Seçmen iradesine karşı baskı

Mecliste çıkan tartışma anı | Fotoğraf: Nursima Özonur/DHA

Parlamento farklı toplum kesimlerinin her alandaki fikir ve düşünce çatışmalarının yaşandığı ve bir anlaşma yolunun bulunduğu tartışma ve uzlaşma alanıdır. Parlamentoda fikir çatışması yaşanması çok doğaldır, çünkü parlamentoya toplumun her alan ve kesiminden farklı fikir ve çıkarlar taşınır. Çatışma ve varılan uzlaşmaların anayasanın temel ilkelerine uygun olması vazgeçilmez koşuldur. Hal böyle olunca, parlamentodan bir partinin ihracında siyasi farklılıklar ya da sıkça söylediği gibi, tahammülsüzlük gibi anlamsız gerekçeler söz konusu olamaz.

Peki, parlamentoda bulunan herhangi bir siyasi örgütün anayasaya uyumu ya da karşıtlığı nasıl saptanır? İşin püf noktası işte burasıdır. Bu konuda iki temel uygulama kanalını ve bu kanallara başat kuralları çok net ortaya koymak gereklidir. Bunlardan birincisi partilerin parlamentodaki icraatı ile yetinilip, niyet okumama şartıdır. Her hangi bir siyasi örgütün terör örgütü olduğu ya da terör örgütü ile ilişkili olduğu ileri sürülen gruplarla ilgisinin olduğu savı ile kapatılması, savdan öte hukuksal karara bağlıdır. Ondan dolayıdır ki, parti kapatma kararları son kertede Anayasa Mahkemesi kararı ile olmaktadır.

Bu noktada karşımıza Anayasa Mahkemesinin üye seçimi ya da atama kuralındaki çarpıklık konusu çıkmaktadır. Salt Anayasa Mahkemesi ile de sınırlı olmayarak, tüm yargı örgütü yargıç ve savcılarının seçim ya da atanma işlemleri siyasi örgüte bağlandığı zaman, o ülkede görülen hiçbir davaya güven olmaz. Böylesi bir genel örgüt yapısının istihsal ettiği karar, ne denli yüce görünümlü örgütten çıkarsa çıksın hukuksal nitelikten ve etik kurallardan yoksundur.

Tekrar parlamento çalışmalarına dönersek, var olan anayasaya göre tarafsızlık yemini etmiş olan bir cumhurbaşkanı aynı anda bir partinin de başkanı olma gücüne dayanarak, “kutsal yürüyüş” gibi gizemli ifadelerle bezenmiş olup, fakat içeriği açıklanmayan bir düşünceyi, ne denli samimi ve kutsal olursa olsun, gerekli açıklama ve üzerinde hiçbir toplumsal arenada tartışma yapılmadan tüm siyasi kararları ve kamu kurum ve örgütlerini baskı ve yönetim altına alarak dilim dilim topluma dayatılıyorsa, anayasa ihlali yapılmış olur mu, olmaz mı? Kısacası, siyasi davranışlarda anayasa ihlali nedir ve buna kim karar verir meselesi çözülmeden, salt şekilsel usule uygunluk yüce bir ulusun kaderini belirleyemez. Zira başat siyasi partilere akıl hocalığı yapan tüm hukuk uleması şu noktayı çok net bilir ki, hukukta usulün esasa öncülüğü asıldır. Çünkü vicdanlar ancak böyle mutmain olur.

Siyasi partiler çeşitli seçmen tabakalarının fikirlerini taşıdıkları mantıkla icraatlarını yürüttüklerinden parlamentolar siyasi tartışma alanıdır. Türkiye gibi, çok kültürlü olup adeta ebru benzeri bir toplumda parlamento tartışmalarının da oldukça canlı ve topluma yeni yollar açıcı olması çok doğaldır. Zaten, demokrasi ya da siyasi tartışma zemini gerekliliği çok yönlü fikir ve çıkarlar arasında suhuletle genel uzlaşmaya gitme zorunluluğunun bir sonucudur. Ancak, işgal altındaki devletlerde işgal kuvvetleri ve kimi vatan hainlerinden oluşmuş göstermelik parlamentolarda tüm işler hiçbir ciddi çatışmaya yer bırakmayacak şekilde göstermelik uyumla müzakere(!) sonucunda liderin istediği karar yüksek bir çoğunluk oyuyla parlamento kararı olarak tecelli ettirilir. Şimdi burada demokrasi var mıdır, yoksa işgal kuvvetleri anayasası mı uygulanmaktadır?

Ülke işgal altında olmasa da, yabancı ülkelerle girişilen diplomatik görüşmelerde ya da yabancı ülkelere yapılan askeri müdahalelerde ve müdahale aşamaları hakkında parlamentoya gerekli bilginin verilmediği koşullarda şekli olarak dahi olsa anayasa ihlal edilmiş midir? Böylesi koşullarda anayasa ihlal edilmiş olsa bile, parlamento çoğunluğunun sahip olmanın ötesinde, yargı organları üyelerinin çoğunluğuna seçim sistemi ile sahip olan bir siyasi örgütün gözüne Anayasa Mahkemesi batar mı? Olabilen böylesi durumlarda Anayasa Mahkemesinin herhangi bir nedenle istenmeyen bir parti hakkında vermesi muhtemel karara saygı duyulur mu? Daha da önemlisi, parlamentoda baskın güç tarafından haksız şekilde sesi kısılmaya çalışılan bir toplum kesiminin böylesi göstermelik hukukla yönetilen ülkede hukuka saygı duyması olası mıdır? Bunun da ötesinde, böylesi koşullarda sesi kısılmaya çalışılan halk kesimlerinin o ülkeye ve ülke yönetimine yönelik aidiyet duygusu zedelenmez mi? Bir yandan kaderde, kıvançta bir ulus oluşturmaya çalışıp, diğer yandan da ulusu oluşturan “cumhur” un bir bölümünün topluluğa olan aidiyet duygusunu zedeleyecek çok ciddi kararlar, hem de usulüne göre oluşturulmamış bir yargı sistemi içinde aldırılırsa sonuç ne olur, acaba!

Gündemdeki parti kapatma gayretkeşliği bir oyun olmasın; acaba bu oyun Cumhur İttifakı ortakları arasındaki bilek güreşi olup yöre seçmen oylarının kotarılma gayretkeşliği  midir, yoksa parti kapatma manevralarıyla yeni anayasa dayatmasını ısıtarak gündeme getirme çabası mıdır?

İnsansal vahşi hırsları, servet ve mevki düşkünlüğü olmayan insanüstü güçler tarafından kurulmuş olup, evrensel adalet ilkesi doğrultusunda çalışan bir sanal Anayasa Mahkemesi olsa, acaba parlamentodaki hangi parti ya da ittifak bir daha gün yüzüne çıkmayacak şekilde kapatılırdı! Bu görev halkımıza düşer!   

Evrensel'i Takip Et