18 Nisan 2021 00:11

Kanseri yenmek, kansere yenik düşmek

Kanser hücresi

Görsel: National Cancer Institute/Unsplash

Paylaş

Günümüzde çoğu çevrelerde hastalığın tedavisindeki başarı ‘Kanser tedavi edildi, hasta iyileşti’ yerine ‘Kanseri yendim/yendi’ sevinciyle; hastalığın tedavisinde başarılı olamama durumu ‘Kanser tedavi edilemedi, hasta iyileşemedi-öldü’ yerine ‘Kansere yenildi/yenik düştü’ üzüntüsü ve hüznüyle anlatılmaya başlandı.

Kanser hastasının iyileşmesini ya da ölmesini sanki kanser hastası ile kanser hücresi arasında bir mücadele varmış da iyileşmek -kanseri yenmek- ya da ölüm -kansere yenik düşmek- bu mücadelenin sonucuymuş gibi değerlendiren ifadelerin giderek toplumsal kabul görüyor olmasının kanser tedavisine zarar verdiğini düşünüyorum.

Siyasal yaşamda gerçeklik üzerine kurulu mücadele anlayışı yerine kerameti kendinden menkul fikirler üzerinden yürütülmeye çalışılan her mücadele anlayışı her alanda faydadan çok zarar verir. 

Daha önce yazdığım uzun bir yazının kısaltılmış halini bir kez daha yayımlayarak giderek toplumsal kabul görmeye başlayan “kanser hastasının mücadelesi” anlayışını eleştirmeye çalışacağım.

‘Kanseri yendim’ ifadesi gerçeği anlatmıyor: Kanser vücudumuzdaki DNA’sı hasar gören, hasarı onarılamayan, doğal olarak programlandığı, yani öyle olması gerektiği halde ölümü gerçekleşmeyen ve süreç sonunda değişime uğrayıp kendine özgü yeni doğal yazılım programıyla sürekli bölünüp-çoğalan, bir organa, dokuya tutunarak kitleselleşen, yayılarak içinde yaşadığı bedenden beslenen ve ondan enerji alan bir hücredir; yani bu hücre ‘Kanseri yendim’ diyenin kendi hücresidir…

Vücudumuzda her gün dolaşan, yaklaşık yüz bin hasarlı hücreden hasarı onarılmayan, ölmeyen ve yine kendi vücudumuzdaki bağışıklık sisteminin hücrelerince yok edilmeyen hücre mutasyona uğrar -değişir- ve kanser hücresini oluşturur.  Önceleri vücudumuzda yararlı bir işlevi olan dost hücre işlevinden uzaklaşmış, kendini diğer hücrelerimizle olan kaotik de olsa anlamlı ilişkisinden sıyırtmış, kendi kaderini belirleyen ve diğer dost hücrelerimizde bulunmayan özellikleri üreten, bir anlamda kendine özgü doğal yazılım programını oluşturmuş, bundan böyle düşmanımız olmuştur.

Ve biz ‘Kanseri yendim’ derken aslında, önceleri dost-sonradan düşman kendi hücremizle yürütülen bir mücadeleyi kazandığımızı anlatmış oluyoruz. Oysa kansere dönüşen hasarlı hücremizi bizzat kendi bireysel olanaklarımızla yok etmemiz, öldürmemiz olası değildir. Zaten hasarlanmış ve hasarı/ları onarılamamış hücremizi kendi olanaklarımızla (örneğin, bağışıklık sistemimizle) yok edemediğimiz için o hücremiz kendine özgü yeni programıyla kanser hücresine dönüşmüştür.

Kanser tedavisinde bizzat kendimizin yapabileceği ve yapması gereken şeyler doğru beslenme, hareket, sağlıklı uyku, yaşam tarzımızı tedaviye uygun zeminde sürdürmeye çalışmaktan ibarettir. Bunları yaparsak kendimiz dışındaki güçlerin -örneğin doktorların- vücudumuza müdahalesine büyük katkı sağlar, tedavinin başarı şansını daha da arttırırız.

Kanserli hücre, kendini diğer hücrelerden ayırt eden özellikleri barındıran, sadece kanserli hücrelere özgü, bu hücrelerin özerkliğini gerçekleştiren, kanserli hücre bireylerinin çoğalmasını, içinde yaşadığı bedende organdan organa atlayarak yayılmasını ve böylece yerleşip besleneceği, enerjisini kullanacağı  bedeni ihtiyacı nispetinde ele geçirmesini sağlayan, yeni  kuşaklarını üretebildiği bir genetik bilgi ve bu bilgi yönünde hareket edebilme doğal/genetik yazılımına sahiptir. Kanserli hücre sürekli bölünme -çoğalma- ve büyüme yeteneğini tehdit eden baskılayıcılardan kaçar, bağışıklık sistemine takılmamanın yolunu bulur.

Kabul edelim, kanseri kendi hatalarımız yaratır, besler: Yaşam tarzımızı belirleyen koşulları kader görüp, mücadele etmemek (Örneğin yoksul mahallelerde güvensiz, sağlıksız yaşamaya boyun eğmek, doğru dürüst eğitim görmemeye, din, inanç, siyasi görüş, toplumsal cinsiyet, cinsel hal vb. nedeniyle yaşanan her tür dışlanmışlığa isyan etmemek gibi), işyeri çalışma koşulları, aile yaşamı  ya da benzeri nedenlerle yaşanılan uzun süreli stresli durumlar, sigara ve ölçüsüz alkol tüketimi, sağlıksız beslenme, sağlıksız uyku alışkanlığı, hareketsizlik hücrenin kanserleşme sürecini tetikler.

Ben kanser hastalığının tedavi sürecine “Kansere yenik düştü-öldü…” hüznü ve üzüntüsüyle ya da “Kanseri yendiiim…” sevinciyle sonuçlanan bir mücadele gibi yaklaşılmasının tedavi sürecine zarar verdiğini düşünüyorum.  

“Kansere yenildi/yenik düştü-öldü” ifadesinde bir doğru, bir yanlış saptama vardır. Doğru saptama hastanın ölmüş olmasını ifade eder. Yanlış saptama hasta öldüğünde hastanın bedeninde ölümsüzlüğe ulaşmayı programlamış olan kanserli hücrenin de öldüğünün göz ardı edilmesinden kaynaklanır. Tedavi sürecini hasta ile kanser hücresi arasındaki bir mücadele olarak tanımlarsak, doğru söylemin “Ölen kanser hastasının ölümüyle kanser hücresi de öldüğü için ikisi arasındaki mücadele beraberlikle sonuçlandı!..” olması gerekir.

Bu nedenle seçmemiz gereken söylemde belirleyici olan bir mücadelenin varlığı değil, olumsuzlukla sonuçlanan tedavi sürecinin kendi gerçekliği olmalıdır.

“Kanseri yendiiim!..” ifadesinde de bir doğru, bir yanlış saptama vardır. Doğru saptama kanser hücresinin öldüğü varsayımını ifade eder (Varsayım sözcüğünü kullanıyorum, çünkü kanser tedavisi sona ermiş, hücre görüntülenemeyecek kadar küçülmüş ama yok edilememiş olabilir: Kanser hücresinin yeniden kitleselleşmesi, bir organdan diğer organa yayılması olasıdır). Yanlış saptama, kanser hücresini öldürenin tedaviyi sürdüren doktorlar değil de hastanın bizzat kendisi olduğu izleminin yaratılmış olmasıdır. Hastanın yapması gerekenleri zamanında ve gerektiği gibi yapması tedavinin olumlu sonuçlanmasında çok önemlidir, ama hücreyi hastanın kendisi öldürmez, dışarıdan müdahaleyle doktorlar öldürürler. Ortada kazanılmış bir mücadele yoktur: Tedavi süreci olumlu sonuçlanmış ve hasta iyileşmiştir.

Sonuç olarak iyileşmeyi ya da ölümü belirleyen olgu özetle kanser tedavi sürecinin kendi gerçekliğidir.   

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa