19 Nisan 2021 00:44

Devletin AKP’lileştirilmesi yasalaştı

Polis girilmez şeridi ve arka planda 3 tane polis

Fotoğraf: DHA

Paylaş

‘Güvenlik soruşturması’, güvenlik devleti anlayışının en tipik yöntemlerinden biridir. Devletin birey ve toplum için değil, bireyin ve toplumun devlet için var olduğunu kabul eden bu anlayış, 12 Eylül darbe anayasasının felsefesini oluşturmuştu. Bu yöntem, ona başvuran kişi ya da partinin, tüm devlet mekanizmasını kendisine benzer kılma eyleminin de açık bir ifadesidir aynı zamanda.

Bu yöntemin toplum için içerdiği tehlikeler, Türkiye’de mizahın da konusunu oluşturdu. Muzaffer İzgü’nün Bilgi Yayınevi’nden çıkan ‘Her Eve Bir Karakol’ adlı kitabı, ‘güvenlik soruşturması’ uygulamasını hicvederek çarpıcı bir biçimde ortaya koyar. Okumuş olmanın öz güveniyle belgelerinizi hazırlayıp, devletin kapısına sunarsınız. Karşınıza ‘Önce bir araştıracağız’ yanıtı çıkar. Yaşadığı şehrin valiliğine yazı yazılacak, hakkında bilgi istenecektir. Yazı valilikten kaymakamlığa gider, oradan da ilçe polis merkezine. Dolana dolana, yazı eline gelmiş olan bekçi de, başvuran kişinin köylüsü çıkar. Talihsizlik şu ki, bekçi, başvuran kişinin çocuklukta miskette ‘üttüğü’ kişidir. Yıllar sonra intikamını acı alır. Dinsiz imansız, azılı bir solcudur, örgütçüdür, diye yazar. Bu yazı, aynı mekanizmaları dolanarak ilk adresine döner. Başvuran kişi işe alınmaz. Bununla da kalınmaz. Onun için polis merkezine bir yazı daha gönderilir. Her anı izlenerek, her hafta bir raporla bildirilmesi istenir.

15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından çıkarılan KHK ile düzenlenen ve Anayasa Mahkemesi tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kamuya personel alımına ilişkin ‘Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’, İzgü’nün trajikomik öyküsünden çok daha dramatik.

Öğretmenlerin de dahil edildiği 16 maddelik Kanun’un 3. maddesinin 2. fıkrasını hatırlatalım: “Kurum ve kuruluşlarda, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ile ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışacak öğretmenler, üst kademe kamu yöneticileri, özel kanunları uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulan kişiler ile milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis, hizmetlerde statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın istihdam edilenler hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması birlikte yapılır.”

Güvenlik soruşturmasına dair 5. maddenin c bendi ise, bu soruşturmanın yürütülme biçimine dair keyfiyetin sınırlarının ne kadar geniş olduğunu gösteriyor: “Terör örgütleri veya suç işlemek amacıyla kurulan örgütlerle eylem birliği, irtibat ve iltisak içinde olup olmadığının…”

AKP döneminde muhalif partilerin yöneticileri ve üyeleri, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve aydınlara dair yargılamaların dayandırıldığı iddianamelerde iki ifade öne çıkar: ‘Terör örgütü ile iltisaklı’, ‘Terör örgütüne müzahir…’

Suçlamayı hukuki bir delile dayandıramamış, belki bunun için yorulmayı bile gereksiz görmüş savcı refleksinin ifadesi olan bu vurgularla sayısız kişi cezaevlerine dolduruldu. AYM tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilen HDP’nin kapatılmasına dair iddianame de tamamen bu anlayışla hazırlanmıştı. Sonucunun ne olduğunun aktarılması zahmetine bile katlanılmamış yüzlerce soruşturma ve kovuşturma dosyasının tarih ve sayılarıyla boca edildiği bir iddianame.

Yeni kanunla birlikte, bu delilsiz suçlama yöntemi artık kamuya personel alımına karakterini verecek.

Örneğin Basın İlan Kurumu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlandıktan sonra, iktidarın makbul saymadığı basın kurumları için nasıl bir ceza mahkemesine dönüştü ise, basın kartlarının verilmesindeki onay yetkisi Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlandıktan sonra, Saray katında ‘makbul’ sayılmayan gazeteciler nasıl basın kartı ambargosu ile karşılaşıyor ise, bu refleksin daha geniş ölçekli hali artık kamuya personel alımında kendisini gösterecek.

Bu kanun, devletin AKP’lileştirilmesi hedefinin yasalaştırılmasının açık bir ifadesidir. Buraya da, ‘Biz cumhuriyetin kuruluşuna rengini veren tek adam yönetimi anlayışıyla, anayasaya zerk edilen darbe anlayışıyla mücadele ediyoruz’ denile denile gelindiği unutulmasın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa