30 Nisan 2021 00:29

Kobanê davası Erdoğan'ın Reichstag yangını mı?

Ercan Altuntaş davayı çizdi

Çizer: Ercan Altuntaş

Paylaş

Reichstag yangını, Almanya’da Hitler faşizminin kurulmasının en önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir. Almanya Parlamento binası Reichstag’da 27 Şubat 1933’te çıkarılan yangından sonra Hitler, Cumhurbaşkanı Hinderburg’tan ülkeyi kararnamelerle (Reichstag Yangını Kararnamesi) yönetme yetkisini almıştı. Ardından da Reichstag yangını Alman faşizmine karşı mücadelenin başını çeken komünistlerin sahte tanık ve delillere dayanarak yargılanmasının ve faşizmin önündeki engellerin ortadan kaldırılmasının aracı haline getirilmişti.

Aralarında HDP’nin Eski Eş Genel Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın da bulunduğu 108 kişi hakkında açılan Kobanê davası, gerek gündeme getiriliş biçimi ve gerekse bağlandığı siyasi hesaplar bakımından Reichstag yangını sonrasında Komünistlerin yargılandığı Leipzig yargılamalarıyla benzerlik taşıyor.

Kobanê davasının tek adam iktidarı tarafından faşist bir rejim inşasının dayanağı olarak nasıl kullanılmak istendiğine geçmeden önce bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Bugün bir yandan ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarının her geçen güç artması, öte yandan pandemiyle mücadele sürecinin kötü yönetilmesinin yarattığı tepki ve son içki yasağında olduğu gibi baskı politikalarının en sıradan vatandaşlarda bile hoşnutsuzluk yaratmaya başlaması, Erdoğan iktidarının toplum içindeki hegemonyasında bir çözülmeye yol açıyor. Bu çözülme bugüne kadar şöyle ya da böyle siyasi hedeflerini seçim/sandık üzerinden gerçekleştiren Erdoğan’ın siyasi açmazlarını derinleştirip baskı politikalarına daha fazla sarılmasına neden oluyor.

Gelinen yerde Erdoğan ve kader birliği yaptığı tekelci burjuva gericiliğin siyasi egemenliğini kaybetmemek için iki uçlu bir politika uygulamaya çalıştığını söyleyebiliriz.

Birinci olarak, seçim ve sandığı siyasi hedeflerinin aracı olarak kullanmaya devam etmek istiyor. Bu nedenle her seçimden önce seçim yasalarını kendi hedefleri için en uygun biçimde düzenlemeye çalışıyor. Bağlı olarak burjuva muhalefeti baskı altına almak, bölmek, etkisizleştirmek için her olanağı kullanıyor. Özellikle HDP üzerinden “terörizmle iş birliği” suçlaması ve dış politikadaki yayılmacı emeller üzerinden milliyetçi ve şoven kışkırtmalar bu politikanın sivri ucunu oluşturuyor. Bu temelde 2023 seçimleriyle birlikte “sivil anayasa” adı altında tek adam iktidarının eksikliklerini tamamlayacak faşist bir anayasa hedefini de ortaya koymuş bulunuyor.

İkinci olarak, seçim ve sandığın siyasi hedefleri için uygun araçlar olmaktan çıkmaları halinde bu araçları askıya alabileceği gerekçeleri de elinde hazır tutmak istiyor. Bahçeli’nin son yerel seçimler öncesinde HDP’nin kayyum atanan belediyelerinde seçim yapılmayabileceğini söylemesi ve bunu bir “beka” meselesi olarak ortaya koyması hâlâ hafızalardadır. Tek adam iktidarı ve onun Cumhur İttifakının her sıkıştığında “terörizmle savaş”, “milli seferberlik”, “milli güvenlik”, “milletin bekası” vb. gibi söylemleri her türlü demokratik hakkı askıya almak ve baskı politikalarına dayanak yapmak için kullandığını biliyoruz.

Böylesi bir siyasi tabloda Kobanê davası, Erdoğan ve onun tek adam iktidarı için oldukça işlevsel bir araç olarak öne çıkıyor.

Öncelikle Erdoğan, Kobanê olaylarının başından bugüne özellikle Yasin Börü figürünü öne çıkararak bu olayları HDP ve Demirtaş’ı terörizm ve katillikle suçlamanın aracı haline getirmeye çalışıyor. Oysa Erdoğan bilinçli olarak Hizbullah’ın yasal partisi olarak kurulan Hüda-Par’ın üyesi olan Yasin Börü figürünü öne çıkartsa da Kobanê olayları sürecinde öldürülen 37 insanın büyük bölümü iktidarın IŞİD’e verdiği desteği protesto ederken kolluk güçleri ve Hizbullahçılar tarafından katledilen Kürt yurtseverleriydi.

İktidarın kendi politikalarının (Suriye’ye müdahale ve Suriye Kürtlerinin kazanımlarını yok etmek için IŞİD’i destekleme) neden olduğu olaylar ve devletin kolluk güçlerinin belirleyici rol oynadığı ölümler konusunda HDP’yi hedef yapması, Nazilerin Reichstag binasının kundaklanmasını komünistlerin üzerine yıkmak istemeleriyle benzerlik taşıyor.

2014’te yaşanan olaylarla ilgili davanın gündeme getiriliş biçimi ve zamanı da bu davanın iktidarın siyasi hedeflerine bağlanmış siyasi bir dava olduğu gerçeğini bütün açıklığı ile ortaya koyuyor.

Bilindiği gibi bu iddianame, Ankara Cumhuriyet Başsavcısıının sarayda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin hemen ardından ve iktidarın fiili ortağı Bahçeli’nin “HDP’nin kapısına kilit vurulması” açıklamasını yaptığı bir zamanda hazırlanmıştı.

Bu nedenle Kobanê davasının faşist bir rejim inşasına yönelen iktidarın yukarıda dikkat çekilen iki uçlu politikasının ihtiyaçlarına göre gündeme getirildiğini söyleyebiliriz.

İktidarın hedeflerini seçim ve sandık üzerinden gerçekleştirmesi bakımından Kobanê davası; yeri ve zamanı geldiğinde HDP’yi siyasi denklemin dışına itmek, burjuva muhalefeti “terörizmle iş birliği” suçlaması üzerinden sıkıştırıp bölmek ve yine kopuş halindeki kitleleri milliyetçilik ve şovenizm üzerinden yedeklemek bakımından kullanışlı bir araç olarak görülüyor.

Öte yandan bu dava aynı zamanda Kürt sorunu üzerinden gerilimin tırmandırılması ve koşullara bağlı olarak her türlü yasal/demokratik hakkın askıya alınması için de yedekte tutuluyor.

Sonuç olarak, ortadaki tablo Erdoğan ve onun tek adam yönetiminin neden faşist rejim inşası sürecinde Kobanê davasını kendi Reichstag yangını haline getirmeye çalıştığını açıklıyor. Fakat bu tablo aynı zamanda bütün demokrasi güçleri tarafından savunulduğu oranda bu davanın faşist rejim inşasına karşı demokrasi mücadelesinin bir dayanağı haline gelebileceğini/getirilebileceğini de gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa