Kan duşu düşleyen Peker, yeni mi ‘suç örgütü üyesi’ oldu?!
Ekran görüntüsü Sedat Peker'in Youtube videosundan alınmıştır
2015’te Rize’de düzenlediği mitingde, “Oluk oluk kanlarını akıtacağız, kanlarıyla duş alacağız...” diye tehdit ediyordu Barış Bildirisi’ne imza atan akademisyenleri. İktidarı desteklemek için vazifeli saymıştı kendisini. Özel koruma polisleri bile vardı. O Sedat Peker, bir süre önce ‘organize suç örgütü yöneticisi ve üyesi’ olmak sıfatıyla operasyon haberlerinin konusu oldu. Tüyoyu alıp öncesinden ayrılmıştı ama ülkeden. ‘Bir süre uzaklaş, sonra davetle döneceksin’ denilmiş kendisine. Şimdi firar ve mağdur edildiğine, haksızlığa uğradığına dair yayınladığı videolarda ifşa ettikleriyle gündemde. Hesaplaşıyor kendince. ‘Bin operasyoncu’ denilen Ağar’ı hedef alıyor ve havuz medyasının ‘Pelikancılar’ını da kendisine yönelik operasyonun ortağı olarak sorumlu tutuyor.
***
“Teröre Lanet” mitingi yapıp muhaliflere tehditler savururken önü açılan, ‘vatan millet sevdalısı, Türk milliyetçisi’ sayılan Peker, ne değişti de ‘suç örgütü lideri’ muamelesi görür oldu? Peker, aynı Peker. Memleketin solcuları, demokratları onun ‘derin devlet’ denilen ‘özel’ seksiyonlarla ilişkisi olan mafyatik bir suç örgütü üyesi olduğunu hep söylerlerdi oysa. Yeni mi farkına varıldı? Bilinmiyor muydu? Buna inanmamız isteniyor şimdi. Değişen Peker değil. Açıklamalarından anlıyoruz ki, değişen şey, iktidarın eteklerinde oluşturulmuş akçeli ağlardan dışlanması, tasfiye edilmesidir.
Bu işler böyledir! İktidar dediğimiz yekpare bir blok değil. Siyasal, ekonomik, nizami, gayrinizami boyutları ve bileşenleri olan, içinde her daim çelişki, rekabet ve gerilim de barındıran bir ‘bütünlük’. Kendi içerisinde sert mücadelelere sahne olabiliyor. Hem iktidarın çözülme alametleri vermesi ve hem de aynı ‘gayri nizami’ ekonomiden pay kapma rekabeti birilerinin tasfiyesini, birilerinin daha da palazlanmasını dayatıyor. Yasa böyle işliyor.
***
Peker, Ergenekon davasından içeri alınmadan önce AKP’ye muhalifti. O dönem ‘ulusalcı’ olarak tanımlanan çevrelerle içiçeydi. Devletin ‘derinlikleriyle’ ilişkileri de AKP’yle başlamamıştı. 90’larda daha 20’li yaşlarında ‘Veli (Küçük) Abi’siyle, ‘Korkut (Eken) Abi’siyle hukukları vardı. Ergenekon tutukluluğu bittikten sonra, ‘cürümlerinin’ bir kısmı gibi o da iktidarın yanında yer aldı. Maharetleri ve ilişkileriyle elbette. Muhalif kanlarından duş almaya yemin içerken, ödüllü ve muteber bir iş adamı sayılıyordu artık aynı zamanda!
Şimdi görüyoruz ki onun için deniz bitmiş. Üstü çizilmiş. Ağdan tasfiye edilmiş ve o da ifşa ederek karşı durmaya, ‘ikna’ ya da pazarlık etmeye çalışıyor. Sonuç alır mı? Çok zor. Kurtlar sofrasında pasta bölüşümünde paydaşlık, kardeşlik, ortaklık geçicidir. Aslolan tekeldir. Her tasfiye, aynı zamanda bir tekelleşmeyi de yansıtır.
Bahsi geçen ‘gayrinizami ekonomi’nin bir kesitini Peker de dillendiriyor zaten. Milyar dolarlık Bodrum Yalıkavak Marina’dan bahsediyor ve Ağar’ın Azeri milyarder Mansimov’un “mallarına çöktüğünü” belirtiyor. Arkadaşımız Bahadır Özgür’ün konuya dair yazısı, bu suç ekonomisinin boyutları ve ‘tekniği’ hakkında epeyce ayrıntı içeriyor.
Eski mafyatik rezerv ve usullerle kıyaslandığında, nasıl başdöndürücü boyutlara ulaşıldığı ve nasıl ‘rafine’ yöntemlerle bu işlerin kotarıldığı görülebiliyor. Rakamlar, teknikler dudak uçuklatan cinsten. Şaşırmamak elde değil. İnsanın, nerde o eski mafyalar diyesi geliyor adeta!
Olup biten karşısında Peker’in açıklamaları, bataklığa atılanın, kendisini batağa itenin bacağından tutup onu da çekme çabasından başka bir şey değil. Açıklamalarının suç duyurusu niteliği taşıdığı açık ama böyle bir muamele görür mü? Pek mümkün görünmüyor. Her devrin adamı ve ‘derin devletin başı’ olarak tanımladığı Mehmet Ağar gibi ‘devlet geleneğinden gelen’ dört başı mamur bir figürün karşısında, kaybetmişin dramını yaşıyor Sedat Peker. Kendisine atfettiği hamasi nitelikler ne olursa olsun, yenik takımın oyuncusunun “önümüzdeki maçlara bakacağız” ezberi bekliyor onu.
***
Peki, yenileni yeneniyle bütün bu unsurlar birbirlerini nasıl buluyorlar? Sedat Peker, daha yirmili yaşlarda nasıl oluyor da anlı şanlı polis şefleriyle, paşalarla, istihbaratçılarla teşviki mesailerde bulunabiliyor? Bu türün üstad saydığı Çatlı da öyle değil miydi mesela? 7 TİP’li öğrencinin boğazlanarak katledilmesinin organizatörüydü. Aranan bir kanun kaçağı olmasına karşın, Ağar’la ilişkileri Susurluk dönemi nasıl da ortalığa saçılmıştı. Bölgede görevli olduğu dönem, Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirmesiyle meşhur Korgeneral Hasan Kundakçı’yla aynı sofrada fotoğrafı da çıkmıştı Çatlı’nın. 1992 tarihli bir MGK dökümanında “bölücü örgüt”e karşı oluşturulacak ‘özel’ organizasyonda görev alacak isimler arasında Çatlı’nın adı da geçiyordu. İsmet Berkan, söz konusu dökümanı bizzat gördüğünü yazmıştı. Öncesi bir yana, 12 Eylül’e giden süreçten bu yana özellikle Ülkücü tandanslı bazı unsurların ‘ayrıcalığı’ bu gayrinizami çarkın içinde yer almışlıklarıyla ilgiliydi. Özel Harp’çi tedrisattan geçmiş olanlara dair bir ‘ayrıcalık’ yani. Döneme, koşullara göre bu ayrıcalığı tepe tepe kullandılar, mafyatik ilişkiler ile milliyetçi devlet seviciliğinin sentezini oynadılar. Nemalanıp mamalandılar.
Şimdi Peker, bu yenilmiş haliyle bile bir mahalleden diğerine geçer gibi ülke değişebiliyor. Ancak emniyetin bilgisi dahilinde olan şeyler anlatıyor ve kendisine bilgi akışının devam ettiğini söylüyor. Ki görünen de bu zaten.
“Ben derin devlet denilenin içinde, ortasında yer aldım. Ne derini?’ diye de itiraz ediyor. Doğru söylüyor. Ortada derinlik falan da yok aslında. Çatlı da Peker de ‘derinde’ falan değildi. Yüzeydeki devletti onları ‘görünmez’ kılan. Bütün mafyatik örgütlenmelerin gücü şu ya da bu ölçekte edindikleri ‘resmî’ ilişkilerdir. Peker de dahil, o ilişkilerin kaynağı şu ya da bu şekilde temas etmiş oldukları özel harpçi ağlardır. O ağlardan sökülüp atılan Peker, şimdi sudan çıkmış balıktır en fazla. Bir süre çırpınır, nefes almaya çalışır ve film malum sonla biter. Ondan geriye, ifşa edilen melanet zinciri ve tıka basa dolu olduğunu anladığımız pislik kuyusu kalır.
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16