Sözün hiddeti ile hikmeti
Fotoğraf: DHA
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üslubundaki hiddet ile sözünün rıza üretme kapasitesi arasındaki mesafenin epey bir zamandır giderek açıldığını görüyoruz. Garê operasyonu döneminin ardından ‘emekli amiraller bildirisi’ sürecinde de, dalgalar çekildiğinde kıyıda böylesi bir gerçek kalıyor.
Buraya yeniden dönmek üzere, 104 emekli amiralin imzasıyla yayımlanan bildiriyle yeniden gündemleşen Montrö tartışmasına bir bakalım. Prof. Dr. Baskın Oran, İrfan Aktan’a verdiği söyleşide, Montrö tartışmalarına dair şu önemli saptamaları yapıyordu: “Birincisi, Joe Biden neredeyse 4 aydır Erdoğan’ı telefonla geri aramadı. İkincisi, aralık ayında Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alındığı için ABD Dışişleri Bakanlığı Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası (CAATSA) yaptırımları yürürlüğe girdi ki bunun uygulanmasını Trump engellemişti. Üçüncü olarak ABD’nin elinde Halkbank ve Reza Zarrab kozları var. Bu konularda Biden, Trump’ın sunduğu rahatlığı sunmuyor. Onun için Erdoğan, Biden’a yanaşmak için birtakım girişimlerde bulunuyor. İşte bu girişimlerin bir numarası Kanal İstanbul aracılığıyla Montrö’yü tartışılır hale getirmek.”
Oran, 85 yıldır Montrö’den ABD dışında herkesin memnun olduğunu dile getirirken, antlaşmanın çok kritik bir noktasını şöyle ifade ediyor: “Montrö, 1718 Pasarofça Antlaşması’ndan bu yana Türkiye’nin tüylerini ürperten Rusya tehlikesini ortadan kaldırdı. Çünkü Rusya’yı da tatmin eden bir antlaşma oldu.”
Tartışma sürerken Putin’in Erdoğan ile yaptığı telefon konuşmasında Montrö’nün korunması çağrısı yapması, Oran’ın dikkat çektiği noktanın önemini teyit etti. Ayrıca, AKP açısından bu konuda adım atmanın Ayasofya kadar kolay olamayacağını gözler önüne serdi. Görüşmesinin ardından Kremlin’den yapılan açıklamada “Türkiye’nin Kanal İstanbul inşaatı planlarıyla bağlantılı olarak Rus tarafı, bölgesel istikrarın ve güvenliğin garanti edilmesi adına, Karadeniz boğazlarındaki mevcut rejimin 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi’nin maddeleriyle uyumlu şekilde sürdürülmesinin önemini vurguladı” denildi.
AKP cenahı, emekli amirallerin bildirisinden sonra, ‘darbe tehdidi’ söylemiyle siyaseti kendi etrafında kurmaya çalışırken, ekmeğini fazlasıyla yediği mağduriyet söylemini yeniden devreye soktu. Ancak, darbeye karşı olanların azımsanmayacak bir kısmının görece başarılı bir sınav verdiği söylenebilir. Hatırı sayılır bir kesim, darbeye karşı tavrını iktidara test ettirme ve onun onayladığı bir yere doğru geri çekilme yanlışına düşmedi.
Erdoğan bu gerçeğin de etkisiyle partisinin son grup toplantısında şu ifadeleri kullandı: “Mavi vatanını korumak için aylardır denizlerde bayrağımızı dalgalandıran, hak ve menfaatlerimize göz dikenlere göz açtırmayan denizcilerimizi ayrıca selamlıyorum. Rabb’ime, bana böyle bir ordunun ‘başkomutanı’ sıfatını bahşettiği için binlerce kez hamdüsenalar ediyorum. Tabii, bu emekli amiraller falan, onlar bu işin dışında. Bu emekli amiraller, ne yazık ki talimatı kendi başkomutanları Kılıçdaroğlu’ndan alıyor. Zaten onun imzası var.”
Erdoğan’ın konuşmasının devamında ise, muhalefete yönelik içinde ‘düşman’ ifadesinin de yer aldığı bir dizi hiddetli söylem var. Sözün hiddeti ile hikmeti arasındaki ilişki bağlamında o konuşmayı okuduğunuzda göreceğiniz gerçek şu oluyor: Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ittifak halinde hareket ettiği Avrasyacı kesimlerle ilişkisinde bir yarılma noktasına gelmiş bulunuyor. Partisinde başbakanlık ve başbakan yardımcılığı görevlerinde bulunanların ayrılarak ayrı partiler kurmasının ardından bu yarılma sözün hiddetiyle öyle kolay kapatılabilecek bir açık değil. Tam da o nedenle Erdoğan’ın emekli amiraller bildirisinin ardından takındığı tutumumun bir kararlılık gösterisi içerse de, ittifak halinde olduğu Avrasyacı kesimlerin desteğini tamamen yitireceği bir noktaya varmamaya dikkat eden bir dengede durduğunu söyleyebiliriz.
Başladığımız noktaya dönerek bağlayalım. Politikada söz hikmetini hiddetinden alamaz. Sakin ifade edilen doğru bir söz, devlet gücüyle tahkim edilmiş hiddetli bir sözden daha fazla sonuç alıcı olabilir.
Epeydir hikmetini kaybetmeye başlamış bir sözün hiddetiyle yol yürümeye, çatlak sıvama çalışmak, konuşanı da dinleyeni de yormaktan başka bir işe yaramaz.
Belli ki bu konuyu tartışmaya devam edeceğiz.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00