05 Nisan 2021 00:39

Virüse karşı mücadelenin sınıfsal karakteri daha öne çıkacak!

Diyarbakır'da kalabalık

Fotoğraf: Burak Emek/DHA

Paylaş

Pandemiye karış mücadelede konunun uzmanı hekimler, TTB başta olmak üzere hekim örgütleri, bilim çevreleri ne diyorsa iktidar adeta tam tersini yapıyor.

Şubat sonlarında vaka sayılarının hızla artma eğilimine ve yeni varyantların bulaşı hızının daha yüksek olduğuna dikkat çeken bilim insanları, “En az 3-4 haftalık tam kapanma” başta olmak üzere toplumsal hareketliliği azaltacak, virüsün yayılmasını yavaşlatacak önlemler öneriyorlardı.

Erdoğan yönetiminin bu uyarılara yanıtı, “Mart başından itibaren kontrollü bir açılım yapılacağı” oldu. Ama daha baştan itibaren, 5-10 kişilik basın açıklamaları bile pandemi nedeniyle yasaklanırken, AKP ve MHP il ve merkez kongrelerinde binlerce kişinin salonlara doldurulup, salona dolanlara ve dolduranlara “Maşallaaah” çekilmesi, geçekte yetersiz olan önlemlere uymayı da itibarsızlaştırdı!

“Kontrollü açılım”ın ilan edildiği mart başından itibaren vaka sayısı bilim insanlarının önceden uyardığı gibi hızla artarak, pandemide kasım ayındaki 37 binlerdeki zirveyi aşarak, her gün yeni bir rekoru denemeye başladı. Önceki gün itibariyle turkuvaz tablodaki vaka sayısı 44 bin 756’yı bulurken, ölüm sayısının da 186 olduğunu gördük!

Sahadan gelen bilgiler tablonun daha vahim olduğunu haber veriyor; pek çok ilde yoğun bakımların hızla dolduğu, günlük ölüm sayısının da 400’den fazla olduğu belirtiliyor.

BU KADAR BAŞARISIZLIK NASIL MÜMKÜN OLUYOR?

Pandeminin başından itibaren iktidar, maske dağıtımından aşı teminine kadar, virüsün yayılmasına karşı önlemleri uygulamada hep başarısız olmuştur.

Öyle ki, bu kadar başarısızlığın, öğrenilmeden mümkün olmasının çok zor olduğu, bu yüzden de iktidarın bu önlemlerin başarılı olmasını isteyip istemediği bile tartışılmaktadır.

Çünkü pandeminin başından itibaren hükümetin tutarlı olduğu iki konu vardır. Bunlardan birincisi; pandemiyi, sermaye ve kendisi için fırsata dönüştürmek; krizin ve pandeminin yol açtığı yıkımın faturasını halka çıkarmak için pandemiyi bahane etmek. İkincisi ise, muhalefet partilerinin ilerici demokrat güçlerin (baroların, TTB’nin, kadınların, işçilerin ve kamu emekçilerinin) hak mücadelelerini “Pandemi önlemleri var” gerekçesiyle engellemek, böylece iktidara karışı mücadeleleri etkisizleştirmekti.

Bu tutumun sahaya yansıması; “Her ne olursa olsun ekonominin çarklarının döndürülmesi” olmuştur. Erdoğan bu amacı pandeminin başından itibaren her vesileyle öne çıkarmakla kalmamış, “Pandemide ABD, Çin, AB ekonomileri çökecek ama Türkiye pandemiden güçlenerek çıkacak” diyerek, pandemiyi adeta bir lütuf olarak karşılamıştır!

GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMADI, ALINANLAR DA İTİBARSIZLAŞTIRILDI

Nitekim pandemiye karşı önlemleri hükümet hiçbir zaman kararlı bir biçimde uygulamamıştır. Tersine iktidar, kendi alması gereken önlemler, maske dağıtımından aşı temin etmeye kadar kendisini ilgilendiren her konuda başarısız olmuştur. Ki burada elbette, “Acaba hükümet bütün gayretlerine karşın başarısız mı oldu, yoksa başarısız olmak için mi çalıştı?​” tartışması bile gündeme gelmektedir.

Mart başında girilen “kontrollü açılım” sürecine yönelik eleştirilere karşı Erdoğan “Biz asıl olarak pandemi sonrasına göre hazırlanıyoruz” diyerek; pandemiye karşı mücadelede ipin ucunu bıraktıklarını, dolayısıyla mücadeleyi “sürü bağışıklığına” bıraktıklarını itiraf etmiştir.

Kısacası bir yıllık pandemi mücadelesi içinde Erdoğan-AKP iktidarı, pandemiye karşı mücadeledeki tutumuyla, virüse karşı gerçek bir mücadelenin engeli olagelmiştir.

GERÇEKLER ALINAN ÖNLEMLERLE ÇELİŞİYOR

Pandeminin üçüncü pikinin yaşandığı ve 1 yılı aşan mücadele deneyimleri dikkate alındığında, Erdoğan-AKP iktidarı;

* Bilim çevrelerinden gelen 3-4 haftalık tam kapatma çağrılarını dikkate almayarak,“Aşılama”nın bir “aşı sorununa”, onun da bir yılan hikayesine dönüşmüş olmasını önemsemeyerek,   

* Açılım adına, sosyal hareketliliği artıran kararlar alarak, örneğin şehirlerarası otobüslerde yüzde 50 taşıma kapasitesini yüzde 100’e çıkararak,

* İstanbul’da spor salonları, halı saha, yüzme havuzlarını açarak,

* Okulları kısmen yüz yüze eğitime açarken eğitimcilerin aşılanması ve okulların fiziki imkanları ile ilgili hiçbir adım atmadan açarak,

* Ramazan vesile edilerek kafelerin ve restoranların yeniden kapatılması, hafta sonu iki gün “tam kapanma” önerileri yeniden getirilirken, teravih namazlarının kısıtlamaların dışında bırakılarak, pandemiye karşı mücadele önlemleri konusunda tüm uygulamaları da etkisiz kılacak çifte standartçı tutumunu devam ettirerek,

Pandemi yeni zirveler yaparken, “kısa çalışma ödeneği”nin (KÇÖ) kaldırılmasının hiçbir mantıki ve meşru bir gerekçesinin olmaması, iktidarın, iktidarın işçi cephesinden gelen; “KÇÖ’nün devam etmesi”, “Ücretsiz izinlerin kaldırılması”, “İşten çıkarma yasağının devam etmesi”, “Kod 29’dan işçi çıkarmanın yasaklanması”... gibi talepleri hiç umursamadığını da göstererek, 2020 martında girdiği, “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diyen “sürü bağışıklığı”nı esas alan pandemiye karşı mücadele stratejisinde ısrar etmektedir.

Bundan böyle de iktidarın bu yolda ilerleyeceği anlaşılmaktadır.

Bu yüzden önümüzdeki dönemde pandemiye karşı mücadelenin sınıfsal karakteri daha öne çıkacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa