Yargı baskısı altında siyaset yapmak

Mersin | Fotoğraf: Ali Osman Abalı
HDP’nin davası başlıyor. Haklı olarak soruluyor: “Hangi HDP davası?” Cevap şu oluyor: Kobani soruşturması ile ilgili davadan bahsediyoruz. Hani, 26 Nisan’da Ankara’da 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek davadan… Evet, 6 yıldan fazla bir zaman geçti üzerinden 6-8 Ekim 2014 tarihlerindeki Kobani’nin IŞİD tarafından kuşatılması ve buna karşı direniş nedeniyle meydana gelen olayların üzerinden.
IŞİD’e karşı Kobani halkı direndi. Sadece Kobani halkı da değil, dünya çapında büyük bir dayanışma sergilendi o dönemde.
Kuşatmanın Türkiye’ye yansımaları oldu…
6-8 Ekim 2014 tarihlerinde, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde protestolar yükseldi; 51 kişi yaşamını yitirdi. 628 kişi de yaralandı. Siyasal iktidar o tarihlerdeki HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın halkı kışkırttığını ve meydana gelen olaylardan ve ölümlerden Demirtaş’ın sorumlu olduğunu söyledi. 30 Eylül tarihli konuşmasına atıf yapıldı. Oysa konuşmada hiçbir kışkırtıcı ifade yer almıyordu.
Biliyorsunuz, HDP hakkında bir de Anayasa Mahkemesinde açılmış bir dava var.İddianame iade edildi Anayasa Mahkemesi tarafından.
Sorun şudur bana göre.Bir: genel olarak insan hakları alanında çok büyük gerilemeleri yaşıyor Türkiye ve bu gerilemelerin ve geriye gidişin sonu da kestirilemiyor. İki: özel grupları belirtmek gerekirse, bu gerilemeden en çok da siyasal muhalifler payını alıyor. Kürt legal siyasi hareketi (HDP) başı çekiyor. Sosyalist solu eklemek lazım. Üç: Kadınlar, Dört: Ezilen ve sömürülen sınıf ve tabakalar (işçiler, köylüler, işsizler). Beş: LGBTİ+lar, Altı: Müslüman olmayan Azınlıklar ile Aleviler, Romanlar vb.
Muhalif siyasetçiler yargı baskısı altında siyaset yapmak durumunda kalıyorlar.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü birkaç gün önce açıkladı: Türkiye basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 153. sıradaymış. Hapiste çok sayıda -70’in üzerinde- gazeteci var. Düşüncelerini açıkladığı için hapiste olan insanların sayısı 1000’lerle ifade ediliyor.
26 Nisan’da 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek davada, yargılananlar arasında başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ var. O arada çok değerli İnsan Hakları Savunucusu Eski Van milletvekili Nazmi Gür var, Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen var. Türkiye’de ekoloji mücadelesinin önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Beyza Üstün var. Gültan Kışanak’ı, Sebahat Tuncel’i, Ayla Akat’ı, Emine Ayna’yı, Alp Altınors’ü hatırlatmalıyım. Daha pek çok kamuoyunca da tanınan HDP’li isim var.
Yani nasıl inanalım bu insanların ölümlerden sorumlu olacağına?
Nasıl?
Bu siyasetçileri nasıl sorumlu tutarsınız, olandan- bitenden? Kandan, cinayetlerden?
Bence genel olarak insan hakları alanındaki gerilemede örnek gösterilecek bir davadan söz ediyoruz. Dava özelinde, yapılan konuşmaların suçlama konusu yapılması nedeniyle ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü hakları, siyasi saiklerle (AİHS 18. madde) gözaltılar ve tutuklamaların yapılması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve adil yargılanma hakları ihlaline neden olunmaktadır.
Kapatma davasıyla siyasi faaliyette bulunma hakları ellerinden alınmak istenen HDP’lilere, bir de ağır hapis tehditleri savruluyor. Yetmiyor, haksız ve hukuksuz gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleştiriliyor.
Türkiye’nin halktan en fazla oy alan üçüncü büyük partisi, siyasi saiklerle, sistematik olarak soruşturma ve yargı baskısı altında tutuluyor.
Bu suretle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesi de sistematik olarak ihlal ediliyor.
Türkiye toplumunun ihtiyaç duyduğu şey, insan hakları ve barışa, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne dayalı standartlar ve o standartların yol göstericiliğinedir.

Evrensel'i Takip Et