Bir mahpushane olarak beden
Fotoğraf: Pixabay
Tercih etmek mi yoksa seçmek mi? Hayat giderek seçmek zorunda olduklarımız ile bizleri sınıyor. Bağlam olarak, sağlık ve bedenimiz kadar yaşadığımız bölge ve hatta dünya da bundan azade değil.
Her geçen gün daha fazla ‘seçmeli’ oluyor yaşam. Ama seçerken özgür müyüz? Ya da ne kadar gerçek biziz. Giderek “interpasiflik” daha bir serpiliyor. Felsefeci Robert Pfaller, interpasifliği “Birey ile bazı şeyleri onun adına deneyimlenmekte yükümlü vekili arasında meydana gelen şeydir”olarak tanımlıyor. Cenazelerde ölü ağlayıcıları misali vekiller yaratılmakta bize dair. Özgürlük, adalet, insanca yaşanır bir geliri bizim adımıza deneyimleyenin olduğu bir ülke yaratıldı. Cumhurbaşkanlığı modeli ile interpasif yurttaş yaratma arzusu hayata geçirildi.
Dünya, ülke avuçlarımızdan kayınca geriye bedenimiz kalıyor.
Kendimize, ailemize, sevdiklerimize dair bedenlerimizi bir projeye indirgiyoruz fark etmeden. İdeallerimizi bedenlerimize hapsediyoruz. Bunu yaptıkça da, dünya ve ülke interpasifliğin dümen suyuna daha kolay terk ediliyor.
Bedenlerimiz ve hatta ruhumuzu projelendirdikçe yorgun düşüyoruz. Kapitalizmin bize öğrettiği “iyi işletme” olabilmek için yoğun çaba bizi sağlıklı kılmıyor. Ya da sanat ile uğraşı yerine bedenlerimizi sanat projesine evirmek de bizi sağlıklı kılmıyor.
Ev, pandemi ile yeniden gündemimizde. Sahi ev nedir? Hayatın sığıp sığabildiği mekan mı ya da ne? Yoksa, “Kişisel gelişimlerimizin bir uzantısı” mı nicedir?
Hayatı yaşıyor muyuz yoksa bir yatırıma mı indirgiyoruz? Kilomuz, kolesterolümüz, tansiyon ve nabız sayımız, içtiğimiz sigara, günlük zorunlu adım sayımız...
Toplumsallığımızı yitirdikçe, siyasetin öznesi olmaktan vazgeçip ülke ve dünyaya dair söz, karar süreçlerinin dışında durdukça, yani kendimizi izole ettikçe geriye tek bir hakimiyet alanı kalıyor: Bizzat kendimiz! Tek kişilik ülke, tek kişilik iktidar!
‘Sağlıklı yaşam’ iyi bir tahayyül. Ancak toplumsal ve siyasal soyutlanış altında tek kişilik bir mahpushaneden başka bir şey değil.
Sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29