26 Nisan 2021 00:53

Kurmaca politika ve yolunu arayan hakikat

Hakikatin Ölümü, Trump Çağında Yalancılık Sanatı kitabının kapağı

Görsel: Hakikatin Ölümü, Trump Çağında Yalancılık Sanatı kitabının kapağı

Paylaş

Edebiyat Eleştirmeni Michiko Kakutani, ‘Dünyanın dört bir yanında haber yapmak için çalışan gazetecilere’ atfettiği “Hakikatin Ölümü, Trump Çağında Yalancılık Sanatı” adlı kitabında, hakikati itibarsızlaştırmaya dayalı postmodern tezlerle beslenen Trump’ın gerçekliği eğip bükme üzerine kurulu politika yapma biçimini tartışırken, Türkiye ile de kıyaslanabilecek bağlamlara dikkat çekiyor.

Kitaptan bir bölüm şöyle: “Trump tepkisel olarak ve utanmadan yalan söylemekle de kalmıyordu. Söylediği yüzlerce yalanı bir araya getirerek yanlış hikayeler yaratıyor, halkın korkularına oynuyordu. Amerika’yı şiddetten kırılan bir ülke olarak tarif ediyordu. Halbuki suç istatistikleri tarihin en düşük seviyesindeydi, 1991’deki düzeyin yarısından bile daha azdı. Ülkenin göçmen şiddetiyle sarsıldığını öne sürüyordu, halbuki araştırmalar ABD’de doğmuş vatandaşların suça göçmenlerden daha fazla karıştığını gösteriyordu. Göçmenler ülkeye yüktür ve ülkeye alınmadan önce çok daha dikkatle incelenmeleri gerekir, diyordu, ancak 2000’den bu yana Nobel Ödülü kazanmış 78 Amerikalıdan 38’i göçmendi."1

ABD seçimlerinde Trump’ı destekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetinin, hakaret ve afra tafra ile muhalefeti sürekli düşmanlaştırırken gerçekliği eğip bükme hali, bürokrasinin her kademesine uzanan bir refleks haline geldi.

Erdoğan tarafından atanan ve o koltukta ne kadar oturabileceği meçhul olan Türkiye Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun, TRT Haber, CNN Türk, A Haber ortak canlı yayınındaki şu sözleri, bu politika yapma biçimin yüzlerce örneğinden sadece biri: “Türkiye vatandaşı, reel sektör, kimsenin burnu kanamadan, pandemi krizi atlatılmıştır.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Esnaf ve Sanatkarlar Sicil Gazetesi verileri üzerinden, esnafın yaşadığı pandemi depremine dair bu ayın başında şu açıklamayı yapmıştı: “Salgının başladığı günden bu yana geçen yaklaşık 12 ayda işleri bozulduğu, evini geçindiremez, kirasını ve borçlarını ödeyemez duruma düştüğü için iflas etmek zorunda kalan esnaf sayısı 124 bin 910’a ulaştı.”

Salgının birinci yılında Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden işçi sayısı ise en az 861. (Kaynak: İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi)

Prof. Dr. Korkut Boratav da, IMF raporlarını da detaylı inceleyerek yazdığı “İki salgın yılında ülke ekonomileri ve Türkiye” başlıklı yazıda, “Bütçe kaynakları halk sınıflarından, sağlık siteminden esirgenmiştir; şirketlere öncelik verilmiş;  toplumsal bunalım derinleşmiştir. O kadar…”  diyor.

Facebook’ta son zamanlarda üye sayısı yüz binleri aşan iş arama grupları varlığı ve oradan uzanabileceğiniz insan hikayeleri bile iktidarın yalana dayalı kurmaca politikası ile hakikat arasındaki uçurumu göstermeye yeter. Arkadaşımız Sevda Karaca’nın haberinde, iki üniversite bitirmiş, pandemi döneminde işsiz olan Nergis’in 7 yaşındaki kızını okula yazdıramadığını anlatırken söyledikleri, Merkez Bankası Başkanının ‘Burnu kanamayan’ Türkiye iddiası karşısında nasıl içten içe kanadığımızı göstermiyor ise neyi gösteriyor?

Hakikat ile politika arasındaki bağlamları tartışırken atlanamayacak bu tablo sadece korku, yalan ve kutuplaştırmaya dayalı iktidar siyaseti bakımından değil, muhalefetin politikayla kurduğu ilişki bağlamında da bir test alanıdır.

Ercan Kesal’ın 2000’li yılların başında Beyoğlu için belediye başkan aday adaylığı sürecini anlattığı aynı adlı kitabından uyarlanan filmi ‘Nasipse Adayız’, Doktor Kemal Güner’in 1 günlük kampanya çalışması üzerinden politikaya dair çok şey söylüyor. Hemşehri derneklerinin, semtin ileri gelenlerinin desteğini alabilmek için çevrilen numaralarla, partinin ‘1 numarası’nın onayını alma gayreti arasına sıkışan, trajikomik ve dramatik sahnelerle dolu film, Türkiye’de muhalefet adına politika yaptığı iddiasını taşıyan önemli bir kesimin sınırlarına işaret ediyor.

Biden kuşkusuz hakikatin temsilcisi değil ama Trump’ı iktidarından eden süreçte yalana dayalı politikanın en azından o ana kadar hakim olan biçiminin mevzi kaybettiğini söyleyebiliriz.

Türkiye’de de bir yandan hakikat, politika için sahibini ararken, diğer yandan da halkın politikaya dolaylı katılma biçimi olan sandığa güvenini bile zedeleyecek düzeyde gerilim ve katakullinin kol gezdiği bir politik ortamla karşı karşıyayız.

Yolunu arayan hakikatin politika bağlamındaki ipuçlarını belki Nergis’in şu sözlerinde bulabiliriz:

Neden diye soruyorsun bana, nedeni açık değil mi? Biz böyle bu hayatları sürdürmenin bir çaresini bulmaya, kendi kendimize hayatta kalmaya çalışıyoruz, onlar kendi yandaşlarını, partililerini, şirketlerini besliyor. Bizim canımıza, hayatımıza zerre kadar değer vermiyorlar. Ölsek gitsek umurlarında değil. Biz kendi hayatımıza sahip çıkmadıkça kimse bize “Sen benim vatandaşımsın, böyle rezil bir hayat olmaz” demeyecek.

Dipnot:

1: Michiko Kakutani, Hakikatin Ölümü, Trump Çağında Yalancılık Sanatı, Çev: Cesi Mizrahi, Doğan Kitap, 1. Baskı 2019, İstanbul, sayfa 63

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa