “Beklenen Şarkı” filmiyle başlayan film macerası, “Son Beste” (1955), “Berduş” (1957), “Kırık Plak” (1959), “Hayat Bazen Tatlıdır” (1962), “Bahçevan” (1963), “Hep O Şarkı” (1965), “Düğün Gecesi” (1966) gibi filmlerle sürmüş ve Zeki Müren 1960’lı yılların yıldız oyuncularından biri olmuştur. “Filmlerde söylediği şarkılar zaman zaman filme bir konser havası katsa da bunlar çok tutulmuş, plakları çok satmıştır. Taş plak döneminin kapanması, daha kolay üretilebilir olan 45’lik plakların piyasaya girmesi ve bunların alım gücünün daha fazla olması, film-plak ilişkisini güçlendirmiş, Zeki Müren bu ilişkide önemli bir katalizör olmuştur.”(*)
1970’li yıllarda şarkıcı filmleri ve arabesk film furyası yaşanır. Çok sesli film müziğini besteletmek de çaldırmak da pahalı işler olduğundan, sinemamızda “döşeme müzik” uygulaması uzunca bir süre hüküm sürer. En iyi yönetmenler bile çaresizlikle, başka filmlerden ya da Klasik Batı Müziği kayıtlarından filmlerinin seçtikleri, uygun gördükleri yerlerine aynen eşleyerek işi “kotarmışlardır.”
1980’ler, 12 Eylül darbesi öncesi ve sonrası yaşanan ekonomik ve sosyal sorunların yarattığı sıkıntılar, kendini bütün ağırlıyla sinemada da gösterir. Yapım sayısı önceki yıllara göre oldukça düşer. Film maliyetleri çok fazla yükselir. Bunun sonucu sinema bilet fiyatları artar. Üstelik televizyonun yaygınlaşması sinemayı en ucuz eğlence aracı olma durumundan çıkarmıştır. Bunun yanında video, dolayısıyla video filmleri de yaygınlaşır.
12 Eylül’den sonraki dönemde özgün müzik çalışanların sayısı artmışsa da üretimlerin çoğu bir deneme havasındadır. Bu dönem bestecileri: Melih Kibar, Atilla Özdemiroğlu, Zülfü Livaneli, Cem İdiz, Mehmet Soyaslan, Mehmet Duru, Timur Selçuk, Hurşit Yenigün, Yeni Türkü, Müjdat Akgün’dür.
1990’lar ve 2000’ler, Türk sinemasının yeniden çıkış arayışı yoğun bir şekilde hissedilir. 1987 yılından 1996 yılına kadar Türk sinemasına 63 yeni yönetmen girer. Ancak; bu kadar yönetmenle üretilen film sayısı ve sinemanın içinde bulunduğu koşullar tezat oluşturur.
1995 yılında Tuluyhan Uğurlu, Mustafa Altıoklar’ın “İstanbul Kanatlarımın Altında” adlı filmine müzik yapar. Bu film için yapılan müzikler, filmle birlikte piyasaya çıkan film müziği ve soundtrack olarak önem taşır. Bu çalışmanın ardından 1996 yılında Yavuz Turgul’ un “Eşkıya” filminin de film müziği albümü çıkar. Müzikleri Erkan Oğur yapmıştır. 2000 yılında Gani Müjde’ nin yönettiği “Kahpe Bizans”ın film müzikleri film ile birlikte seyirciye sunulur. Mehmet Soyarslan, Uğur Dikmen ve Serpil Barlas’ın yine aynı yıl Engin Düzyol’un müziklerini yaptığı Zeki Ökten’in yönettiği “Güle Güle” adlı filmin film müziği de aynı yıl satışa sunulmuştur.
(*) Bu yazıdaki bilgiler ve alıntılar için; Eda Doğan’ın, “Sinema Filmlerinde İzleyicinin Etkilenmesinde Önemli Rol Oynayan Ögelerden Biri Olarak Film Müziği” adlı yüksek lisans tezinden ve Pınar Alço’nun “Sinema ve Müzik; Kısa Bir Tarihsel Bakış” adlı yazısından yararlandım.
Evrensel'i Takip Et