24 Mart 2021 00:30

Yeni anlaşma, yeni dönem

Fotoğraf: DHA

Paylaş

İktidar cephesinin geçen hafta gerçekleştirdiği bir dizi hamle Türkiye’nin yeni bir döneme girmekte olduğunun haberini veriyordu. HDP’nin kapatılması ve HDP’li yüzlerce siyasetçiye siyaset yasağı getirilmesi, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çekmesi, faiz oranlarının arttırılmasının ardından Merkez Bankası başkanının değiştirilmesi iktidarın farklı cephelerde inisiyatifi ele almaya çalıştığını gösteriyordu.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın NTV’ye yaptığı değerlendirme geçen haftaki kararlarla başlayan sürecin devam edeceğine işaret ediyor: “Değişim konuşulmaya başlayınca kaçınılmaz olarak bir parça değiştiğinde sistemin hepsinde bir hareketlilik oluyor. 2023’e yönelik sadece partiye yönelik değil, ekibinde yeni bir düzenlemeye gidilecektir.”

AKP’nin yedinci olağan büyük kongresi bu yazı yayımlandığında gerçekleşiyor olacak. 2023’e yönelik kadronun ayrıntısı ve nasıl bir kabine değişikliği olacağı kongrenin sonunda belli olacak. Yeni Şafak Yazarı Şahap Kavcıoğlu’nun Merkez Bankası başkanlığına atanmasıyla Berat Albayrak ekibinin ekonomi yönetimini yeniden devraldığı bir sır değil. Dolayısıyla bu gelişmeye uygun bir parti yönetimi ve kabine değişikliği beklemek gerekir. Geçen haftaki gelişmeleri bu perspektiften değerlendirdiğimizde parti ve kabinedeki Soylu-Albayrak dengesinin yeniden tesis edildiğini söyleyebiliriz. Geçen kasımda ekonomi yönetiminden uzaklaştırılan Albayrak geri dönerken, HDP’nin kapatılması girişimiyle Soylu ekibinin de, koalisyonun MHP kanadının da güçlendirildiği gözleniyor. Bunlara paralel olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekle Milli Görüşçü çekirdeğin taleplerinin karşılandığı mesajı veriliyor. Yani, birbiriyle ilgisiz gibi görünen kararlar iktidarı koalisyonunun farklı bileşenlerini yeni bir pozisyonda yeniden kurguluyor.

Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi iktidarın tek bir liderde yoğunlaştığı rejimlerde haleflik meselesi açıkça tartışılmasa dahi siyasal sistemin en önemli başlığı haline gelir. Benzer tarihsel örneklerde rejimin temel aktörlerinin liderden halefini tayin etmesini talep ettiğini, liderin ise beklentinin aksine bu tayini mümkün mertebe ertelediğini görüyoruz. İktidar içi dengeleri gözeten kararların uygulandıkları alanlar açısından bakıldığında irrasyonel görünmesinin ardında yatan neden, karar vericinin içinde bulunduğu bu çelişkili konum. 2023’e giderken haleflik çekişmelerinin artarak süreceğini, kararların Soylu-Albayrak dengesi gözetilerek alınacağını tahmin edebiliriz.

İktidarın hamlelerinin ABD Başkanı Biden’ın Türkiye’ye karşı yaptırımlara dair AB’ye yaptığı telkinlerin ardından geldiğini not etmek gerekiyor. ABD ve AB iktidarın kararlarına sarı ışık yakmış gibi görünüyor. Nitekim dün ve bugün Brüksel’de gerçekleştirilen NATO Dışişleri Bakanları toplantısından gelen haberler iktidar açısından olumlu. AB’nin TPAO yöneticilerine karşı uyguladığı yaptırımların genişletilmeyeceği kesinlik kazandı. Ancak bu iktidarın jeopolitik çelişkilerinin çözüldüğü anlamına gelmiyor. An itibarıyla Afganistan ve Irak’a yoğunlaşan Biden hâlâ Beştepe’yi aramadı ve pazarlık masasında zaman kazanmaya devam ediyor.

Biden’ın Türkiye’ye ilişkin bu hamlesini masayı kurma, temizleyip yeni bir çuha serme olarak değerlendirmeliyiz. Nitekim Biden’ın AB’ye telkinde bulunmasına gerek var mıydı? Geçen Aralık ayındaki AB zirvesinde Merkel Fransa, Yunanistan ve Avusturya’nın başını çektiği gruba karşı Türkiye’ye yönelik girişimlerin resmen yaptırım olarak nitelendirilmesine karşı çıkmıştı. Türkiye bankacılık sektöründeki bir krizden doğrudan etkilenecek olan İspanya ve İtalya’nın da desteğiyle Merkel, konunun yeni yılda işbaşı yapacak Biden yönetimiyle beraber kararlaştırılması gerektiğini vurgulamıştı. Böylece Merkel AB içindeki bu siyasi ayrılığı Biden’ın etkisiyle aşmış bulunuyor. Biden’ın hamlesi hem Merkel’in elini rahatlattı, hem de ABD’nin Türkiye-AB ilişkilerinde kilit bir aktör olduğu mesajını verdi.

AB’nin önünde fazla bir seçenek olduğu söylenemez. Nitekim 2016’da AB ve Türkiye arasında yapılan mülteci pazarlığının beş yıllık müddeti doluyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell bu anlaşmanın derhal yenilenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Nasıl ki 2016’daki anlaşma Türkiye’deki rejim değişiminin uluslararası garantisi haline geldiyse, 2021 anlaşması da iktidarın bugünkü rejim tasarımları için bir garanti, bir kefalet olarak işlerlik kazanacaktır.

Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB Konseyi ve Komisyonu üyeleriyle cuma günü yapacağı video konferansı yakından takip etmek gerekiyor. Washington’dan beklenen telefonun ise ne zaman geleceği hâlâ merak konusu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa