18 Mart 2021 23:49

Merkez Bankası faiz silahına neden sıkı sıkıya sarılıyor?

Fotoğraf: Google Street View

Paylaş

Pandemiyle birlikte gelişmiş ülkelerde devreye sokulan genişlemeci politikaların Türkiye gibi borçlu ülkelerin elini kolaylaştırdığı bir dönemden geçiyoruz. Amerikan Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankasının (AMB) daha uzun bir süre politika faizini dip seviyelerde tutacağı ve tahvil alımlarını sürdüreceği görülüyor. Diğer yandan bu büyük parasal genişleme enflasyonist beklentileri de de kaçınılmaz olarak tetikliyor. Bu gelişme özellikle uzun vadeli ABD tahvillerinin faizinde sert bir yükseliş yaşanmasına neden oldu. 10 yıllık hazine tahvillerinin getirisi yılbaşındaki yüzde 0.93 seviyelerinden yüzde 1.65 seviyelerine geldi. Bu hareket doların pek çok ülkenin para birimi karşısında değer kazanmasına neden oldu. 

Bu gelişmeler sonucunda Türk Lirası bakan değişimi ve faiz artırımları sonucunda elde ettiği kazanımları önemli ölçüde geri verdi. Böylece gözler bir kez daha Merkez Bankasının mart ayı içerisinde yapacağı toplantıda alacağı faiz kararına çevrildi. Karar öncesinde piyasa beklentileri politika faizinde 100 baz puanlık bir artışa işaret etmekteydi. Buna karşılık Merkez Bankası piyasa beklentilerinin de ötesinde sert bir artışa yöneldi. Enflasyonda belirgin bir düzelme görülene kadar bu sıkı duruşun korunacağı mesajının altını çizdi. İlave adımlar konusunda da kapıyı açık bıraktı. 

Elbette önümüzdeki günlerde Erdoğan’ın bu konuda yapacağı açıklamalar da büyük önem taşıyor. Geçmişte olduğu gibi Erdoğan kamuoyu önünde Merkez Bankası ile ters düşen bir tutum takınmayı sürdürürse atılan bu adımların kalıcılığına ve güvenilirliğine dönük soru işaretleri artar. 

Ancak pandemi ortamında bu yüksek faizlerin sürdürülmesinin yaratacağı zorlukların da altını çizmekte fayda var. Bankacılık sisteminin Türk Lirası cinsinden kredi hacmi pandeminin ülkemizde ilk varlığını hissettirdiği 2020 Mart ortasından genişlemeci politikadan geri adım atıldığı Kasım ayına kadar geçen 8 aylık sürede yüzde 25 dolayında artış göstermişti. O  tarihten bu yana kredi hacmindeki büyüme yüzde 2 seviyesinde kaldı.

Pandemi sonrasında uygulamaya konan aktif rasyosu uygulaması bankaları normal koşullarda tercih etmeyeceği riskli kredilere yönelterek bu kredi genişlemesinde önemli rol oynamıştı. Kasım ayında ekonomi yönetiminde yaşanan değişim sonrasında bu uygulamanın da yıl sonu itibariyle sonlandırılması kararlaştırıldı. Bu karar bankaları rahatlattığı gibi yükselen faizlerle birlikte kredi genişlemesinin hız kesmesindeki belirleyici faktörlerden biri oldu. Ne var ki, bu dönemde açılan kredilerin geri dönüşü halen koca bir soru işareti olarak karşımızda duruyor. Kredi piyasasındaki daralma bu kredilerin yüzdürülmesini zorlaştırdı. Hatırlanacağı gibi Covid-19 tedbirleri kapsamında gecikmeye giren kredilerin takibe düşme süresi 90 günden 180 güne çıkarılmıştı. Dolayısıyla yaz aylarında takibe düşen alacaklarda sert artışlar görebiliriz. 

Faiz hareketlerinin yüksek oranda etkilediği alanların başında ise konut piyasası geliyor. Geçtiğimiz Şubat ayında konut satışları bir önceki yıla göre yüzde 31.6 oranında geriledi. Kredi faizlerindeki yükselişin sert vurduğu ipotekli konut satışlarında ise daralma yüzde 66.5’u buldu. Faizlerin uzun süre yüksek seviyelerde korunması önümüzdeki dönemde sektörün işini daha da zorlaştıracaktır. 

Hep vurguladığımız gibi faizler ile dövizi ve enflasyonu baskılama çabası yüksek maliyetleri olan bir politika tercihi. Dış ve iç politikada yaşanan olumsuz gelişmeler, birbiri ardına gelen ancak altı doldurulamayan “reform” vaatleri kuru ve enflasyonu baskılamak için Merkez Bankasının faiz silahına sıkı sıkıya sarılmasını zorunlu kılıyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa