‘Kuvvettedir hak...’
Fotoğraf: İİŞP
İşsizlik rakamları artıyor, işsizliğin en çok etkilediği kesim kadın emekçiler… İşyerinde üretim baskısı, cinsiyetçi uygulamalar ve denetim artıyor. Bu konuda hiçbir zaman gerçeğe yakın veriler ortaya konulamadı, çünkü işyerleri patronların çiftliği gibi, denetim yok, hukuk yok, patronların keyfiyeti ve işyerinde ayrımcılık ve şiddeti kadın emekçileri denetlemek üzere adeta bir sopa olarak kullanma “özgürlükleri” var. Üstelik işyerinde şiddeti ve ayrımcılığı önlemeye yönelik bir tek adım atılmadığı gibi, bu sorunlarla karşılaşan kadınların hak aramalarının önü de “Mülkü koruyan adaletin” çarkları arasına takılıyor. Kadınlarla erkekler arasındaki ücret eşitsizliği derinleşiyor, uzaktan çalışma arttıkça kadınların ev içi yükleri nedeniyle çalışma yaşamındaki eşitsizlikler artıyor.
Çocuk bakım yükü nedeniyle işinden ayrılmak zorunda kalan kadınların oranı artıyor. Bir aç bir kapa okullar, çocuk bakım yükü için devletin parmağını bile oynatmaması, üstüne bir de ayrımcı idari izinler nedeniyle kadınlar eve mahkum ediliyor. Geçim derdi büyüyor, evde tencere kaynatmak, yaşamı yeniden üretmek her gün daha da zorlaşıyor. Bu derdi en çok üstlenen kadınlar kendilerini çaresiz, yorgun, mutsuz hissediyorlar.
Şiddet rakamları -iktidarın tüm veri çarpıtmalarına rağmen- artıyor. Üstelik yaşam koşulları ağırlaştıkça, geçim sorunları derinleştikçe şiddet ortamından kurtulmak için kadınların olanakları da daralıyor. Tablo böyleyken, bir gece yarısı tek adam kararıyla Türkiye, kadınları şiddetten korumak için devlete önemli yükümlülükler getiren İstanbul Sözleşmesi’nden çekiliyor. Kadınların medeni hakları, anayasal haklarına saldırılar son sürat devam ediyor.
Dünyanın en büyük bayrak direğini dikmekle övünenler, halka patates dağıtımlarında birbirini ezmeyi reva görüyor. 100 kişilik işçi alımlarına on binler başvuruyor. İşsizlik desteği diye verilen 50 lira ile milyonlar hayatta kalmaya çalışırken, “Elektrik tüketimi azaldı” diyerek dağıtım şirketlerine kamu kaynakları peşkeş çekiliyor, yükü bizim ödediğimiz faturalara bindiriliyor. Ticaret Bakanı görev başında olduğu bakanlığa ailesinin şirketinden milyonlarca liralık alım yapıyor, devletin Bakan Pekcan’ın şirketine 1.4 milyon TL destek verdiği ortaya çıkıyor, hiçbir soruşturma yapılmadan yerine başkası atanıyor, yolsuzluğun üstü kapatılıyor.
Arzu Sabancı boğazdaki yalısından ev güzellemeleri ve şükür çağrıları yaparken, yoksul kadınlar faturalardan kısmak, ihtiyaçları asgariye indirebilmek için bin dereden nasıl su getirdiklerini anlatıyor. Bir ekmeği daha ucuza almak için kilometrelerce yol yürüyenler, çocuğun üstüne kapıyı kilitleyip günde 20-30 liraya günübirlik işlere gidenler şimdi “Tam kapanma” adı altında iyice evlere kapatıldılar.
Kovid kaynaklı ölümler artıyor. Aşı yok. Yoksullara, işçilere, ev kadınlarına, çocuklara sıra ne zaman gelecek belli değil. Zenginlerin “aşı tatillerinden” boy boy fotoğrafları sosyal medyada utanmazca gözümüze sokuluyor. Aşının parayla da satılabileceğine ilişkin haberlerle ortam yoklanmaya başladı.
Ekolojik yıkım için tam kapanmayı fırsat bilen açgözlü şirketler, bütün dava süreçlerini hiçe sayarak jandarma eşliğinde ormanlara dalıyor, doğalarına sahip çıkan köylülerin üstüne taşlar yağdırılıyor.
Çarklar döner, üretim son sürat devam ederken, tam kapanma adı altında milyonlar sıkış sıkış servislerde, toplu taşıma araçlarında, bant başlarında, ofislerde, işyerlerinde dip dibe çalışmaya devam ederken, pandemi gerekçesiyle işçilerin 1 Mayıs’ı yasaklanıyor, bütün toplanmalar, bir araya gelmeler, etkinlikler, broşür bildiri dağıtımları askıya alınıyor.
Tablo kötü. Kadınlar kölelik düzeni içinde boyunlarındaki esaret bağının gitgide daha da fazla sıkıldığını görüyor, nefesler daralıyor.
Milyonlar “Tam kapama” adı altında tam zamanlı çalışmaya ve köleliğe zorlanırken, sendika genel merkezlerinin kayıtsız, koşullara teslim olan tutumları işçinin biriken öfkesinin çaresizlik duygusuna dönüşmesinin en temel nedenlerinden biri. İşçiler ise yerel olanaklar ve mücadele dinamikleriyle işyeri kutlamaları, sözlerini buluşturmak için eylem ve etkinlikler yaparak sözünü söylemekten vazgeçmeyeceklerini ortaya koyuyor.
Kadınların tüm yaşamsal haklarının, kazanımlarının korunması, şiddetsiz, eşit, özgür bir yaşam, tok karınlar, güvenle bakılacak bir gelecek, ev içi angaryanın yükünün atılması aynı zamanda işçi sınıfının gücüne bağlı. 1 Mayıs, bu toprakların ilk 1 Mayıs şiirini yazan Yaşar Nezihe’nin o enfes satırlarında dile getirdiği gibi “boyundan esaret bağını parçalayıp kesip atma… hakkı haksızlara anlatma, gösterme” günüdür… “Kuvvettedir hak...” diyor Yaşar Nezihe. Kadınların eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşam mücadelesinin, haklarının korunup geliştirilmesinin de esası işçi sınıfının kuvvetindedir.
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52