31 Mart 2021 00:50

"Kuşak ve Yol" İran'da

in Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Wang Yi (solda), resmi temaslarda bulunmak üzere geldiği İran'ın başkenti Tahran'da, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif (sağda) ile görüştü.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin altı Ortadoğu ülkesini kapsayan ve 24 Mart’ta Suudi Arabistan’la başlayan gezisi sırasıyla Türkiye, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman’la devam ederek dün sona erdi.

Ziyaretin zirvesini Yi ile İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in imzaladığı 25 yıllık bir işbirliği anlaşması oluşturdu. Anlaşmanın içeriği açıklanmadı, ancak The New York Times gazetesinin geçen yılın Temmuz ayında yayımladığı taslak metne göre anlaşma iki ülke arasında Çin’in bankacılık, telekomünikasyon, limanlar, demiryolları, metrolar ve yüze yakın projede 400 milyar dolara ulaşan yatırım yapmasını, İran’ın da bunun karşılığında indirimli fiyattan petrol satmasını öngörüyor. Çin, Kuzeybatı İran’daki Maku ve Şattülarap’taki Abadan kentlerinde ve Keşm adasında serbest ticaret bölgeleri kuracak, 5G ağı için altyapı, yeni Çin GPS’i ve siber uzayda için güvenlik duvarı sağlayacak. Bunun yanında iki ülke askeri ve istihbari işbirliğini geliştirecek, ortak tatbikatlar, araştırmalar yapacak, silahlar geliştirecek. Anlaşma o kadar kapsamlı ki İran’da hükümette yer alan kimi görevlilerin de dahil olduğu çevrelerin Çin’e fazla taviz verildiğine dair şerhleri basına yansıdı.

Kuşkusuz bu anlaşma Çin’in bölgede ve dünyada giderek daha iddialı bir pozisyona doğru ilerlediğini gösteriyor. Nitekim bu diplomatik hamle Alaska’da Çin-ABD ticaret görüşmelerindeki yüksek perdeden tartışmaların arkasından geliyor. Aslında tartışmaya neden olan konular Trump’ın Çin ve İran siyasetinin mirası. The New York Times da geçen yıl anlaşmayı duyururken eski başkan Trump’ı İran’ı Çin’in kollarına atmakla eleştirmişti. Şimdi İran-Çin yakınlaşmasının sonuçlarıyla uğraşmak Biden’a düşüyor.

Biden’ın, Çin’in artan etkinliğini Japonya, Avustralya, Hindistan’la beraber güneyden çevrelemeye çalıştığı bir sır değil. ABD, Güney Çin Denizi’ndeki ittifaklarını bu strateji çerçevesinde yeniden örgütlemeye çalışıyor. Ancak Çin’in meşhur Kuşak ve Yol projesinin Batı ucundaki gelişmeler artık en az Uzakdoğu kadar önemli. Nitekim Çin bir yandan Suudi Arabistan ve İran arasında ABD’nin gözetmediği bir dengeyi kuruyor ve böylece muhtemel bir arabulucu olarak öne çıkıyor. Diğer yandan da Türkiye gibi bir NATO üyesiyle, ABD’nin eski ortaklarıyla ilişkilerini geliştiriyor, ABD’nin sunmadığı teknolojik, ekonomik ve hatta tıbbi imkanlar sunuyor.

Yumuşak güç olsun, sert güç olsun Çin’in kapasitesi bir hayli geniş. ABD’ye nazaran en büyük eksiklikleri uluslararası para birimi ve uluslararası örgütler. Ancak bu alanlardaki kapasitesini de zaman içinde geliştireceğini öngörmek gerekir. 2008’deki ekonomik krizle başlayan, Ortadoğu kriziyle devam eden ve COVID-19 salgınıyla (şimdilik!) zirve yapan bir dizi şok ABD’nin hegemonik konumunu uluslararası ilişkiler teorilerinin öngördüğünden çok daha hızlı bir şekilde sarstı. Trump’ın politikaları sarsıntının etkisini şiddetlendirdi, ancak Obama’nın 2008’de en yakın müttefikleriyle ekonomi politikalarında eşgüdüm kuramadığını, Arap ayaklanmaları sonrasında Ortadoğu’da tutarlı ve etkili bir siyaset geliştiremediğini de unutmamak lazım. Bugün Çin’in son hamlesi, Obama’nın Ortadoğu’dan çekilip Uzakdoğu’ya tahkimat yapma stratejisinin öngörüsüzlüğünü ortaya çıkarıyor, Ortadoğu ve Uzakdoğu’nun aslında ne kadar birbiriyle bağlantılı bölgeler olduğunu belirginleştiriyor.

Obama’nın İran politikası Trump tarafından sürdürülseydi bugün nasıl bir manzara ortaya çıkardı bilemiyoruz. Yine de Batı ittifakının insan hakları, liberal demokrasi ve uluslararası normlara dayanan ahlaki üstünlük söyleminin bizzat ittifak tarafından etkisizleştirildiğini tespit edebiliriz. Moralpolitiğin en hararetli savunucusu Avrupa Birliği dahi katıksız bir Reelpolitik söylemi resmen benimserken Biden ahlaki bir söylemi nasıl tekrar etkili hale getirebilir?

Biden’ın ilk adımları Trump’ın terk ettiği iklim konusundaki uluslararası işbirliğini yeniden canlandırmayı hedefliyor. Bu kuşkusuz dikkate değer, ancak COVID-19 hala dünyayı kasıp kavururken salgın konusunda liderliğe soyunulmaması gözden kaçmamalı. Rusya ve Çin aşıyı çoktan bir diplomatik manivelaya dönüştürdü. Çin normal yaşama geri dönerken, AB ve ABD ise hala ancak kendi vatandaşlarına aşı yetiştirmekle meşgul. Biden’ın COVID-19 konusunda uluslararası siyaset açısından en dikkate değer adımı Trump’ın çıktığı Dünya Sağlık Örgütü’ne geri dönmek oldu. Çin’in Kuşak ve Yol projesi Türkiye’ye ulaşmışken biraz kuru bir teselli.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa