Boğaziçi’ni yıkabilirsiniz belki ama yönetemezsiniz!
Fotoğraf: Can Candan
Boğaziçi Üniversitesi’ne seçimlerde iktidar partisinin aday adayı olmuş birinin rektör olarak atanması üzerine başlayan öğretim üyesi-öğrenci direnişi devam ediyor. Protestolar nedeniyle yargılananların ilk duruşması dün yapıldı. Ayrıca ‘Kayyım’ diye nitelendirdikleri rektöre sırtlarını dönerek yaptıkları protesto nöbetlerine devam ediyor Boğaziçili öğretim üyeleri. 12 Mart’ta, ‘Nöbet’in 50’nci gününde yapılan açıklamada, yine 50’nci yıldönümünden geçilen 12 Mart 1971 Askeri Muhtırasına da atıfta bulunuldu ve “temel hak ve özgürlükleri ihlal eden uygulamalara karşı özerk ve demokratik bir üniversiteyi savunma” mücadelesinde kararlılık vurgulandı.
Bilindiği üzere, Boğaziçi’ne dışardan ve seçimsiz rektör atanması çeşitli yorumlara konu oldu. Bazı muhalefet çevrelerince, “gerilimden beslenen iktidarın gerilim ihtiyacına dönük bir hamle” denildi. “İktidar sokağa çekmek istiyor, provokasyona gelinmemeli” türünden nasihatler verildi bol bol. “Bir hata” dedi mesela Prof. Hüseyin Bağcı, “Devlet sistemi içinde hata yapılabilir ama hatadan dönmek gerekir. Kurumları koruyalım, gereksiz yere sorun çıkarmayalım...” Oysa rektör atayanlar da ona karşı mücadele edenler de ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar ve sorun da “gereksiz yere” çıkmış değil. “Bir hata” hiç değil. Bile isteye yapılan, sonuçları öngörülen bir durum bu. İktidarın isabetli yönetici atamama hatası ya da sadece yandaş/yöneticiyle bir kurumu yönetme işleminden öte boyutları var.
Kurumu yönetmekten önce yıkmak öncelikli, yıktığını yönetmek esaslı bir çarktır döndürülmeye çalışılan. ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ndan söz edenlerin Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik kuşatması, temel hak ve özgürlüklerin tesisini değil de gaspını öngören, mevcudu yıkmayı, dağıtmayı amaçlayan bir tutumun göstergesi. ‘Kayyım’ isimlendirmesi de boşuna değil bu anlamda. Kayyımla yönetmek, öncelikle var olanı yıkıp dağıtmayı gerektiriyor.
DOKU UYUŞMAZLIĞI VE YIKIM SİYASETİ
Boğaziçi Ünv. özerk üniversite ve bilimsel üretim bağlamında kazanılmış, edinilmiş birikim ve değerlerin görece geçerli olduğu yegâne mevzilerden biri. Milliyetçi/mukaddesatçı kültürel, siyasal müktesabatıyla, tek adamcı, ‘emir demiri keser’ şeklindeki bu iktidar felsefesiyle söz konusu demokratik birikimi yönetmek mümkün değil zaten.
Üniversitenin öğretim üyelerinden Bülent Küçük’ün sözleriyle: “Bugün hedef alınan şey de işte bu üniversitenin bunca sene hanesine yazdığı kültürel ve simgesel gücü ve insan sermayesidir diyebiliriz. Siz kamu ihaleleri gibi çeşitli yollarla yeni bir zengin sınıfını 15-20 yılda yaratabilirsiniz. Ancak kültürel sermayenin ve itibarın birikimi nesiller gerektirir. Buna zamanı ve sabrı olmayan iktidarın, burayı fethetmek suretiyle kestirmeden bir yöntem izlediğini görüyoruz. Bir kurumun itibarını bu şekilde ele geçirmeye kalktığınızda aslında ona sahip olmuyorsunuz, aksine sadece tahrip ediyorsunuz.”
Evet, var olanı ‘ele geçirmeğe’ koşullanmış iktidar siyasetinin yıkım dışında bir sonuç üretememesinin nedeni işte bu doku uyuşmazlığıdır.
O doku uyuşmazlığıdır ki yönetmekten önce yıkmayı zorunlu kılıyor. Boğaziçili hocaların 12 Mart açıklamasında da bu yıkım vurgulanıyor işte: “Üniversitenin demokratik ve katılımcı bir şekilde işlevinin garantisi olarak görev yapan meclis ve komiteler rektör tarafından işlevlerinden alınmaktadır. Doğru prosedürler doğrultusunda yapılan seçimler tanınmıyor, seçtiğimiz dekanlar ve enstitü müdürleri atanmadı. Demokratik seçimler askıya alınmışken, seçimler güdümünde, üniversitemizin gelenek ve kolektif iradesini yok etmek, bir kişinin eline tam yetki vermek hedefiyle, kuvvetli ve yetkili sistemleri yok etmek için girişimlerde bulunuluyor...”
Görüldüğü üzere; yıkım ve hafriyat, betonsever iktidara en yakışan şey!
KAYYIM, YIKMAK ESASLIDIR
Üniversiteleri adeta iktidarın güdümlü bebe okulları haline dönüştürme zincirinin son ve en önemli halkalarından biridir Boğaziçi. Bir kurumsal yıkım sürecinin en zorlu etaplarından biri. Çoğu üniversitede başarılan ve akademik dokuların tersyüz edilmesine yol açan, özgür düşünce ve bilimsel yöntemi akademiden kovan bu ‘yıkıcı’ yönetim tarzının, Boğaziçi’ndeki birikimi olduğu gibi yönetmesi mümkün olmadığı için, öncelik yıkmak oluyor. Hani şu “Biz gece vakti gelir işinizi bitirir ertesi gün işe gideriz..” diyerek Boğaziçili öğretim üyelerini tehdit eden ilahiyatçının eklediği gibi: “Boğaziçi Üniversitesini kapatalım yerine üniversite kuralım”!
Yapılmak istenen de budur; ismi dışında herşeyiyle yıkmak!
Boğaziçi’ni mevcut akademik özerklik gelenek ve birikimiyle birlikte yönetmesi imkansız bir iktidarın yıkım işlemidir karşı çıkılan. Belediyelerdeki deneyim de ortada zaten; kayyım yıkmak esaslıdır ve kayyımın yönettiği şey eskisi değildir artık. Posaya çevirir de öyle yönetir. Yönettiği belediye ya da üniversite, gerçek anlamıyla ne belediyedir ne üniversite...
Bu yüzdendir ki, Boğaziçi’ni yıkabilirsiniz belki ama yönetemezsiniz! Yıkmayı başarırsanız eğer, yöneteceğiniz güdümlü bir bürokratik üs olacaktır sadece ama asla Boğaziçi olmayacaktır!
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16