'Diktatör'le iş birliği yapmak!
Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA
İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “diktatör” demesi, geçen haftanın en çok tartışılan konularından biriydi. Draghi bu ifadeyi, Avrupa Birliği liderlerinin Erdoğan ile görüşmelerinde Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in ayakta bekletilmesiyle ilgili bir soruya yanıt verirken kullanmıştı.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 6 Nisan’da Erdoğan’la yaptıkları görüşmede Erdoğan’ın yanına sadece bir koltuk ayrılmış ve bu koltuğa Michel oturmuştu. Von der Leyen ise, bir süre ayakta bekledikten sonra bir kanepeye oturmuş ve AB’yi uluslararası platformlarda temsil eden önemli bir organın başkanının gördüğü muamele tartışmalara yol açmıştı.
İşte Avrupa Merkez Bankası eski başkanı olan ve şubat ayında İtalya Cumhurbaşkanı Mattarella tarafından teknokratlar hükümeti kurmakla görevlendirilen Draghi, Ankara’daki protokol krizi ile ilgili kendisine yöneltilen bir soruya yanıt verirken “Komisyon Başkanı Von der Leyen’ın maruz kaldığı aşağılama beni çok üzdü. Fakat burada üzerinde durmamız gereken bir şey var: Adını koyalım, bu ‘diktatör’ diyebileceğimiz kişilere ihtiyacımız da var. Görüş, fikir, davranış ve toplum vizyonu açısından farklılıklarımızı dile getirmekte açık olmalıyız, ama ülkemizin çıkarları için iş birliğine de hazır olmalıyız” demişti.
Bu açıklamanın ardından İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Gaiani, Dışişleri Bakanlığına çağrıldı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “İtalya’nın atanmış Başbakanı Draghi’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki çirkin ve hadsiz ifadelerini” kınayan bir açıklama yaptı.
Burada tek adam iktidarının sözcülerinin “atanmış” ve “seçilmiş” ifadeleri üzerinden İtalya Başbakanına demokrasi dersi vermesi üzerinde durmayacağız. Yüz binlerce insanın oy verdiği HDP’li belediyelere kayyum atanmasını, milletvekillerinin hapishanelere konulmasını, en son Boğaziçi’de gördüğümüz gibi Erdoğan’ın üniversitelere istediğini rektör atamasını, milyonlarca kadının eşitlik mücadelesi bakımından yaşamsal önem taşıyan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede aldığı kararla çıkabilme yetkisini geçiyoruz.
Draghi’nin açıklamaları hem Türkiye ve hem de AB üyesi ülkelerdeki işçi sınıfı ve halklar bakımından Erdoğan’a ‘diktatör’ demesinden daha önemli bir gerçeği gösteriyor. Draghi, açıklamasında Erdoğan’a “diktatör” derken devamında diktatör diyebilecekleri bu kişilere ihtiyaç duyduklarını ve çıkarları için iş birliğine hazır olmaları gerektiğini de söylüyor.
Draghi’nin açıklamalarını duyunca, işlerine geldiği zaman bütün dünyaya demokrasi dersi veren AB liderlerinin Ankara’da gördükleri muameleyi fazlasıyla hak ettiklerini düşünüyorum. Mesela Ankara’daki protokol krizi nedeniyle geceleri uyuyamadığını söyleyen Michel’in başkanı olduğu Avrupa Konseyi amacını “Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak” biçiminde açıklıyor. Ama gel gör ki, Erdoğan’la görüşmede AB’nin bu ilkelerden daha önemli çıkarları olduğu için protokol krizi sineye çekilip görüşme yapılıyor.
ABD Başkanı Biden, şubat ayında yapılan Münih Güvenlik Konferansında “Amerika geri döndü, transatlantik ittifakı geri döndü. Artık geriye değil, birlikte önümüze bakacağız” diyerek dünyanın farklı bölgelerinde egemenlik/paylaşım mücadelesi halinde bulundukları Rusya ve Çin’e gözdağı vermişti. Biden ayrıca NATO’nun da Rus-Çin tehdidine göre pozisyon alacağını söylemişti.
Aynı dönemde hem ABD ve hem de AB cephesinde Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ile görüş ayrılıklarına rağmen NATO’daki müttefiklik ilişkisinin devam ettirilmesinin önemine dikkat çeken açıklamalar yapılmıştı. Ardından mart ayında yapılan AB liderler zirvesinde gündemde olan Doğu Akdeniz krizi nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanması, ABD yönetiminin de telkiniyle askıya alınmıştı.
ABD ve AB emperyalistleri, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de Rusya ve Hint-Pasifik’te Çin ile egemenlik mücadelelerinde önemli bir bölgesel aktör olan Türkiye’ye ihtiyaç duyuyorlar. Tam bu noktada NATO destekli Ukrayna yönetiminin Donbass ve Kırım’ı almak için Rusya’ya karşı savaş durumuna geçtiği bir dönemde Erdoğan yönetiminin Kanal İstanbul ile birlikte Karadeniz’deki egemenlik mücadelesi bakımından belirleyici bir önem taşıyan Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açması rastlantı değildir. Önceki gün Erdoğan ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy arasında yapılan görüşmede “Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ve NATO üyeliğinin desteklenmesi” ve “Karadeniz’de barış ve istikrarın sağlanması için NATO’nun devreye sokulması” gibi kararların alınması da Erdoğan iktidarının emperyalistler arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesinde aktif bir rol üstlenme niyetini açıkça ortaya koyuyor.
Batılı emperyalistler, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki egemenlik mücadelesi ile buradaki enerji kaynakları ve geçiş yollarının güvenliği konusunda Rusya ve müttefiklerine (İran, Çin vd.) karşı mücadelenin başarısı için Erdoğan iktidarını yanlarına çekmeye ihtiyaç duyuyorlar. Bu durum “demokrat” olarak geçinen Batılı emperyalistlerin bir yandan Erdoğan’a “diktatör” derken öte yandan onun iktidarı ile iş birliğini sürdürme konusundaki ikiyüzlü politikalarını da açıklıyor.
Erdoğan da Batılı emperyalistlerin bu iki yüzlü politikasının farkında olduğu için bir yandan içeride baskı politikalarını arttırıp faşist bir rejim inşası yönünde yeni adımlar atarken dışarıda da ABD ve AB ile yeni pazarlıklara hazır olduğu mesajlarını vermeyi de ihmal etmiyor.
Gelinen yerde İtalya Başbakanının sözleri, demokrat olarak geçinen Batılı emperyalistlerin halklarına baskı uygulayan rejimlerle iş birliğinin itirafıdır. Bu itiraf sadece bize ülkedeki demokrasi mücadelesi konusunda Batılı emperyalistlerden beklentiye girmenin çıkar yol olmadığını/olmayacağını göstermekle kalmıyor; Avrupa işçi sınıfı ve halklarına da AB politikalarının kendilerinin değil, emperyalist tekellerin çıkarlarına hizmet ettiğini gösteriyor.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34