HDP iddianamesinde yeni olan ne?
Fotoğraf: MA
2 Mart 1994, Türkiye’de dokunulmazlıkları kaldırılmış olan DEP milletvekillerinin polis tarafından TBMM’den çıkışta yaka paça gözaltına alındıkları görüntülerle hafızalara kazınmıştı. O görüntülere, barışı savunan bir tweeti gerekçe gösterilerek vekilliği düşürülen HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun 21 Mart 2021 sabahı, Mecliste lavaboda abdest alırken polislerce gözaltına alınma sahneleri eklendi.
Hepimiz biliyoruz ki, Gergerlioğlu etkili muhalefet yapan bir vekil olmasaydı bunlar yaşanmazdı.
Aslında bu gerçek, Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürüldüğü gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin tarafından AYM’ye kapatma davası başvurusu yapılan HDP hakkındaki iddianame açısından da geçerli. 609 sayfalık iddianameyi okuduktan sonra kafanızda kocaman bir soru işareti beliriyor: Bu iddianamede HDP’nın kapatılması için gerekçe gösterilebilecek yeni ne var?
AKP iktidarı ve ortağı MHP’nin pozisyonlarını koruyabilmek için HDP’nin siyaseten derdest edilmesi ihtiyacından başka, inandırıcı hiçbir yanıtı iddianame bize vermiyor.
4 Haziran 2020 tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar arasından 4’üncü sırada yer almasına rağmen Erdoğan tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına seçilen Bekir Şahin tarafından hazırlanan iddianame, girişinden başlayarak, siyasal bir motivasyonun izlerini taşıyor.
İddianamenin 3. sayfasında şu ifadeler yer alıyor: “Yargı organlarınca yapılan soruşturma ve kovuşturma işlemlerinden, yazılı ve görsel basında yer alan partililerin beyanatlarından ve faaliyetlerinden anlaşılacağı üzere İçişleri Bakanlığına başvurarak 15.10.2012 tarihinde ‘Halkların Demokratik Partisi (HDP)’ adıyla tüzel kişilik kazanan davalı partinin eylemleri Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına aykırı bulunmuş ve davalı parti aynı zamanda hemen hemen tüm organları, üyeleri ve teşkilatları vasıtasıyla bu nitelikteki suçları işlemiş, işlenmesini teşvik etmiş, bu suçları ve bu suçları işleyenleri övmüştür.”
Bir hukuk devletinde belirli bir topluluğu suçlamak için ‘hemen hemen tüm üyeleri’ diye bir ifade kullanılamaz.
Sağlam delillendirme yoluna gitmeden ‘toptancı’ bir yaklaşımla suçlamalardan sonuca gitme yöntemi Şahin’in iddianamesinin temel özelliğini oluşturuyor. 5 yıl boyunca siyasi yasak getirilmesi talep edilen 687 kişi içinde, kamuoyunda adı öne çıkanlar hakkında, değişik illerin cumhuriyet savcılarınca açılan binlerce soruşturma, tarih ve dosya numaralarıyla iddianameye boca edilmiş.
Yığma tuğla gibi üst üste sıralanan ve çoğu ‘terör örgütü propagandası’ iddiasına dayanan soruşturmalar iddianamede neden var? ‘Bunlar soruşturmalara doyamayan insanlar’ mı denmek isteniyor? Ne oldu o soruşturmalara? Kaçı mahkumiyetle sonuçlandı, kaçı düştü? Böylesi fantastik bir yöntemle bir parti kapatılabilir mi?
İddianamenin 601. sayfasından bir bölüm de şöyle: “Devletin yanında yer alan belediye çalışanlarının işten çıkarıldıkları, yerlerine terör örgütü ile iltisaklı terör suçlarından mahkumiyetleri bulunanların işe alındığı ya da ailesinde PKK’lı olan kişilerin veyahut güvenlik güçleri ile çatışmaya girip ölen teröristlerin yakınlarının işe alındığı…”
Aslında Başsavcı Şahin’in bütün hareket noktası ‘Devletin yanında olmak’ ile ‘PKK destekçisi olmak’ arasında sıkışıyor. HDP’liler PKK aleyhine konuşmamakla suçlanıyor ve PKK ile aralarında kurulmaya çalışan organik bağ siyasi saiklerle yapılıyor.
Örneğin iddianamenin 597. sayfasında şöyle deniliyor: “Yine kamuoyunda ‘Gara Operasyonu’ olarak bilinen ve bölücü terör örgütü PKK’ya karşı Irak’ın kuzeyinde yapılan operasyon sırasında bir mağarada rehin tutulan 13 silahsız vatandaşımızın PKK tarafından hunharca katledilerek şehit edilmesinden sonra da davalı parti kanadından bu katliamı gerçekleştiren terör örgütü her zaman olduğu gibi yine kınanmamıştır. Hatta davalı partinin milletvekilleri Hüda Kaya ve Ömer Faruk Gergerlioğlu sosyal medya hesaplarından attıkları mesajlar (Ek 6) ile bırakın terör örgütünü kınamayı tek bir kelime ile eleştirmezlerken devleti suçlamışlardır. Hatta 25., 26. ve 27 dönem HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in önceki tarihlerde ‘Gara’ bölgesine gidip PKK’lı teröristlerle görüştüğü açık kaynaklara yansıyan bilgiler arasındadır.”
Ardından da “İkna yoluyla teslim olan terörist M.U’nun beyanında, “Gara alanında bir buçuk saat yolculuk yaptıktan sonra yolda başka bir aracın yanında durduklarını, bu araçtan sonradan televizyondan HDP milletvekili olduğunu öğrendiği Taşdemir’in indiğini” söylediği iddiası yer alıyor.
Bilindiği gibi Dirayet Dilan Taşdemir bu iddiayı reddetti. Şahin de iddianamesinin o bölümünü ancak şöyle bağlayabilmiş: “Bununla ilgili yapılan soruşturmaya ilişkin evrak, temin edildiğinde gönderilecektir.” Yani iddianamedeki en yeni diyebileceğimiz unsur henüz evrakı dosyaya kazandırılmamış bir iddiadan ibaret.
Ayrıca bırakalım iddianamede suçlamaların hedefi yapılan HDP milletvekillerini, bu ülkedeki diğer partilerin, hatta vatandaşların görevi devletin operasyonlarını koşulsuz desteklemek midir? Devletin operasyonlarına destek vermeyen PKK’li mi oluyor?
Suç üretme mantığının kolaylığına bakar mısınız!
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00
- ‘Yerli ve milli muhalefet’ tuzağı 07 Ekim 2024 05:13
- Bu sadece bir İsrail savaşı değil 30 Eylül 2024 05:00