19 Mart 2021 00:45

Andımız’dan parti kapatmaya

Fotoğraf: HDP Basın

Paylaş

Güncel tartışma konuları arasında Andımız ilk sırada yer alıyordu. HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin TBMM’de düşürülmesi ve aynı gün gelen HDP kapatma davası birdenbire tartışma konularını bambaşka bir noktaya taşıdı. Bu iki konu birbirinden bağımsızmış gibi görünse de aralarında derin bir iç bağlantı bulunuyor. Bu bağlantının sonuçları önce bilinç bulandırma, ardından saldırıya geçme biçiminde de kendisini gösteriyor.

 “Türk’üm” diye başlayan Andımız çocuk beyinlere Türk şovenizmini şırınga etmenin, Kürt çocuklarının kafasına her sabah vurmanın güçlü bir aracıydı. Ümmetçiliği kafasına koymuş olan iktidar tarafından, bir zamanlar iç konjonktürel durumun da elvermesiyle kaldırılması amacıyla Danıştaya götürülmüştü. Yıllardır Danıştayda olan dava heyetin uygun duruma gelmesiyle karara bağlandı. Düzen içi muhalefet ve ulusalcıların bir kesimi tarafından bu karar tepkiyle karşılandı. İnkarcılık ve asimilasyonda yeniden iman tazelendi. Bazı ulusalcı kesimler bu durumu “Demirtaş içeride ama fikri iktidarda” gibi son derece gerici ve politik körlüğün zirvesi olan yorumlarla açıkladılar.

İktidar ve muhalefet bir yandan bu tartışmalar içine gömülmüşken, diğer yandan derinden yapılan bir hazırlık da su yüzüne çıktı. Bir HDP’li milletvekilinin anayasaya aykırı olduğu açıkça belli olan bir kararla vekilliği Mecliste düşürüldü, hemen ardından HDP’ye kapatma davası açıldığı açıklandı. Üstelik bir muhalefet partisinin grup toplantısında Andımız’ın okunduğu gün oldu bunlar! Andımız’da inkar edilenler bir kez daha politik inkarın ve terörün hedefi oldular. Meclis kürsüsünün üzerinde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazıyordu ve milletin iktidarı egemenliğini böyle kullanıyordu. Yani tersini iddia edenler olmasına karşın ortada bir çelişki yoktu. Politika öğrenmek isteyenler için sadece saatlerin yeterli olduğu bir gün yaşandı.

Ülkenin tüm sorunları sürekli kaynayan bir kazandan dışarıya fışkıran bir buhar gibi ortaya saçılıyor, biz buradayız diyor. İktidar ve küçük ortağı ülkeyi yönetmenin altın anahtarını bulmuş gibiler! Andımız tartışmasıyla bazı çevrelerce onlar arasında derin bir yarılma olması bekleniyordu, ama ortaklar krizi muhalefetin sırtına yıkıverdiler! İster iyi polis, kötü polis densin, isterse cellat ve papaz densin amaç hasıl oluyor ve halkın istekleri ve özlemleri bastırılırken, fırsatını ve koşullarını bulunca ileriye atılan her adımla koyu bir gericilik egemen kılınmak isteniyor. Eğer karşı tepki ve mücadele yeterince güçlüyse duraklanılıyor, değilse bir adım daha atılmış olunuyor. Neresinden bakılırsa bakılsın insan haklarına karşı bütünlüklü bir eylem planı uygulanılıyor!

Peki kendilerine yeniden saldırılan Kürtler ne istiyor? Baskın eğilimi temel alarak söylersek; insan ve Kürt olmaktan kaynaklanan en doğal haklarını istiyorlar, yani eşitlik ve özgürlük içinde, demokratik haklara sahip olarak kardeşçe bir yaşam talep ediyorlar. Bunu elde etmek için her türlü mücadele biçimini kullanıyorlar ve ısrarla ve inatla kullanmaya devam etmekte de kararlılar. Bir ara onlara “Düz ovada siyaset yapın” denmişti, onlar da bunu ciddiye aldılar ve Ankara’ya Meclise geldiler. Bu onlar tarafından sürekli barışın sağlanması için açılmış bir yoldu ama sürekli olarak yeniden kendilerine dağın yolu gösteriliyor.

Çok iyi biliniyor ki iş mücadeleye gelince dağ da ova da onlara yabancı değil. Mücadelenin her türünü kullanabiliyorlar. Mücadeleleri artık öldürülmekle, bastırılmakla, teröre boğmakla yok edilebilecek sınırları çoktan aşmış durumda. Eğer onların bu kararlı, militan ve kitlesel mücadeleleri olmasaydı ülke çoktan bugünkünden çok daha fazla kopkoyu bir karanlığın içine yuvarlanmakla karşı karşıya kalabilirdi. Ama şimdi bu mücadele, bugünden ortaya çıkan bazı işaretlerin gösterdiği gibi, tüm ülkede ve özgürlük ve demokrasi isteyenlerin yaygın katılımıyla geliştirilmek ve güçlendirilmek zorunda.

Açlığın, yoksulluğun, işsizliğin pençesine terkedilmiş olan işçi ve emekçiler, geleceksizliğe mahkum edilmiş olan gençler, cinsiyetçi terörle teslim alınmak istenen, çocuğu ve ailesi için mücadele etmek isteyen kadınlar bu büyük mücadelenin bileşenleri olarak bir araya gelmek, hem iş ve ekmek için, hem de özgürlük, demokrasi ve barış için mücadele etmeye mahkum durumdalar. Kısacası Türkler ve Kürtler iktidara karşı birlikte mücadele etmeye yazgılılar ve bu yazgı onları alınlarına yazılmış bir kader gibi bugün birlikte mücadele etmeye zorluyor. Bu mücadeleye ne sırt çevrilebilir, ne de görmezden gelinebilir. Bu artık politik ve ekonomik gelişmelerin onların omuzlarına yüklediği, zorunlu olarak yerine getirilmesi gereken bir görev haline gelmiştir.        

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa