01 Mayıs 2021 23:35

Haşmetli yasaklar seçkisi

alkollerin olduğu bar

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Çingenelerin yola çıkıp fesat ve şenaat işledikleri düşünülmüş. Ne fena. Ata binmeleri yasaklanmış, 1595 yılı hey gidi. Önce İstanbul il sınırları içinde sınırlı kalmış olsa da zamanla bütün Rumeli’ye yayılmış bu yasak. Kötülükten kendini ve insanlarını korumak isteyen saray yönetimi, bu fesat işlerine de el atmış ve ata binmelerini yasaklamış çingenelerin, lüzum görmeleri halinde eşeğe ya da arabaya binmelerine izin vermiş ancak… Buna muhalif hareket edecek kimse olursa da siyaset edileceği ilan edilmiş. Ata bindin kelle gitti.

***

Düşün ki başka insanların içinde ve hamamdasın. Terlik ve peştamal, hamam tası, sabun, lif falan filan işte daha başka ne olacak. Devletimiz Müslüman olanla olmayanı hamamda ayırt etmek istemiş, olanla olmayan aynı hamamı kullanıp gusl edeceğine göre, bunları ayırt edilmesinde fayda görmüş. Müslüman olmayanlar hamamda nalın giymekten men edilmiş. İyi ama bir Müslüman kişi de hamamda nalın giymek istemeyebilir, nasıl olacak? Üst akıl o zaman da işin içine girmiş ve Müslüman olmayanlara verilecek peştamale bir demir halka takılması müsanip görülmüş. 18. yüzyıl başlarında III. Ahmet döneminin tanınmış veziri Kalaylıkoz Ahmet Paşa hamamda nalın ve halka ile sınırlı kalmayı yeterli görmemiş ve Müslüman olmayanların peştamaline bir de çıngırak bağlatmıştır.

Bu mevzuyu geçerken bir mim koyalım va Patrona Halil isyanından sonra İstanbul’daki hamamlarda tellaklıktan ayrıldıktan ya da öldükten sonra 1918 yılına kadar işe Arnavut tellak alınmamıştır. Tellak olarak çalışan Arnavutların da kayıt defterinde adlarının altına kırmızı mürekkeple “Arnavuddur” diye şerh düşülmüştür.

***

Tanıdık bir yasak var sırada. Bu yasakların başını her zaman İstanbul çekiyor. Sarayı rahatsız eden her şey için bir yasak getiriliyor, dedikonun önünü kesmek, anarşiyi önlemek, kopuk takımının kötülüklerinden halkı korumak, zinayı engellemek ve daha ne bileyim say sayabildiğin kadar. Buna ayak takımının huzursuzluğunu ve isyanını da ekleyince yasaklamayıp ne yapacaksın.

Yatsı ezanından sonra sokağa fenersiz çıkmak yasaklanmıştır efendim. IV. Murad zamanında yürürlükte olan bu yasağa uymadığı düşünülen yaklaşık on bin insanın kellesinden sorumlu değildir kimse. Avam böyle korkutulmuş, karanlığa hapsedilerek ev içlerinden çıkmaması, çıkacak olursa da fenere yapışması tembihlenmiştir.

Hocapaşa camii imamının oğlu yatsı namazından sonra camiyi kapatıp az ilerideki evine doğru giderken civarda dolaşan Sultan Murad’a rastlamış. Genç adamın yolunu kesen Sultan “Sen benim yasağımı işitmedin mi?” diye paylamış genci… Durumu anlatmayı, şuracıktaki evine gitmeye çalıştığını, camiden çıktığını söyleyecek olmuş imamın oğlu ama nafile. Kelle gitti. Çünkü fener yok. Yeşil kaftanıyla bir genç adam, kelle bir yanda beden bir yanda sokak ortasında. Haydi yeniçeriler ve sipahiler haydi titreyip kendinize gelin.

***

Zamanın o yakasında kadınlara mesire yasağı getirilmiş, “açık saçık giyinme yasağı” getirilmiş, kadınların erkeklerle aynı kayığa binmeleri yasaklanmış vs. ama “kaymakçı dükkânına” girme diye bir yasak var ki, konu edilmeye değer.

Bildiğiniz gibi Eyüp bir zamanlar kaymağıyla meşhur bir semtimizdi, hal böyle olunca kaymakçılarıyla da meşhur olması anlaşılabilir. 16. yüzyılda türbe ziyareti adı altında Eyüp’ü ziyaret eden bazı kadınların, kaymakçı dükkânlarından birine gelip önceden anlaştıkları adamlarla uygunsuz ilişkiye girmek için buluştukları ihbar edildi. Eyüp kadısına 1573 yılında gönderilen bir fermanla buyruldu ki: “… kadınlar kaymakçı dükkânına gitmeyecektir, gelen kadınların dükkâna alınmamasını dükkân sahiplerine şiddetle tembih et, tembihini dinlemeyen ve dükkânına kadın müşteri alan dükkân sahibini muhkem cezalandır.” Kimbilir ne kadar sürdü bu yasak…

***

Zam geldi demek yerine fiyat ayarlaması yapıldı gibi bir şey değil midir, kahvede “siyasetten bahsetmek” yerine “devlet sohbeti” yapılıyor olması. Alemdar Mustafa Paşa, taht kavgalarının en gözde veziri, yeniçeriye diz çöktüren adam. Kahvelerde “devlet sohbeti”ni de yasaklamış, buna göre muhtelif cezalar uygun görmüştür. Sürmüştür bu yasak. Sürecektir. “Devlet sohbeti yasağının pek insafsız ve kanlı bir şekil aldığı zaman ise, II. Mahmud’un mutemedi ve gözdesi meşhur Halet Efendi’nin ikbal devridir. O devirde hükümetin siyasetini tenkit şöyle dursun, Halet Efendi ile yâranının hakkında küçük bir söz söylemek, hatta imada bulunmak, hatta isimlerini ağıza almak, en hafifinden sürgün edilemek için kafiydi”. Durum bu olunca idamları okurun hayal gücüne bırakmak en iyisi.

***

1821 yılında çıkmış ama düşünüldüğü gibi hayata geçirilemeyen bir başka yasak da israf yasağıdır. Saray eşrafı fiyakalı hayatı o kadar abartıp aralarında yarışı o kadar büyüttüler ki, iş çığrında çıktı. Lüks ve israf dillere destan oldu. Yemek masalarındaki onlarca çeşit, masanın etrafındaki yüzlerce dalkavuk, ustanın mahareti, adı duyulmamış bitkilerden yapılmış şerbetler… Halet Efendi iftar verdiğinde konağın içinde yer bulunmaz bahçeye de masalar konulurdu… Halk ne yapsın? Bunu konuşmak bile yasak ama fısıltı dolaşır dilden dile. Huzursuzluk çoğalır… Onun da kolayı var. Eline yapışacak değil ya, israfı önlemek için bir ferman çıkarılır. Haa, bunun sarayı bağladığını sanmayın, halka israfı yasaklayan bir fermandır bu. Beş türden yedi türe kadar yemek pişirilebilir evlerde artık, yedi türden fazla yemek pişirmek yasaktır.

***

Açıkçası dikiş tutmayan alkollü içki yasağına dair bir şeyler yazmak için okumalar yapmaya çalışıyordum. Bir kısmını bildiğim bir kısmını ilk defa okuduğum bu yasaklara tanık olunca şimdiki zamanı anlamak için yardımcı olacağını düşündüğüm silsileyi güncellemek istedim. Bütün bunlar elbette benim maharetim değil, Reşat Ekren Koçu’nun, Haşmetli Yosmalar/ Osmanlı Tarihinde Yasaklar kitabından aldım tümünü, alıntılar hariç değil. Oraya bakarsanız daha neler var neler…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa