19 Mart 2021 00:50

HDP’ye kapatma davası: Bana arkadaşını söyle...

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

MHP Lideri Bahçeli’nin HDP’nin kapatılması yönünde yaptığı çağrılar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’in Anayasa Mahkemesine açtığı kapatma davasıyla somut bir adıma dönüştü. Haliyle bu kapatma davasına muhalefetten gelen ilk tepkiler ve yapılan ilk yorumlar “MHP’nin isteği gerçekleşti” biçiminde oldu.

Elbette bu tepki ve yorumlar haksız sayılmaz.

‘Cumhur İttifakı’ (AKP-MHP) üzerine kurulmuş olan tek adam iktidarının temsilcilerinin siyasi açıklama ve hedef göstermelerinin yargı kurumları tarafından adeta birer emir/talimat olarak görülüp yerine getirildiği bir sır değil. Bunu daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kobanê olayları üzerinden Demirtaş ve HDP’yi hedef alması ve Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın Erdoğan’la Saray’da yaptığı görüşmeden sonra HDP’ye yönelik ‘Kobani İddianamesi’ni hazırlamasında da görmüştük. Dolayısıyla MHP’nin 13. Olağan Kongresinin hemen öncesinde HDP’ye kapatma davası açılmasının “Bahçeli’ye verilmiş bir hediye” olduğu söylenebilir.

Yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında tıpkı AKP gibi MHP’nin de oy kaybettiği ve milliyetçi tabanın MHP’den ayrılıp İyi Partiyi (İP) kuran Akşener’e doğru yöneldiği görülüyor. Böylesi bir siyasi ortamda, bu kapatma davasının Erdoğan iktidarının MHP Kongresi öncesinde Bahçeli’ye uzattığı bir ‘can simidi’ olarak anlam kazandığı açıktır.

Ancak bu kapatma davasını sadece “MHP’nin isteğinin gerçekleşmesi” ya da “Erdoğan’ın Bahçeli’ye bir hediyesi” olarak değerlendirmek de eksik olacaktır.

Çok meşhur bir atasözüdür: Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!

Öyleyse Bahçeli’nin çağrısı sonrasında HDP’ye kapatma davası açılmasını sadece Bahçeli’nin isteğinin gerçekleşmesi olarak değil, aynı zamanda Erdoğan’ın yola Bahçeli ve MHP ile devam etme kararlılığının bir ifadesi olarak da okumak gerekiyor.

Bilindiği gibi 2016’daki darbe girişiminden sonra fiilen kurulan baskıcı-otoriter tek adam rejimi, Bahçeli’nin verdiği destekle (16 Nisan 2017 başkanlık referandumu) anayasal bir kılıfa büründürülmüştü. O tarihten sonra ülkenin siyasi dizaynı konusunda atılan bütün adımları Erdoğan ve Bahçeli birlikte planladılar.

Bugün HDP’ye açılan kapatma davasının da Erdoğan ve Bahçeli’nin birlikte yürüdükleri yolun ve varmak istedikleri hedefin kavşaklarından biri olarak ele alındığına kuşku yoktur.

Bu adım sebepsiz değildir.

Tek adam iktidarının toplum içindeki meşruiyeti ve hegemonyasında bir süreden beri bir çözülme yaşanıyor. Bir yandan ekonomik kriz ve öte yandan her türlü hak talebi/eyleminin “terörizm” olarak damgalanması toplumun geniş kesimlerinde hoşnutsuzluk yaratıyor. İşte son dönemde gündeme getirilen “sivil anayasa” ve “reformlar” bu çözülmeyi durdurmak ve sistemi daha güçlü olarak tahkim etmek (Sağlamlaştırmak) için gündeme getiriliyor. Yeni anayasanın “Yeni yönetim sisteminin temel yapı taşlarını, vazgeçilmez ilke ve esaslarını daha da geliştirme önceliğine dayanması gerektiği”ni Bahçeli söylüyor.

İşte Erdoğan ve Bahçeli, bu süreçte Kürt sorununu tek adam iktidarını tahkim etmenin ve devamında faşist bir rejim inşasını gerçekleştirmenin en önemli dayanaklarından biri olarak kullanmaya çalışıyorlar. Kürt sorunu, hem dışarıdaki savaş ve yayılmacı emeller ve hem de içerideki baskı politikalarının en önemli harcı olarak kullanılıyor. Bunun üzerinden son Garê operasyonunda da denendiği gibi, her fırsatta milliyetçi-şoven hassasiyetler kışkırtılarak iktidardan uzaklaşma eğilimi içindeki halk kitleleri yedeklenmeye ve “terör”, “terörizm destekçiliği” vb. üzerinden muhalefet baskılanmaya çalışılıyor.

HDP’ye yönelik kapatma davası, bu politik hedefler doğrultusunda önceden ölçülüp biçilmiş, planlanmış bir hamle olarak gündeme getiriliyor. Kapatma davası, Kürt legal siyasetinin baskı altına alınması ve tasfiye edilmesi yönünde sürdürülen girişimlerin yeni bir boyuta taşındığını gösteriyor. Ancak bu kapatma davası sadece Kürt demokratik hareketini değil, onun üzerinden demokratik siyaset zeminini de ciddi biçimde tahrip edip ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Tek adam iktidarı kendi bekasını güvenceye almak ve “terörizm destekçiliği” üzerinden baskı oluşturup muhalefeti etkisizleştirmek istiyor.

Gelinen yerde iktidarın PKK Lideri Öcalan’a ‘elçi’ yollayıp gönderdiği mektubu kendi siyasi çıkarları için kullanmaya çalışmasının üzerinden daha 2 yıl bile geçmemişken HDP’ye “Terörle ilişkili olduğu” iddiası ile kapatma davası açılmasının hukuken tartışılabilecek hiçbir tarafı yoktur. HDP bu ülkenin Anayasa’sına göre kurulmuş legal bir siyasi partidir. HDP’nin bugün “Terörle ilişkisinin kanıtı” olarak sunulan ‘çözüm süreci’nde üstlendiği rol, aslında Kürt sorununun demokratik barışçıl yoldan çözümü için bir fırsat olduğunu ortaya koyuyor. Bu yüzden HDP’nin kendisi değil ama HDP’ye açılan kapatma davası bu sorunun son 30-35 yılda ülkeye çok şey kaybettiren şiddet yöntemleriyle çözüm ısrarının bir ifadesidir.

Sonuç olarak; HDP’ye kapatma davasının açılması, Bahçeli’nin isteğinin gerçekleşmesinin ötesinde Erdoğan iktidarının istikametini göstermesi bakımından önem taşıyor. Erdoğan’ın, tekelci burjuva gericiliğin ihtiyaç duyduğu her zaman ve yerde “devletin yardımına” koşan MHP ve Bahçeli’yle yol arkadaşlığı üzerinden nereye gitmek ve nasıl bir rejim kurmak istediği ise, açıktır. Öyleyse HDP’ye kapatma davası açılması, nasıl Erdoğan-Bahçeli tarafından faşist rejim inşası yönünde atılmış bir adımsa, bu kapatma davasına karşı durup mücadele edilmeden halkların barış içinde yaşayacağı demokratik bir ülke ve geleceğin savunulması da olanaklı değildir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa