10 Nisan 2021

ABD’de çalınan işçi oyları, Türkiye’de 177 bin ‘ahlaksız’ işçi

Migros depo işçileri | Fotoğraf: Evrensel

Bu sene Oscar ödüllerinde en güçlü adaylardan biri Chloé Zhao’nun Jessica Bruder’ın romanından uyarlayıp yönettiği Nomadland. İzlemeyenlerin tadını kaçırmamak için detaylarına girmek istemiyorum lakin 2008 krizinde Nevada’da çalıştıkları fabrikanın kapanmasının ardından kocasını kaybeden Fern’in yersiz yurtsuz yaşantısını konu alan filmin gündemle en önemli bağı, geçici işçi olarak çalıştığı Amazon’daki çalışma koşulları.

Cihan Tuğal’ın 27 Mart’ta Evrensel’deki “Neoliberalizm sona mı eriyor?​” yazısında da bahsettiği üzere, insanlık dışı çalışma koşullarına maruz bırakılan (ki pet şişeye işemek zorunda kalmaları gibi skandallar da bunda etkili oldu) Amazon işçileri ve depo işçilerinin sendikalı olma mücadelesi Biden’dan dahi destek görmüş durumda. Ancak Tuğal’ın da altını çizdiği gibi “uzun süredir sendikalara karşı şekillenmiş hukuk sistemi”nde bu mücadele o kadar kolay değil.

Amazon işçilerinin mücadelesini en fazla haberleştiren gazetelerden biri, 2017’de, yani Trump döneminde, sloganını “Demokrasi karanlıkta ölür” olarak değiştiren, Washington Post. Sahibi aynı zamanda Amazon’un da sahibi olan Jeff Bezos. Teknoloji milyarderi 2013’te gazeteyi 250 milyon dolara satın aldı. Bu satın almanın arkasında rakamlar, analizler değil sezgilerinin olduğunu söylüyor 2018’de verdiği bir söyleşide ve ekliyor “90'ıma geldiğimde, en çok gurur duyduğum şeylerden biri olacak: ‘Washington Post'u devralmış ve onlara bu zor dönemden geçişte yardımcı olmuştum."

Washington Post Amazon işçileri ve depo işçilerinin mücadelesini konu alan her haberinde “Amazon'un kurucusu ve CEO'su Jeff Bezos, Washington Post'un sahibi” bilgisini yerleştirmeyi ihmal etmiyor. İki hafta önce gazete, Avrupa’daki Amazon işçileri sendikalı olduğu halde, Alabama’daki çalışanların sendikalılaşmasının önlendiğini yazdı. Arada çalışma koşullarını eleştiren iki teknoloji çalışanının kovulmasının haberini yaptı. Amazon geçen cuma Alabama’da çalışanlar arasında sendikalı olmak isteyip istemediklerinin oylamasını yaptı. Ezici bir çoğunlukla (şu ana kadar açıklanan 1100’e karşı 463) çalışanlar sendikalı olmayı reddetti. Bu satırlar yazılırken Washington Post’un 35 dakika önceki haber başlığı “Amazon depo çalışanları, Alabama'da sendika teklifini reddederek şirket için kazanç sağladı ve işçi hareketine darbe vurdu” idi. Sayım sırasında Amazon’un oylara sürekli olarak itiraz ettiği ve çok sayıda oyun geçersiz sayılmasını sağladığı söyleniyor. Daha kötüsü Alabama Bessemer işçilerini örgütleyen Perakende, Toptan Satış ve Çok Katlı Mağazalar Birliği'ne (RWDSU) göre oy kullanma hakkı olan yaklaşık altı bin işçi toplam çalışanların yalnızca yüzde 55’ini oluşturuyor. RWDSU başkanı Stuart Appelbaum perşembe günü, daha sonuçlar açıklanmadan, Amazon’un kampanya sürecinde çalışanlar üzerinde kural tanımaz korkunç bir baskı kurduğunu açıkladı ve sonuç ne olursa olsun mücadeleye devam edeceklerini söyledi. Perşembe gecesi sızan bir e-mailde Amazon’un yöneticilerine kendi oy sandıklarını kurmaları ve yasadışı oy pusulalarını kullanmaları yönünde baskı yaptığı ortaya çıktı. Yani ortamlarda demokrat görünen Jeff Bezos’un içinde aslında bildiğimiz Trump var ve demokrasi Bezos yönetiminde de karanlıkta ölüyor.

Olaya siyasetçilerin ilgisi de büyük hatta Cumhuriyetçiler içinde dahi desteklerini açıklayanlar var.  Bu mücadelede yol alınırsa Trump destekçisi, işini göçmenlere kaptırmış sağcı, bir nevi “göbeğini kaşıyan” ABD işçisi klişesi yerle bir olabilir ama yol uzun ve zorlu.

Tıpkı Türkiye’deki gibi. TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan 30 Mart’ta yaptığı ve kayıtlara ‘TÜSİAD’dan hükümete eleştiri’ olarak geçen konuşmasında “Sorunları kökünden halletmek yerine semptomları ortadan kaldırmaya odaklanmayı iç politikada da görüyoruz. Türkiye tüm sorunlarını konuşarak, uzlaşarak çözebilmeli. Bunun için de siyasetin alanı açık tutulmalı; özgür ve bağımsız medya aracılığıyla farklı görüşler için ifade özgürlüğü sağlanmalı” dedi. Özilhan’ın demokratlığı da Bezos’unki gibi, sahibi olduğu Migros işletmelerinin, ya da evinin sınırına kadar gelebiliyor. Kocaeli Çayırova'da Migros deposunda çalışırken DGD-Sen'de örgütlendikten sonra Kod-29 ile işten atılan Migros depo işçileri yaklaşık 100 gündür direniyor. Son çare olarak Özilhan'ın villasının önünde eylem yapmaya başladılar. Geçen perşembe, üçüncü eylemlerinde, basın açıklaması yapmak isterken 32 işçi dövülerek gözaltına alındı.

Kod 29 gündem olamıyor

Burada bir parantez açıp Kod 29’dan bahsetmek gerekiyor. Hükümet 17 Nisan 2020’de bir düzenleme ile işten çıkarmayı yasakladı. Bunun tek bir istisnası vardı, o da 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/2’nci maddesi yani “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” başlığını taşıyan içinde işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmekten, cinsel tacizde bulunmaya, hırsızlık yapmaya, işverene küfretmeye hatta devamsızlığa kadar her şeyi barındıran, bir nevi işveren lehine ahlak kuralları manzumesi. Bir çalışan İş Kanunu 25/2’den işten çıkartıldığında SGK’daki kod numarası 29. Bu sebeplerle işten çıkarılanlar işsizlik ödeneğinden yararlanamadığı gibi bir nevi ‘sabıkalı’ oldukları için yeni iş bulmaları da son derece zor. CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur, geçen hafta Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan aldığı bilgileri paylaşarak, pandemiyle mücadele edilen 2020 yılında 176 bin 662 işçinin Kod-29 ile işten atıldığını aktardı. Bunlardan biri İstinye Üniversitesinde Tıbbi Görüntüleme Teknikleri bölümünde öğretim görevlisi ve program başkanı olarak görev yapan Gülçiçek Dere. İşyerinde Covid 19 kaptıktan sonra, uzun süre iyileşemiyor, annesinin KOAH hastası olduğunu da belirterek evden çalışmayı talep ediyor, durumunu raporladığı ve imza gerektirdiği durumlarda işyerinde bulunduğu halde devamsızlıktan Kod 29’la işten atılıyor.

Sendikalı oldukları için işten çıkarılan Migros Depo işçisi kadınlar Tele1’den Engin Açar’a şunu anlatıyorlar: “Biz depoda zaten baskı altında çalışıyorduk. Dile getirdiğimizde, ‘susacaksın, yapacaksın’ diyorlardı. Tacize uğradığımızı söylediğimizde amirimiz bize, ‘Senin başka seçeneğin yok. Sen burada çalışmak ve ailene ekmek götürmek zorundasın. Başka yerde iş bulamazsın’ yanıtı verdi. Bir arkadaşımız daha vardı, bir tacizci amir dedi ki ona ‘Ya ben senin rızanla sana dokunacağım ya senin ailen duyacak ya da sen bu işten çıkıp gideceksin’... Kod-29’dan bizi işten attılar hem sicilimizi kirlettiler hem bizi ahlaksız, hırsız, edepsiz olarak gösterdiler. Gittiğimiz iş yerleri Kod-29’dan ötürü bize işe almıyorlar”. Kadınlar her durumda iki kat mağdur: “Niye bu yasalar hep Fatmalara işliyor”.

2020’de her gün ortalama 491 çalışan Kod 29’la işten atılmış. Televizyonlarda her gece aynı konuklar aynı konuları, “AKP seçime gider mi?​”, “HDP nerde konumlanır?​”, “Bahçeli’nin çıkışı ne anlama gelir?​”… tartışıyor, bırakın patronun gazetesini, 3-5 gazete hariç, her gün yüzlerce insanın yüz yüze geldiği işsizlik, kötü çalışma koşuları, eğitim ve sağlık hizmetlerinden mahrum kalma hallerini konuşan, tartışan yok.

Vaktiniz olduğunda bu sene Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü alan haberlere lütfen bir göz atın. Her biri yaşadığımız ağır hak ihlallerini gazetecilik kurallarına uygun biçimde dile getiren çok can yakıcı haberler. Başvuruların neredeyse tamamı öyleydi, jüri bu sebeple gerçekten çok zorlandı. Çok özel sızıntılar, “parayı takip edince” ulaşılan büyük yolsuzluk dosyalarını haberleştirmek hemen her gazetecinin hayalidir ama bunlar olmasa da sesi duyulmayanın sesi olmak, hele böyle bir iklimde, öylesine hayati ki... Ödül alan her gazeteci ödülünü haberini yaptığı ya da yapamadığı haksızlığa uğrayanlara, adalet arayanlara adadı.

ABD’deki işçi mücadelesi ile başladık sonunu John Steinbeck’in ABD’deki tarım işçilerinin grevini konu alan 1936’da yayımlanan “Bitmeyen Kavgası”la bitirelim. Kahramanlarımızdan Mac, grev öncesinde doktora, bugün de işçilere saldırı gerekçesi olarak sunulan riyakârlığı şöyle ifade eder:

 “Sen onlara hemen bir bakıver, bulaşıcı hastalıkları falan olmasın. Sağlık yetkilileri bizi bir an bile rahat bırakmayacaklardır. Bir açığımızı yakaladıkları anda oradan kapı dışarı ederler. Ormanda domuzlar gibi yaşamamıza ses çıkarmazlar da bir grev başlatmaya görelim, hemen kamu sağlığı konusunda havari kesilirler."

Evrensel'i Takip Et