28 Mart 2021 00:50

‘Cumhurbaşkanımız isterse...’ anayasası!

AKP'nin 7. olağan kongresinden bir fotoğraf.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Son AKP kongresi için ‘Manifesto’ açıklanacak denmişti ya, “Maniyi gördük de festoyu göremedik” diye espri yapılmış bir sosyal medya paylaşımında. O kadar da haksızlık yapmamak gerek oysa! “Anayasanın geçerliliğini kaybettiği”nin kongre düzeyinde bir toplantıda açıkça zikredilmiş olması ve İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesine atıfla “kağıtlar değil vicdanlar önemli” vurgusu yapılması, ‘manifesto’ kıvamında sayılabilir yine de.

Epeydir fiili durumlarla yürüyen “yeni inşa” sürecinin başındaki iktidarın, kendisini bağlayıcı olan ne varsa hercümerç ettiğini biliyorduk elbette. Anayasa Mahkemesi kararı için “uymam, saygı da göstermem” denildiğini; Anayasayı bağlayıcı AİHM kararının da “karşı hamlemizi yaparız” denilerek bypas edildiğini görmüştük zaten. Şimdi bir gece yarısı feshedildiği açıklanan bir hukukî sözleşmeden hareketle, bu süreç özetlenmiş oluyor: İktidarları bağlayıcı diye imza atılmış hukukî metinler sadece kağıt parçalarıdır! Uyma zorunluluğu da yoktur dolayısıyla. Ki İstanbul Sözleşmesi’yse sözkonusu olan, zaten uygulanmıyordu mesela. Kadınların “İstanbul Sözleşmesi uygulansın” talebine karşın, 4+4+4 uygulamasıyla çocuk yaşta evliliklerin önünün açılmasından İmam nikâhı düzenlemesine kadar bir dizi adım üzerinden yürüyordu, kadına ilişkin iktidar hukuku. Fazla kağıda ne gerek, muhtaç olduğunuz güvence gelenek, görenek ve elbette vicdanlarımızda mevcuttur deniyor şimdi. “Töre cinayeti, namus cinayeti” diye adlandırılan ve her bahsi geçtiğinde ah vah edilen kadın kırımının yüzyıllardır bizzat o gelenek-görenek-vicdan üçlemesinin bağrında beslendiği bilinir mesela. Ama vicdan işte! İdeolojik-Kültürel-Siyasal kodlamalardan muaf olmuyor. Onlar hangi minvalde yürüyorsa ‘vicdanlar’ da öyle şekillenip devreye giriyor.

***

“Allah’ın lütfu” sayılan malum darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’le başlayıp bir dizi düzenlemeye rağmen süren ve her gün yeni bir örneğine tanıklık ettiğimiz ‘fiili durum’ sürüyor. “Fiili durumu hukukileştirmek gerek” özlü sözüyle ortak olmuştu iktidara Bahçeli. Kastedilen  hukukileştirme, yolun tamamen düzlenmesini gerektiriyor önce. Hiç bir kayıt koşulla bağlanmayacak, zincirlerinden tamamen kopmuş bir iktidar zemini. “Geçersizleşmiştir” denilen yürürlükteki Anayasa’nın bile bol geldiği, ‘en gerici en şoven unsurların’ hikmetinden sual olunmaz rejimidir istenen. Kadınlara haklarını, özgürlüklerini hatırlatan İstanbul Sözleşmesi’nin ne işi olur bu zeminde? Sıradaki gelsin denileceğine emin olabiliriz artık. Çocukları cinsel sömürü ve istismara karşı koruyan  Lanzarote Sözleşmesi mesela. Ve nihayet AİHS’nin kapılarına dayanılmayacağını kim söyleyebilir? “Cumhurbaşkanımız isterse Montrö Sözleşmesi de kaldırılır” demiyor mu Meclis Başkanı. Bir diğeri de “İstanbul Sözleşmesi’nin neden kaldırıldığını Cumhurbaşkanımız bilir, o gerek duyarsa gerekçesini açıklar” demedi mi? Bu bir yönetme tarzı sonuçta. Tek adamcı yönetim böyle işliyor. Nasıl kadınlar hukukla güvence altına alınmayıp ‘vicdanlara’ emanet ediliyorsa, cümle memleketin kaderi de ‘bir tek’çe temsil olunan iktidarın ‘vicdanına’ emanet!

O ‘vicdan’da ise iktidarın ihtiyaçları var sadece. İhtiyaç neyse o yapılacaktır, nokta! Seçilmiş belediyelere, üniversitelere memur atanmakta, seçme-seçilme hakkı kadük kılınmakta, hukukun yerini yasasız yasaklar ve zaptiye gücü almaktadır.

***

Şimdi böylesi fiili durumlarla yürünen bir süreçte, en son kongrede de epeyce dillendirilen ‘yeni Anayasa’ nasıl bir şey olabilir?

“Milletimiz nasıl bir Anayasayla yönetilmek istiyorsa biz de işte öyle bir Anayasa istiyoruz.” deniyor. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını da ‘milletimiz’ istemişti zaten, diyeceğiz ama gerek yok, bu bal tadında sözlerin ahengini bozmayalım. Bal tadında ama ‘milletimiz’ denilenin yerine konuşan o malum ‘vicdan’ var yine bu cümlede de; ‘Bizim istediğimiz milletin istediğidir zaten’ denmek isteniyor. Sonuçta söylemlerin gelip dayandığı gerçeklik ise ‘Milletin istediği’ diye tarif edilenin, iktidarın ihtiyaçlarından başka bir şey olmadığıdır. Meteorolojik veriler gibi, günübirlik politikalarla yol almaya çalışan, dün yaptığını bugün yadsıyan, Anayasaya, hukukî sözleşmelere uymayıp fiili durumlarla yürüyen bir iktidarın söz ettiği bir anayasa ihtiyacı da sınırsız bir iktidar öngörür sadece. Gerektiğinde pas geçilmeyi, ‘uyulmayasa da olur’u içeren, hukuku değil de kuralsızlığı kerteriz alan bir düzenleme... Meclis Başkanı’nın dikkat buyurduğu gibi, “Cumhurbaşkanımız isterse...” anayasasıdır bu.

Hukukla bağlanmış, yürütmenin denetimini, yargının bağımsızlığını, yerel yönetimlerin ve üniversitenin özerkliğini, hak ve özgürlüklerin güvencesini öngören bir anayasa, bugünkü iktidar blokunun da inşa edilen rejimin de bünyesine uymaz.

Evet, dünyanın en kısa anayasasıdır istenen, iki kelimelik sadece: “Cumhurbaşkanımız isterse...”!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa