İkiyüzlü politika

Fotoğraf: A Haber canlı yayınından ekran görüntüsü alınmıştır
Kovid-19 salgını, giderek derinleşen ekonomik krizle birlikte, iktidar bloku ve arkasındaki güçlerin gerçek yüzünün daha net görülmesini sağladı. Salgının başlangıcından bu yana herkes için adeta tekerlemeye dönüşen ‘maske, mesafe, hijyen’ kurallarına uyulması ve kalabalık ortamlara girilmemesi uyarılarına rağmen, her türlü uyarı ve önlemi yok sayan görüntülerin ortaya çıkması, salgınla mücadele söylemlerini tamamen boşa çıkardı.
Halkın kurallara uymamasını gerekçe göstererek elinden sopasını ve ceza makbuzunu eksik etmeyenler, iktidarın kalabalık etkinlikleri söz konusu olunca hiçbir adım atmadılar. Salgına karşı mücadelenin yönetimi ve denetiminde yaşanan çifte standart ve ikiyüzlü uygulamalar sonucunda ülkenin yüzde 90’ı kıpkırmızı oldu.
Salgına karşı başından bu yana sınıfsal bir politika izlendi. Virüsün fabrikalar ve işyerleri başta olmak üzere, kalabalık ortamlarda yayılmasına engel olacak etkili önlemler alınmadı. Ülke çapında milyonlarca insanın yaşadığı iş ve gelir kayıplarının en azından bir bölümünü karşılamak için gerekli adımlar atılmadı. Salgınla mücadelede ve aşılamada ne kadar başarılı oldukları yönündeki yalanları pazarlamak için çok daha fazla enerji harcadılar.
Metal, tekstil, inşaat gibi birçok ana sektörde evden çalışması mümkün olmayan milyonlarca işçi en ağır koşullarda bile işe gitmeye zorlandı. İktidarın ‘Evde kal’ kampanyasının destekçileri, işçileri temel ve acil işler dışındaki işlerde çalışmaya zorlayarak hastalanma ve ölüm riskinin artması karşısında ikiyüzlü bir politika sergilediler.
Hastalık ve ölüm riski taşıyan işçiler işyerlerinde gerekli önlemlerin alınmasını talep ettiklerinde ya da sendikalara üye olduklarında “ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranış” suçlamasıyla (Kod 29) işten atılarak adeta açlığa mahkum edildiler.
Erdoğan geçen pazartesi günü yeni kısıtlamaları açıklarken fabrikalarda çarkların hiç durmadığından, ürünlerin pazarlara ulaştırılmasında aksaklığa meydan verilmediğinden bahsetti. Hatta ihracata yönelik üretim yapan fabrikaların bu yılın siparişlerini çoktan doldurduklarını iddia ederek, neredeyse hiçbir sorun yokmuş gibi bir hava yaratmaya çalıştı. Oysa Erdoğan dahil aklı başında olan herkes, yapılan propaganda ile gerçeklerin çok farklı olduğunun farkında.
Salgınının başladığı ilk aylarda Türkiye’nin en büyük sorunu olarak ‘kovid-19 salgını’ gösterilirken, salgının süresi uzadıkça yaşanan ekonomik sorunlar giderek ağırlaştı. Özellikle işsizlik ve hayat pahalılığı uzun süredir salgının önüne geçmiş ve halkın ilk gündemi haline gelmiş durumda.
Salgın süresinde bütün eksikliğine rağmen uygulanan kısa çalışma ödeneği sayesinde son bir yıl içinde 3.8 milyon işçi daha önce aldığı brüt ücretin yüzde 60’ı kadar ücret alabildi. Ancak ikinci normalleşme kararları ile kısa çalışma ödeneği kaldırılarak yeni bir kitlesel işsizlik dalgasının fitili bizzat iktidar tarafından ateşlendi.
Erdoğan, yeni kısıtlamaları açıklarken nisan ve mayıs aylarında normalleşme ve ücretsiz izin uygulaması kapsamında sigorta primi desteğinden yararlanamayan lokanta ve kafe çalışanlarına kişi başı 1500 TL nakdi ödeme yapılacağını açıkladı. Kısa çalışma ödeneği devam etseydi aynı işçiler en az 2 bin 530 TL alacakken, Erdoğan’ın lütuf gibi sunduğu 1500 TL ile yetinmek zorunda kalacaklar.
Salgınla mücadele adına atılan adımlarda ve yapılan denetimlerde ne kadar ikiyüzlü davranıldığı, insan hayatının nasıl hiçe sayıldığını gösteren karar ve uygulamalar ortada. Bu durum emekçiler başta olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinde iktidara karşı daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir öfke ve güvensizlik oluştururken, bu durumun yakın gelecekte ciddi toplumsal sorunlar ve siyasal sonuçlar ortaya çıkarması kaçınılmaz görünüyor.
Evrensel'i Takip Et