20’li yaşlarımızı neden bu kadar hevesle paylaştık?
Fotoğraf: Pixabay
Sosyal medya kullananlar aşina “challenge”lara. İngilizce bir kelime olan challenge, Türkçeye “Meydan okuma” olarak çevriliyor. Challenge akımında bir etiketle fotoğraf veya video paylaşılıyor, başkaları da o etiketle paylaşımlara davet ediliyor ve kar topu gibi büyüyor mevzu. Son günlerin en popüler meydan okuması ise #20liyaşlarchallenge. Üniversite kampüslerinden, arkadaşlarla güle eğlene yemek yenen masalara… Yüzlerde koca bir gülümsemeyle şakalaşan iş arkadaşlarından, kalabalık eylemlerin halaylarına… Öğrencilik çağının üniformalı hallerinden, siyah beyaz düğün hatıralarına… Objektife doğrulmuş gözlerin pırıl pırıl parladığı vesikalıklardan, ufuklara bakan hülyalı anlık karelere… Aile fotoğraflarından, özlenenlerle birlikte çekilmiş fotoğraflara… Her yerden, farklı zamanlardan, farklı kuşaklardan insanların “Biz de 20 yaşındaydık” diyerek paylaştıkları fotoğraflar telefon, bilgisayar ekranlarından önümüze düştükçe yüzümüzde ince bir gülüş belirdi, duygulandık, parmaklar hemen beğen tuşlarına dokundu, yorumlarda anılar, eskiyi yad eden cümleler, “Ne günlerdi…” sözleri doldu taştı.
Peki neden 20’li yaşların fotoğraflarını, anılarını paylaşmaya bu kadar gönülden, bu kadar içten katıldı yüz binlerce kişi? Neydi bu işin hikmeti?
Hatırlamak, bir anın ruhunu çağırmak gibi… Eski fotoğraflar sanki bugünün zalimliğinin, kıyıcılığının çok uzağında merhametli bir “güzel anılar” sandığı, bugünün zorlu, zalim, adaletsiz, mutsuzluk dayatan gündemini kenara itip, mutlu, neşeli, kalabalık, heyecanlı olduğumuz güzel günleri ‘an’a teyellemek gibi. Bir nevi bugünle hesaplaşma imkanı...
Kıyımlarla, ölümlerle, her gün bizimle dalga geçiliyormuş hissiyle dolup taştığımız gece yarısı kararlarıyla, hayatımızın orta yerine çöreklenen bir avuç yiyicinin yarattığı yıkımla dolu olmasının yanı sıra mücadele ve dayanışma olanaklarının da son derece dar hale geldiği siyasi atmosfer umutsuz, mutsuz, kaygılı, bezgin, yorgun bir toplum yarattı. Geçmişin nostaljisi, gelecek kaygısının merhemi niyetine bugünlerde daha bir revaçta. Şimdiki zamanı doğru düzgün yaşayamayan, gelecekten de medet umamayan bir araftayken, kafalar hep geriye çevriliyor. Geleceğin belirsizliğine karşılık nostaljinin sunduğu “aidiyet” duygusunun, “yuva” hissinin yanı sıra, bu challenge’da göze çarpan bir şey daha vardı; kişisel olanda aslında hep bir “kolektif bellek”in, kolektif ihtiyacın iz düşümleri … Davis’in* deyimiyle, “Nostalji, sadece bir süre için, o da endişe verici bir an için geçici barınak sunan geçmişi tüketmeye yarar, ama nihayetinde bunu kaçınılmaz bir gelecek fikri için yapar.” 20’li yaşların fotoğraflarının akın akın paylaşılmasında nasıl bir gelecek istediğimizin de yansımaları var. Taze, umutlu, cüretkar, neşeli, kalabalık, diri… Yaşamın kendisiyle ve yaşama hevesiyle dolu…
Çünkü bal gibi biliyoruz “yaşama”nın ne demek olduğunu, bal gibi biliyoruz bugün sürdürdüğümüz hayatın “yaşamak” olmadığını. İnsanların kendilerini yaşam dolu, heves dolu, enerji ve cesaret dolu hissettiği o en güzel çağları hatırladığı, “güzel” anların ruhunu bugüne çağırdığı bir meydan okuma bu… Silkinmeye ve yaşamak denilen o müthiş bahtiyarlığın iplerini elimize almaya ihtiyacın, alttan alta biriken “yeter be”nin yansıması gibi.
Bugün çekildiğimiz fotoğrafların hiçbiri biz değiliz sanki, olmak istediğimiz yerde, olmak istediğimiz koşullarda değiliz. Yaşamak istediğimiz hayat bu değil… Yirmilerimizde de öyleydi büyük ihtimalle. Yirmili yaşlarımızı paylaşmamız o günün somut koşullarına, o günlerin memleket hallerine geri dönme isteğinden değil. Sürekli bir biçimde ve vahşice varlığımıza, varoluşumuza saldırılan bugünlerde önümüzde uzanan ve değiştirebileceğimiz koca bir hayat olduğunu görmenin, değişim umudu ve yenilenme vaadinin nişanesi gibi yirmili yaşlar fotoğrafları…
Gazetemizin Dış Haberler Editörü Elif Görgü yazdı, Kolombiya’da 28 Nisan’da başlayan ve vergi reformunun geri çekilmesini isteyen protestoların ilk gününde “Neşemizi çaldılar” diye bir döviz, bir yürüyüş kolunun en önünde de “Bizi öldürüyorlar” pankartı varmış. Protestoları önlemek için pandemi bahanesiyle protesto yasağı konulmasına, ağır bir polis şiddeti yaşanmasına rağmen yüz binlerin katıldığı eylemler sayesinde reform paketi geri çekildi, görüntülerden anlaşılıyor ki neşe de geri gelmiş... Sokağa çıkan çoğunluğu gençlerden oluşan yüz binler tüm neoliberal planlardan vazgeçilmesini isteyerek eylemlerine devam ederken ‘an’a yansıyan; birbirini kollayan, öfkesini paylaşan, eylem alanında resitaller konserler veren, neşeyle dans eden, gözleri parlayan, birbirine dokunan, korkmayan, korkmamayı hatırlayan bir coşkunluk… Özlediğimiz, ihtiyaç duyduklarımız, eski fotoğraflarda bulup paylaştıklarımız yani… Bize bugünü yaşamak, geleceğe inanmak için gereken somutluk bu.
20’li yaşların fotoğraflarıyla kolektif olarak hatırladığımız şey çok güzel. Ama henüz en güzel fotoğrafımızı çekilmedik…
* Davis, F. (1979). Yearning for yesterday: A sociology of nostalgia. New York: Free Press
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52