02 Nisan 2021 00:25

Yanlışta ısrarın halka faturası

Şahap Kavcıoğlu

Fotoğraf: AA

Paylaş

Merkez Bankasının faiz artırımı kararın ardından hükümetin yüksek faize uzun süre tahammül etmesinin zorluklarının altını çizmiştik. Ancak Erdoğan’ın bir sonraki hamlesini kuşkusuz öngörmemiştik . Zira MB başkanının görevden alınması hangi nedenle olursa olsun bu dönemde yapılabilecek en büyük yanlıştı. Kasım ayından bu yana altı boş da olsa “yapısal reform” söylemleri ile Türk lirasına dönük güveni arttırmaya çalışan hükümet bu hamleyle hareket alanını daha da daralttı.

Erdoğan’ın kararının nedenlerini henüz tam olarak bilemiyoruz. Muhtemelen de öğrenemeyeceğiz. Ekonomi yönetimindeki temel yön değişikliklerinin dahi bu denli şeffaflıktan uzak bir şekilde gerçekleşmesi bugün karşılaşılan sorunların ardındaki başlıca nedenlerden biri. Amerikan Merkez Bankasından (Fed) Avrupa Merkez Bankasına dünyada büyük merkez bankalarının piyasa beklentilerini yönlendirebilmek ve sert dalgalanmalara meydan vermemek amacıyla olabildiğince saydamlaştığı bir dönemde biz bu süreçleri kapalı kapılar ardında yürütmeye dönüyoruz. Bu durum öngörülebilirliği azalttığı gibi kurun ve enflasyonun kontrolünde tüm yükü faiz politikasına bindiriyor. Sözlü yönlendirme çabaları karşılıksız kalıyor. Sonuçta hükümet kaçınmak istediği poltika seçeneğine mahkum oluyor. Pandemi sürecinde faizler yükselirken kredi kanalları tıkanıyor.

İşte farklı cephelerden ekonomi yönetimine yöneltilen “İş bilmezlik” eleştirilerinin temel dayanak noktası da bu. Örneğin en başından itibaren reel faizin pozitif seviyede korunacağı şeklindeki bir taahüdün ardında durulabilseydi bugün faiz hadleri mevcut seviyenin belirgin bir şekilde altında tutulabilirdi. Oysa hükümet dev zikzaklarla ilerledi. Bir taraftan para otoritesi enflasyon hedefine ulaşmak amacıyla faiz silahını kullanmakan çekinmeyeceğini açıklarken diğer yandan yüksek faizin enflasyonu tırmandırdığının altı çizildi. Sonuç olarak dünyada faiz oranlarının dibe vurduğu bir ortamda Türkiye tam tersi bir yöne savruldu.

Son Merkez Bankası başkanı değişikliğinin ardından 10 yıllık tahvilin faizi yüzde 14 seviyesinden yüzde 19’a tırmandı. ABD’de son günlerde sert artan 10 yıllık tahvil faizi ise yüzde 1.4 düzeyinde. Bu düşük faiz oranları devletin piyasalardan düşük faizle borçlanarak pandemiden çıkışı kolaylaştıracak sosyal transfer harcamalarına ve istihdamı arttıracak altyapı yatırımlarına yönlendirmesine olanak tanıyor. Yellen’ın da ifade ettiği gibi düşük faizler sayesinde açıklanan programların kamu bütçesine getirdiği ek maliyete rağmen kamu borcundan kaynaklı faiz ödemelerinin GSYH’ye oranından belirgin bir yükseliş yaşanmıyor. Ülkemizde ise bütçe açığının finansman maliyetindeki sert tırmanış hükmetin elini kolunu bağlıyor. İşte faiz konusundaki yanlış ısrarın halka çıkardığı dev fatura bu.

Peki bundan sonra ne beklemeliyiz? Kısa vadede Erdoğan’ın faizleri aşağı çekmek için aradığı fırsatı bulmakta zorlanacağı görünüyor. Bundan böyle reform söylemlerinin piyasayı ikna etmesi de zor. Ancak kısa süreli dalgalanmalar yaratabilir. Ekonomi giderek yüksek faiz- yüksek kur noktasına sıkışıyor.

Diğer yandan halkın tahammül gücü de azalıyor. Tüm itirazlara rağmen nisan başı itibariyle kısa dönem çalışma ödeneği uygulaması sonlandırıldı. Son olarak şubat ayında 1.3 milyon kişinin bu olanaktan faydalandığı açıklanmıştı. Bu çalışanların önemli oranda ücretsiz izne çıkarılacağı öngörülüyor. Diğer yandan, pandemide yeni bir yükseliş dalgasının yaşanması esnafın açılma umutlarını bir kez daha suya düşürdü. Haziran ayı sonunda kredi borçlarının ötelenmesine olanak tanıyan uygulama sona eriyor. Borcu yüzdürerek pandeminin sonunu görmeyi hedefleyen pek çok iş yeri açısından son gelişmeler tünelin sonundaki ışığı görmeyi zorlaştırıyor.

Erdoğan geçmişte Merkez Bankası karar alıyor, sandıkta hesabını ben veriyorum demişti. Bunca atamanın ardından artık sorumluluğun kimde olduğu konusunda kafalarda şüphe kalmamıştır sanırım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa