19 Nisan 2021 00:11

Yaşam hakkımızdan vazgeçmiyoruz

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

“Düşün!”, diyor Murathan Mungan Çağ Geçitleri’nde… “Kaç yıl geçmiş üstünden eski yara yerinin/hayatı çok uzun sanan kısa günlerinden.” Çok yaramız var eskilerden ama durmadan yenileri açılıyor bir yandan … O kısacık hayatlarımızı daha da kısaltan bir salgınla kalakaldık şimdi. Hepimizde açılan yaralar durmadan kanıyor.

Bu salgının orta yerinde sağlık çalışanları var. Günlerce haftalarca servislerde, yoğun bakımda izledikleri, temizledikleri, tedavi etmeye çalıştıkları hastalarının ellerinden kayıp gitmesi ile açılan yaralarını hiç düşündünüz mü? Ağır bir tanıklıkla, tersine çevirmeye güçlerinin yetmediği bir akışı yavaşlatamadıkları, durduramadıkları için omuzlarında taşıdıkları ölümlerle baş başa bıraktık onları. Salgının başında cılız da olsa yükselen alkış sesleri kendi kaygılarımız, tanıklıklarımızla sönüp giderken, onları koruyacak mekanizmaları üretip hayata geçirecek olanlar tam tersini yaptılar durmadan. İzin yasak, istifa yasak, emeklilik yasak… Salgında en fazla işittiğimiz sözcük tüm hayatımızı kapladı. YASAK! Kendi yasaklarımız, onlara uygulanan yasakları unutturdu çoktan. Bakım için bıraktığı çocukları yanarak ölen hemşireyi kaç kişi hatırlıyor? Peki ebeveyni sağlık çalışanı olduğu için duyduğu kaygıyla işi bırakan çocuk bakıcısını? Sağlık çalışanı apartman sakinleri asansöre binmesin diye yazı asan apartman yöneticisini hatırlıyor musunuz?

Sevdiklerinden uzak durma sorumluluğu hisseden bir sağlık çalışanı salgının ağır yükü altında ezilirken, yaralarına her gün yenisi eklenirken sosyal destekten de yoksunluğu bir yana farklı bir çalışma yöntemi uygulanabileceği kimsenin aklına gelmemiş olamaz. Biliyoruz ki, bakım verenlerin de bakım alması gerekir. Bakım vermek, yaraları onarmak bir tanıklıktır. O tanıklığın yaralayıcı boyutu gözetilmeden, biriken yük hafifletilmeden yeni yaralarla karşılaşmanın sonuna gelebilir insanlar, tükenirler birer birer. Hele ki böyle bir salgında.

Tam tersini yapıyoruz oysa biz, yaraya tuz basıp görmezden geliyoruz salgının başından beri. Çalışma sürelerini kısaltmak, dönüşümlü çalışma ile sık aralıklarla izin kullanılmasını sağlamak yerine tükeneni de zorla çalıştırmak bir yöntem olmaz, olamaz… Aralıksız 36 saat çalıştırdığımız insanların canla uğraştığını, en küçük bir hatanın yaşama mal olacağını, üstelik hata olmadan dahi yitirilen her canın sağlık çalışanlarının yüreğinde onulmaz yaralar açtığını düşünmemiz gerek.

Her gün ölüm haberleriyle geliyor artık, binlerce evin orta yerine düşüyor her beş dakikada bir ölen insanların yası. Bilimsel bilgimiz ışığında öngörülebilir bir virüs davranışı karşısında öngörülerimizden yararlanmak yerine “yasak” koymak değil bu salgınla mücadele yöntemi. Riskli gruplarda testi yaygınlaştırıp belirti göstermeyen ama bulaştırıcı hastaları ve temaslılarını uzaklaştırarak toplumu korumak, o hastaları ve temaslıları da uygun koşullarda bakım alabilecekleri güvenli ortamlarda barındırmak, kapalı toplu alanları virüsün kuluçka süresi olan bugünkü bilgimizle 14 günlük sürenin iki katı kadar bir süre için kapatmak, zorunlu açık kalması gereken kapalı ortamların uygun ve yeterli havalandırmasını sağlamak hiç zor olmazdı. Bu sürede insanlara ekonomik destek verecek kaynaklar olduğunu biliyoruz. O kaynakların nerede olduğunu bilmesek de…

Önlemleri yasaklar üzerinden tarif eden bir anlayışın yol açtığı yaşam hakkı ihlalleri ile karşı karşıyayız. Bu yükün altında ezilen sağlık çalışanlarını da yasaklarla prangaya vurduk. Oysa hep birlikte yaşam hakkımızdan vazgeçmiyoruz demeliyiz! Tükenmeden…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa