29 Mart 2021 00:00

Katar 2022’deki sorun “insan hakları”nın ötesinde

Katar'da stafyum inşaatı.

Fotoğraf:
Mohaguru/Wikimedia Commmons (CC BY-SA 4.0)

Paylaş

2022 Dünya Kupası eleme maçları protestolarla başladı. Norveç ve Almanya milli takımlarının oyuncuları marş seremonilerine “İnsan Hakları” yazılı tişörtlerle çıkarak son dönemde artan “Katar” hoşnutsuzluğuna birer ses daha kattı.

The Guardian, şubat ayında yayımladığı raporla Katar’da, ülkenin Dünya Kupası’na ev sahipliği yapma hakkı kazandığı aralık 2010’dan bu yana Hindistan, Pakistan, Nepal, Bangladeş ve Sri Lankalı 6 bin 500’ü aşkın göçmen işçinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu. Veriler Filipinler ve Kenya gibi Katar’a çok sayıda işçi gönderen ülkeleri kapsamıyordu dolayısıyla gerçek sayının daha fazla olduğu söylenebilir. Yanlış anlaşılmalara karşı bir noktayı netleştirelim. Bu sayı stadyum inşaatlarında ya da iş cinayetlerinde ölen işçilerin sayısı değil. Aralık 2010’dan bu yana Katar’da herhangi bir sebeple hayatını kaybeden göçmen işçilerin sayısı.

The Guardian’ın raporu sonrası Norveç’te aralarında Tromso, Rosenborg, Valerenga, Brann’ın da olduğu kulüpler futbol federasyonuna Katar 2022’nin boykot edilmesi çağrısı yapmış ve bu, Avrupa futbol çevrelerinde yeni bir tartışmanın fitilini ateşlemişti. Özellikle Katar’ın Paris Saint-Germain ve Bayern Münih aracılığıyla nüfuz sahibi olduğu Fransa ve Almanya da bu çevreler arasındaydı. Dolayısıyla “boykot” dillendirilirken sorumluluk sahibi aktörlerin eyleme geçtiğini görmek de, FIFA’nın “Oyuncuların ifade hürriyetine saygı duyuyoruz” mevziine çekilmiş olması da şaşırtıcı değil. Neticede yeşil sahalarda protestonun çok daha meşru hale geldiği, “Spora siyaset karıştırmama teranesi”nin net şekilde çürütüldüğü zamanlardayız.

Katar’ın yaklaşık 3 milyonluk nüfusunun çoğunluğu göçmen işçilerden oluşuyor. Doha, işverenin onayı olmadan işten ayrılmayı imkansız hale getiren kafala sistemiyle gayriresmi bir kölelik düzeni üzerinde yükselen Körfez kapitalizminin agresif oyuncularından biri. 2000’li yıllarla birlikte bu sömürü emirliğine medya, spor gibi “yumuşak güç” silahlarını da eklediler. 2022 Dünya Kupası ev sahipliği bu yolda atılmış önemli bir adımdı. Ancak rüşvet ve FIFA’nın otokrat sever yapısının desteğiyle elde edilen, Eric Cantona’nın deyimiyle “satın alınan” ev sahipliği geniş çevrelerce meşru kabul edilmedi.

Cantona, Katar’a karşı çıkarken bir turnuvanın, düzenlendiği ülkenin halkı için sporu geliştirmenin bir vesilesi olması gerektiğine vurgu yapıyordu. Oysa Katar’da inşa edilen ve “Sürdürülebilir” olduğu iddia edilen spor tesisleri “beyaz fil”in tanımı gibi. 4 yıl önceki yazıda statların atıl kalmamasının tek yolunun kamplarda barındırılan göçmen işçilere tahsis edilmesi olduğunu söylemişim. En mantıklı seçenek hâlâ bu.

Katar, Dünya Kupası için 6 lüks stadyum inşa etti, iki stadını da yeniledi. 2019’da statlar için 6 milyar dolar harcandığı açıklanmıştı. Gerçek maliyet/resmi maliyet tartışmasına girmeye gerek yok çünkü ülkede motorunu Dünya Kupası ev sahipliğinin çalıştırdığı inşaat ekonomisinin esas bedelini göçmen işçiler ödedi. Katar, stat inşaatlarında ölen işçilerin sayısının 37 olduğunu, bunlardan sadece üçünün işle alakalı ölüm olduğunu iddia ediyor. Yıllar içerisinde sızan tanıklıklar ise çok daha kötü bir tabloya işaret ediyor. Öyle ya da böyle  inşaat işlerinde çalışmak üzere geldikleri, kimisinin kafala sistemi nedeniyle geri dönemediği ülkede 6 bin 500’den fazla işçinin hayatını kaybettiği bu çılgınlığa yeni havalimanı, yollar, toplu taşıma sistemleri, oteller ve  kupa finaline ev sahipliği yapacak yeni bir şehir (Lusail) de dahil.

Katar, nüfus yapısı, ekonomisi, emek gücü ve köksüz spor geçmişiyle bugüne kadar büyük turnuvalara ev sahipliği yapan ülkeler arasında özgün bir yere sahip. Ancak bu özgünlük olumlu bir örneğin ortaya çıkmasını değil mega spor organizasyonlarının tüm yan etkilerinin daha da abartılı bir şekilde yaşanmasını beraberinde getirdi.

Avrupa’daki futbol çevreleri bu ucubenin trajik sonuçlarına dikkat çekmekte haklı. Ancak mesele “insan hakları” gibi genel bir sloganla ele alınınca esas sorunlar ve sorumlular gözden kaçabiliyor.   

Katar bir anomali olabilir ancak bu, “Daha az demokrasi dünya kupası düzenlemek için daha elverişli koşullar sağlıyor” diyen FIFA/IOC aklının, Doha’nın sağladığı sıcak paradan bir hayli memnun olan Avrupalı futbol elitinin ve kamu kaynaklarının -emeğinin çarçur edilmesine dayanan mega spor etkinliği mantığının yarattığı bir anomali. Katar 2022’nin yaşattığı sorunlar farklı boyutlarda olsa da Seul 88’de, Atlanta 96’da Atina 2004’te, Pekin 2008’de, Güney Afrika 2010’da, Soçi 2014’te, Rio 2016’da, Tokyo 2020’de, Los Angeles 2028’de de var. Protestolar olumlu elbette ama Katar rejimi kadar spor politikası ve ekonomisini yönlendiren yerleşik anlayışın da hedef alınması gerekiyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa