Siyaset toplumsal aklın yansımasıdır
Fotoğraf: MA
Anlaşılan siyasi iktidar çıraklık döneminden ustalık dönemine geçişte iltimasla belge almış olmalı ki, bugün kendini usta olarak niteleyen tek adam yönetiminde devlet iflas etmiş, denetimsiz şekilde meçhul sona sürüklenmektedir. Böylesi çöküş fark edilmiş olacak ki, bir yandan Avrupa, diğer yandan ABD, öte yandan Çin ve hemen tüm devletler ya da topluluklar üzerimize üşüşmeye başladılar. Ve ne hazindir ki, artık dış müdahalelere karşı ne ciddi bir ses duyulmakta ne de güçlü bir soluk hissedilmektedir. Yaşananlar dibe doğru tedrici çöküştür.
Bir toplum ki, siyaset uğruna kutsal inancıyla uğraşanları sırtında taşımaktan vicdanına karşı hicap duymamaktadır; kendisini açlığa sürükleyenlere verdiği oydan dolayı pişmanlık hissi taşımamaktadır ve ölüm pahasına işe koşarken de nedamet getirmeden sorumluları makamında tutup, sırtında taşımaktadır. Bir toplum ki, siyasetin oyuncağı haline getirdiği din tacirliğini görmemekte; sadaka ile yürütülen süreci teslimiyet olarak algılamamakta; sermaye çıkarına uygulanan çalışma baskısının köleleştirme olduğunu düşünmemektedir ve tüm bu süreleri atlayarak yükleri sırtında taşımaya devam etmektedir. Emekçi dostlarımız bu kabus ortamında 1 Mayıs gününün nasıl idrak edilmesi gerektiğini düşünür, herhalde! Aksi halde, böylesi gaflet ve kör karanlık hem ülkeyi, hem de siyasi erki büyük bir açmaza ve tehlikeye sürükler. İdrak edelim ki, bir topluma hakim siyasi akıl toplumsal bilincin yansımasıdır!
Belki de bu körlüğümüze ve cehaletimize insaf eden sosyal ve doğa olayları altın tepsi içinde sunduğu ikazlarla bizleri içine düştüğümüz uykudan uyandıracak ve mücadele gücümüzün ayağa kalkmasına destek verecektir. Enflasyon, işsizlik, siyasilerin akıl almaz savurganlığı ve aklıselimle açıklayamadığımız bir dizi olay artık mantığımıza ve idrakimize değil, doğrudan gözümüze batarcasına karşımıza dikilmiş durmakta ve her geçen gün daha da büyümektedir. Resmi kurumlar her ne kadar enflasyonu ve işsizliği düşük göstermeye çalışsa da artık bizzat yaşananlardan olan bitenler net olark görülmekte ve işin vahameti anlaşılmaktadır. Keşke günümüzde somutlaşan olayları soyut mantıksal muhakeme ve öngörü ile algılayabilseydik de, ülkeyi de isyasi kadroyu da bugünkü vahim duruma gelmeden kurtarabilseydik.
Pandemi olayı ise başka bir fecaattir. Siyasi kadro ilgili makamlarla ilişki kurup, salgını nasıl yöneteceğini akılcı planlama ile yürütseydi bugünkü feci durumla karşılaşmıyor olabilirdik. Oysa siyasi kadronun ilgili mercilerle ilişki kurmasını bir tarafa bırakalım, Türk Tabipleri Birliğini ateşe vermedikleri kaldı! Akıl almaz cehalet sergilemesi şeklinde yapılan parti kongreleri, İngiltere’nin en büyük siyasi liderinin cenaze töreni dahi pandemi kurallarına uygun yapılırken, Türkiye’de hiçbir kurala uyulmadan yapılan cenaze törenleri ne ölene ne de diriye saygıdır, sadece kaba güç gösterisi ve derin bir dağılma endişesinin zorladığı yapay güçlülük şovundan başka bir şey değildir. Bu programlar yönetimdeki siyasi kadronun emri ve iradesi dahilinde yapılıyor olduğuna göre, iktidar partisi yaşanan ölümler ve ağır sağlık sorunlarından birinci derecede sorumludur. Halkın sağlığı pahasına partiye oy devşirme dahi siyasi etiksiz davranıştır, toplu cenazeler de halka karşı saygısız davranıştır. Kutsal inanç da teamüller de zaruretler ve felaketler karşısında esnetilemez değildir. Peki, o zaman tüm böylesi davranışları neye yorabiliriz? Kör cehalettir ki, açlık, hastalık, hatta yaşam pahasına bir siyasi kadroya tapınma!
Hiçbir sosyal olgu içeriden net olarak algılanamaz ve anlaşılamaz. O nedenle, halkımız pandemi dolayısıyla yaşananları olağan karşılayabilir, hatta ekonomide yaşananları da pandemi örtüsü altında meşru görebilir. Peki, halkımız şimdilik hiçbir hukuksal anlam ifade etmeyen ABD Başkanının soykırım söyleminin zamanlamasını dahi algılayamadı mı?
Tek adam sistemi tüm Türkiye kamu ve sosyal kurumlarıyla çökmekte değil, çökmüştür. Parlamenter sistemle birlikte çöken hukuk, sağlık, eğitim ve sair kurumların yanında, 128 milyar dolar üzerindeki kuşkular, ticaret bakanının icraatı, yazılı metinde bulunmadığı halde pandemiyi vesile edip alkol satışının yasaklanması artık tüm vidaların gevşediğini göstermektedir. Bu saatten sonra “Vakit geç olmadan” gibi söylemlere de yer yoktur, çünkü o kademe aşılmıştır. Türkiye’nin uluslararası ligde gerilere düşmesini salt parti işi olarak göremeyiz, çünkü parti gider, ama millet bu yükün altında kalıcıdır. Türkiye’ye ne saldıran var, ne de ülkenin başarılarını kıskanan; Türkiye’yi içeriden kemiren ve çökertenler vardır. İnsan psikolojisinde iç duygu ya da nefretler karşısından geliyor şeklinde algılandığı gibi, anlaşılan toplum psikolojisinde de iç saldırılar dış dünyaya yansıtılmaktadır.
Siyasetin toplumsal akılla özdeşleştiği bu tuluata daha bir müddet devam edilecek gibi gözükmektedir, kim bilir daha ne zamana kadar!
Tüm emekçi dostlara ve halkımıza daha refah ve kutlu 1 Mayıslar!
- 2025 acaba nasıl geçecek? 18 Ocak 2025 05:30
- Ekonomik kriz çevrimleri ve emek 12 Ocak 2025 04:51
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46