14 Mart 2021 23:32

Suriye sorununda ‘Doha süreci’ ne anlama geliyor?

Türkiye-Rusya-Katar Üçlü Dışişleri Bakanları Toplantısı.

Fotoğraf: Cem Özdel/AA

Paylaş

Geçtiğimiz haftanın en önemli gelişmelerinden biri, Suriye sorununa siyasi çözüm bulma adına Katar’ın başkenti Doha’da Rusya, Türkiye ve Katar arasında yeni bir mekanizmanın oluşturulduğunun açıklanmasıydı.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Katar Dışişleri Bakanı el Sani ile Doha’da gerçekleştirdiği üçlü görüşmeden önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve S. Arabistan’ı da ziyaret etmişti.

2011’den sonra Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi yönündeki girişimleri destekleyen ülkelerden biri olan BAE, 2018’de Şam Büyükelçiliğini tekrar açarak Suriye yönetimi ile normalleşme yönünde adım atan ilk Arap ülkelerinden biri olmuştu. Lavrov’un 9 Mart’ta BAE yönetimiyle yaptığı görüşmelerden sonra yapılan açıklamalarda “ABD ambargosunun Suriye’de siyasi çözümü zorlaştırdığı” ve “Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesinin önünün açılması gerektiği” vurgularının yapılması, bu ziyaretin amacını da gösteriyordu. Rusya, Suriye sorununda körfez ülkelerinin desteğini-elbette onları Suriye’nin geleceği ile ilgili pazarlıklarda masada tutacak şekilde- alarak elini güçlendirmek istiyor.

Lavrov’un 10 Mart’ta gerçekleştirilen S. Arabistan ziyaretinde, Suriye sorunuyla ilgili BAE ziyareti kadar açık vurgular yapılmasa da bu ziyaret, özellikle enerji güvenliği ve bu konuda Rusya ve S. Arabistan arasındaki iş birliğinin devamı bakımından önem taşıyordu.

Lavrov’un Doha’da Türkiye Katar dışişleri bakanları ile üçlü görüşmeyi BAE ve S. Arabistan ziyaretinden sonra gerçekleştirmesi, her şeyden önce Rusya’nın bu süreci körfezdeki Arap ülkelerini karşısına almadan sürdürmeyi amaçladığını gösteriyor.

Lavrov, Çavuşoğlu ve el Sani arasında 11 Mart’ta gerçekleştirilen ve Suriye sorununa siyasi çözüm bulmak amacıyla yeni bir mekanizmanın oluşturulduğunun vurgulandığı ortak açıklamada üç noktanın öne çıktığını söyleyebiliriz.

Rusya, Türkiye ve Türkiye’nin en önemli bölgesel müttefiki Katar arasında oluşturulan yeni süreç/mekanizma ile ilgili ilk akla gelen soru; ‘İran Suriye’de dışlanıyor mu?’ sorusuydu.

Lavrov, bu soruya oluşturulan yeni mekanizmanın 2017’de Rusya, Türkiye ve İran arasında oluşturulan Astana sürecine ek bir format olduğunu söyleyerek yanıt veriyor. Bu sürecin Rusya için böyle bir anlam taşıdığı tartışma götürmez ama yine de Lavrov’un söyledikleri İran’ın Doha sürecinde niye olmadığı açıklamıyor.

BAE ve S. Arabistan’ın en önemli bölgesel tehdit ve rakip olarak gördükleri ve yine İsrail ve ABD’nin Suriye’de siyasi çözümün önündeki en büyük engel olarak öne sürdükleri dikkate alınırsa Rusya’nın İran’ı yeni sürece niye katmadığı da anlaşılıyor. Ancak burada söylenenlerden Rusya’nın İran’ı karşısına aldığı ya da alacağı sonucu da çıkartılmamalıdır. Aksine Lavrov’un yeni mekanizmayı, Astana sürecine ek bir format olarak nitelemesinden de anlaşılacağı gibi Rusya en önemli bölgesel müttefik olarak gördüğü İran’ı karşısına almak istemiyor ama öte yandan da bölgesel çıkarlarına hizmet etmediğini düşündüğü konularda İran’la arasına bir çizgi çizmeyi de ihmal etmiyor.

Ortak açıklamada öne çıkan ikinci önemli nokta, “Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün yanı sıra komşu ülkelerin milli güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı teröre karşı mücadele” vurgusuydu.

Türkiye’deki iktidarın kendi Kürt sorununu baskı ve şiddet politikalarıyla çözme politikasının bir devamı olarak Kürtlerin Suriye’deki özerk yönetimini ve bu temelde Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve en önemli bileşeni olan PYD’yi tehdit olarak gördüğü biliniyor. Ancak ortak açıklamadaki “ayrılıkçı terör” vurgusu doğrudan isim verilmese de Rusya’nın Suriye Kürtlerine karşı daha açık ve sert bir tutum izleme yönelimi içinde olduğunun işareti olarak da okunabilir. PYD’nin ABD’nin garantörlüğünde Suriye’de Barzani çizgisindeki partilerle (ENKS) ‘birlik’ görüşmelerini sürdürmesi ve ABD’nin bu görüşmeleri Rojava’daki özerk yönetimi Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yakınlaştırıp Suriye’den koparmanın aracı haline getirmek istemesi, Rusya’nın bir süredir Suriye Kürtlerine karşı daha sert bir tutum izlemesine neden oluyor. Dolayısıyla Doha’daki ortak bildirgeye giren “ayrılıkçı terör” vurgusu, Rusya’nın Erdoğan iktidarını ve olası yeni operasyonlarını Suriye Kürtleri üzerinde bir tehdit olarak tutma ve onları Suriye yönetimiyle uzlaşmaya zorlama yönünde yeni bir hamle olarak değerlendirilebilir.

Doha’daki toplantıda öne çıkan diğer önemli nokta ise, “Suriye’nin yeniden inşası” konusuna yapılan vurgu idi. Bu vurgunun özellikle en zengin Arap ülkelerinden biri olan ve dünyanın en büyük LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) ihracatçısı konumunda bulunan Katar için özel bir önem taşıdığını tahmin etmek zor değil. Katar’ın, 2011’den sonra Türkiye ve S. Arabistan ile birlikte Suriye yönetimini devirme ve bu temelde cihatçı grupları destekleme politikasının başını çekmesinde Katar doğal gazının Suriye ve Akdeniz üzerinden Avrupa’ya taşınması hedefi önemli bir rol oynuyordu. Dolayısıyla bu yeni süreç, Suriye’nin imarı ve enerji geçişi konusunda yeni pazarlıklara da kapı aralıyor.

Sonuç olarak Doha’daki ortak açıklamada her ne kadar “Suriye’de siyasi çözüm dışında bir yolun kalmadığı” vurgulanmış olsa da oluşturulan yeni mekanizma, Suriye halklarının iradesine dayanmıyor ve onların çıkarlarına hizmet etmiyor. Aksine Doha süreci, bölgede egemenlik mücadelesi içinde olan güçlerin kendi çıkarları için Suriye üzerinden oluşturdukları yeni bir mekanizma olmanın ötesine geçmiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa