Siyaset karanlık bir tünele sokuldu
Fotoğraf: Erçin Ertürk/AA
HDP’nin eş başkanları, milletvekilleri ve belediye başkanlarının tutuklanması, belediyelere kayyum atanması, siyaseti kuşatma adımlarından ilkiydi.
Bu süreçte, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP sözcüleri sık sık partilerin kapatılmasına karşı olduklarını ifade ettiler ve adımlarını ‘suçun şahsiliği’ gibi bir bağlam içinde tarif ettiler.
İnternette yapılabilecek kısa bir arama ile Erdoğan’ın parti kapatmaya karşı çok sayıda açıklaması kolaylıkla bulunabilir. Sadece ikisi şöyle:
Tarih 7 Mart 2015. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gaziantep’te toplu açılış ve temel atma töreninin ardından kentteki sivil toplum kuruluşu temsilcileri, patronlar ve kanaat önderleriyle bir araya geldiği yemekte şunları söylüyor: “Bu günlerde gündeme bir şey geliyor gerçekten rahatsız olmadım da diyemem. O da şu; 1-2 parti veya 3 parti neyse, kendilerinin kapatılmasına yönelik bazı operasyonların olduğundan bahsediyorlar. Çok çirkin buldum, ayıptır.”
Tarih 3 Ağustos 2015. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin, Endonezya ve Pakistan’ı kapsayan resmi ziyaret dönüşünde uçakta gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlıyor. Soru şu: “HDP ile ilgili kapatma davası tartışmalarına ve bu hususta ortaya atılan çeşitli iddialara ne diyorsunuz?”
Erdoğan’ın yanıtı şöyle: “Siyasi partilerin kapatılmasına her zaman karşı oldum. Tezim şudur: Gerçek kişi ile tüzel kişiyi ayırmamız lâzım. Gerçek kişi bir suç işliyorsa bedelini ödemeli. İster siyasette, ister siyaset dışında. Hangi siyasi parti olursa olsun, birisi ceza gerektirecek bir suç işliyorsa, bunun cezasını çekmelidir... Tüzel kişiyi cezalandırmanın hiçbir anlamı olmaz. Bir parti kapatılır, diğeri açılır. Nitekim zaten birçoğu yedeklemeyi bile yapmış durumda. Yedek partileri bile var.”
Bu sürecin ardından HDP’ye yönelik bir kapatma davasının gündeme gelebileceği de iktidar medyasında sıkça tartışıldı. Oluşturulan hava, iktidarın iktidarda kalabilme yeteneğini sınırlayan engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik bir iklimin inşa edilmesi üzerine kuruluydu. ‘Terör ile iltisak’ ithamı altında tutulan ve kapatılma ihtimali etrafında bir basıncın hedefi haline getirilen bir parti ile açık ya da örtük ittifak yapma ihtimalleri böylelikle mayınlanmaya çalışıldı. Yani, iktidara çeyrek asır sonra büyük kentleri kaybettiren bir araya gelişlerin ihtimali bile artık olmamalıydı.
Ne var ki son olarak Garê operasyonunun iç ayağı olarak devreye sokulan, muhalefeti HDP’ye karşı bir zeminde hizaya sokma girişimi de tutmayınca, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin bir tweet bahane edilerek düşürülmesi ve aynı gün HDP’ye kapatma davası açılması gündeme geldi. Bu artık, iktidarın korunabilmesi için muhalefeti dağıtmaya yönelik daha sert hamlelerin geleceğinin ilanıdır.
Gelinen aşama, “İktidar, ortağının baskısı ile karar verdi” gibi tahlillerle ya da “Dava açıldı, ancak kapatılmaz” gibi yorumlarla eksen belirlemenin manasız, dahası yanlış olduğu bir aşamadır.
Artık siyaset karanlık bir tünelin içine sokulmuş durumda. HDP’ye yönelik kapatma davası ihtimalinden bir adım ötesinin anlamı budur. Eğer bu karar ‘kapatılma’ ile sonuçlanırsa, onun da bununla bağlantılı, ama ayrıca da bir anlamı olacaktır. HDP seçmenini olabildiği kadar dağıtmaya çalışmak… Umudu kırılamıyorsa da en azından dikkatini dağıtmak.
İçinde bulunduğumuz ikinci aşama, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ayın başında açıkladığı “İnsan Hakları Eylem Planı” ile de zamansallık içeriyor. O eylem planının dayandığı 11 ilkenin ilkini şöyle açıklamıştı Erdoğan: “İnsan, doğuştan sahip olduğu vazgeçilmez haklarıyla yaşar; devletin görevi de bu hakları korumak ve geliştirmektir.”
Bu ve ardından gelen 11 maddenin, HDP’ye yönelik kapatma davası bağlamında manası nedir peki?
Onlar çarşıya, pazara, AB’ye söylenmiş laflardı. Bu davayı açanlar, gerektiğinde bir partinin kapatılmasının demokrasinin gereği anlamına “gelebileceğini” de anlatacaklardır. Tıpkı yüzü aşkın gazetecinin cezaevinde olduğu dönemlerde, “Türkiye’de gazetecilikten tutuklu kimse yok, onlar terör suçlusu ya da dolandırıcılıktan hapiste” denmesi gibi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’in, HDP'nin kapatılması istemiyle açtığı davanın iddianamesine ilişkin yaptığı yazılı açıklamada AİHM ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 'kararlarına' atıfta bulunması bunun sadece ilk örneğiydi.
Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, HDP’ye kapatma davası açılması, Meclis’in şekli olarak dahi artık Meclis olmaktan çıkarılması anlamına geliyor kuşkusuz.
Muhalefetin bu noktadaki tavrı ise siyasetin seyri ve o karanlık tünelin sonunda neyi göreceğimizi belirleyecek. Kuşkusuz en kötü tavır, bütün umutları sandığa havale edip, “Paniğe kapılmayın, ilk seçimde gidiyorlar” demek olur.
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00
- ‘Yerli ve milli muhalefet’ tuzağı 07 Ekim 2024 05:13
- Bu sadece bir İsrail savaşı değil 30 Eylül 2024 05:00
- Savaş satanların yarışında söz sahibi olmak... 23 Eylül 2024 05:00