12 Nisan 2021 00:38

İstisnacılık: Olimpiyat ve aşı

Olimpiyat protestosu

Fotoğraf: NoOlympics 2020 Hareketi

Paylaş

Başta olimpiyatlar olmak üzere mega spor organizasyonlarının en yaygın görülen yan etkisi düzenlendiği ülkede yarattığı olağanüstü haldir. Yönetenlerin herhangi bir siyasi gelişmeye sığınmadan OHAL dönemi istisnaları yaratmasına olanak tanıyan bu aracın kalıcı etkileri vardır.

Los Angeles 1984 bu alandaki çarpıcı örneklerin başında gelir. Kent, sermayenin çıkarları çerçevesinde yeniden düzenlenir, yoksul mahalleler “Temizlenir”, sürgün edilir ya da baskı altına alınırken göreve koşulan Los Angeles Polis Departmanının (LAPD) o dönemde sahip olduğu gücün yarattığı zulüm 1992 isyanının taşlarını döşemişti.

Bunun örnekleri özellikle geri dönüşü olmayan soylulaştırma uygulamaları, halkın sırtına yüklenen vergiler ve güçlendirilen “güvenlik” aygıtı üzerinden çoğaltılabilir. Ancak bahanesi ne olursa olsun OHAL’in tadını bir kez alan iktidarların bunun sayesinde elde ettikleri ayrıcalıklardan vazgeçmediklerini, OHAL’in halk karşıtı uygulamalarını, OHAL’siz hayatın da normu haline getirdiklerini en iyi bilenlerin başında geliyoruz.

Bu yaz olimpiyatlara ev sahipliği yapmaya hazırlanan Japonya’da da halk hızlı bir öğrenme sürecinden geçiyor. Japon yetkililerin ciddi şekilde artan kovid-19 vakalarını azaltmak için yasakları genişletirken olimpiyat meşalesi koşusundan geri adım atmaması eleştiriliyordu. Buna bir de meşale koşusu sırasında, Nagano kentindeki olimpiyat karşıtı protestoların devlet televizyonu (NHK) tarafından sansürlenmesi eklendi. NHK, “Koronavirüs önlemlerine odaklanın”, “Olimpiyatları iptal edin” yazılı pankartlarla eylem yapan grubun sloganlarının duyulmasını engellemek için yayının sesini 30 saniyeliğine kesti.

Olimpiyat karşıtı grubun üyelerinden Keiko Okazaki’nin Mainichi gazetesine verdiği demeç şöyle: “Zaten olimpiyatlar, oyunların işine gelmeyen her şeyi dışlıyor. Biz meşale koşusunu engellemedik sadece itirazımızı dile getirdik. Gerçek bir sivil toplumda farklı düşünceler tolere edilebilmeli. Medyanın görevi de bu seslerin duyulmasını sağlamaktır.”

Protestocular NHK’nin bu sansürünün kalıcı olabileceği endişesi taşıyor ki olimpiyatlar ve OHAL sinerjisinin tarihine baktığımızda haksız sayılmazlar.

***

Olimpiyatlardan bir başka “istisnacılığa” geçelim. Kovid-19 süreci, eşitsizlik üzerine kurulu toplumsal düzenin tipik özelliklerini net bir şekilde ortaya çıkarması bakımından kitleler için acı ve öğretici bir tecrübe olarak yaşanıyor. Zenginler, varlıklarını borçlu oldukları sömürü düzenini pekiştirirken emekçiler ya daha ağır ve riskli bir çalışma düzenine ya da işsizliğe mahkum ediliyor. Kamusal yarar için değil bir avuç ayrıcalıklının zenginliği için dönen çarkların sekteye uğraması itinayla önleniyor. Bu çarklar arasında milyar dolarlık spor endüstrileri de var.

Aşı konusunda pek çok ülke ve lig halk tepkisinden endişe duyarak sporculara öncelik tanımayı göze alamadı. Ancak Türkiye bunlardan biri değil. TFF Başkanı Nihat Özdemir, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile temasları sonrası futbolcuların aşıda öncelikli meslek grupları arasına alındığını açıkladı. Tabii ki gönül kimsenin bu hastalığa yakalanmamasını, herkesin aşı olmasını ister. Ancak her gün dip dibe çalışan milyonlarca emekçiye aşı bulunamazken futbolcuların nasıl bir önceliği olabilir? Tek açıklaması eşitsizliğe dayalı düzende “Başkalarından daha eşit olma” önceliğine sahip olmaları ki bunu milli maç sonrası dağıtıldığı söylenen primlerle de gördük. Halkına ekmek veremeyen, aşı bulmakta zorlanan bir ülkede bunca istisnayı bu kadar göze sokmaktan çekinmemenin adı nedir?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa