Bir çizgi film bize kaç şey anlatır?

Ekran görüntüsü @Akparti'nin Twitter'da yayımladığı videodan alınmıştır
Siyaset iletişimi oldukça bütünleşik bir alan, ancak kitle iletişim araçlarının doğru kullanımı omurgasının en önemli parçalarından biri.
Siyaset Bilimci Monica Charlot, “Seçmen avı seçimler kadar eskidir, değişen şey tekniktir” der. Seçmen avına çıkan bir iktidar partisi kendini anlatmak yerine kampanyasını muhalefeti yermek üzerine kurmuşsa artık savunacağı hattı kalmamış demektir.
Otoriter her rejim önce medya araçlarını ele geçirir. Ancak aynılaşan medya, siyaset iletişiminin etkileşim yaratma kısmını es geçip sadece iktidarın beyanlarını yayımlamaya başlayınca güvenilirliği halk nezdinde de kalmıyor. Zira günlük hayattan kopuk bir gündemi ekrana taşıyor.
Satın alamadığı mecralarda ise topa hakim olamıyor. Tekniğini geliştiremiyor çünkü bilgiye saygı duymuyor, biat etmeyenin bilgisine güvenmiyor. Selahattin Demirtaş “Krala yaslanan düşer” demişti. Krala yaslananlar düştü, kral iletişimde sırtını yaslayacak kimseyi bulamıyor.
Siyaset iletişiminde en önemli konu “analyse du terrain” yani alan çözümlemesi.
Hedef kitle kimler, seçmen günlük hayatında ne yaşıyor?
Bu film kimi hedef alıyor, neyi anlatmayı amaçlıyor, seçmenin günlük hayatında nereye dokunuyor?
Tam kapanmada derin yoksulluk yadsınamaz hale gelmiş, pandemi her evi vurmuş, insanlar cenazelerinde yan yana olmaktan bile menedilmiş, dağdaki çobandan sokaktaki evsize kadar vicdansız cezalar kesilmiş, iktidar duyuruyor: Yarını bekleyin!
Daha önce bekleyin demişler; beklemişiz; “Uzaya gidiyoruz”, beklemişiz; İnsan Hakları Eylem Planı açıklamışlar, şimdi bekle diyorlar ve çıka çıka bir çizgi film çıkıyor.
Çizgi film “128 milyar dolar nerede?” çıkışını eleştiriyor.
Oysa propaganda zaten “papağan iksiri” içmektir.
Dolayısıyla bu hafta yaptıkları Mısır açıklamasına herkesin “Ne oldu Rabia?” diye sormasının altında da yıllarca Rabia Hareketini her fırsatta tekrarlamalarının rolü var.
Jean-Marie Domenach, propagandayı şu başlıklarda inceler:
a-Basitleştirme ve tek düşman kuralı: Propaganda konuyu basitleştirmeli. Dost ya da düşman hedefi belirlerken bunları bir çatıda birleştirebilmeli.
Bir mantık çizgisinde ve ikna edici olmalı. Örneğin HDPKKCHPDHKPCFETÖ şeklinde bir birleştirme işe yaramayacaktır.
b- Kabaca, genel ifadelerle anlatma kuralı: İcraatlarınızı detaylı anlatmak isterseniz parti programına yazabilirsiniz ya da ağlayarak günlüğünüze. Ancak ana söylem en kaba ve yakın haliyle ifade etmelidir.
Örneğin: 128 milyar dolar nerede?
Kampanya çatı söyleminde bu tutara nasıl ulaşıldığı, nerelerde paranın buharlaştığının tahmin edildiğine dair uzman görüşleri vs. yer almaz, almamalı.
c- Tekrar kuralı: Ticari pazarlamada da aynı şey geçerlidir, genelde bir reklam bandında ürünün en az 9 kere tekrar edilmesi tavsiye edilir. Ne ironidir ki çizgi filmde de bu sayıda tekrar edilmiş “128 Milyar Dolar Nerede?”
Tekrar esastır ve bunu en çok yapan da aslında bu iktidardır. Rabia, başörtülü bacılarımız, Kabataş, FETÖ (Cemaat kelimesinin bilinçli çıkarılması), kalkışma, darbe vs. vs.
d- Sevileni kullanma kuralı: Bir topluma tamamen yenilikçi herhangi bir düşünce ya da hareketi bir anda kabul ettirmek imkansızdır. Kabul gören genel anlayışa ekleyerek açılım yapmak gerekir. “O iş sizin bildiğiniz gibi değil” denmez. AKP Genel Başkanı kürsüden “Z Kuşağı Bilmez” diye başlayan bir konuşma yapmıştı. Bilmezsiniz kalıbı, iletişimin hiçbir yerinde kullanılmaz. Öte yandan sevilene yaslamak için önce sevileni tanımak gerekir. Eğer bu kampanyada kullanılmak istenen sosyal medyanın genç ve dinamik diliyse önce bunun araştırılması gerekirdi.
“128 milyar dolar nerede?” kampanyasının en çok tuttuğu mecrada sevilene saldıramazsınız.
e- Oy birliği ve bulaşma kuralı: İnsan toplumda yalnız başına yaşamaz ve gruptaki egemen düşüncenin etkisinde kalır. Herkesin berbat dediğine “bence iyi” demek zordur. Kamuoyunun genel kanaati bireysel kanaatinin ya da çıkarın önüne geçebilir. Çizgi film çıkar çıkmaz; absürt içerik, prodüksiyon kalitesi, ödenen bütçe eleştirileri karşısında AKP neferlerinin bile filmi savunamaması biraz da bundandır.
Etkin muhalefet soruyu ortaya atar, yanıtı vermek muktedirin vazifesidir.
Ortaklaştırılmış, tek bir yanıt verilemiyorsa sorunun hatalı olduğundan bahsedilemez. Yalan, soru kalıbında değil yanıtlarda olur.
Tek adamın otoritesi üzerine inşa edilen propagandada eğer figürü ortaya “Kızsa da dövse de eve ekmek getiren babamızdır” imajı ile çıkardıysanız, o figüre şaka yaptırmazsınız.
İnsanlar, liderlerin ne dediklerini unuturlar ama ne hissettirdiklerini unutmazlar.
Sevgi ve korku aynı kampanya içinde olmaz. İnsanlar lideri sevemiyorlarsa zaten korkuyu seçeceklerdir.
Şaka ve tehdit de aynı kampanyada yer almaz. Yurt içinden, yurt dışından binlerce tehdit yaratılıp korkuyla bir arada tutulmaya çalışılmış, hatta bizzat tehdit edilmiş, korku duygusu yıllarca sürekli tetiklenmiş seçmen kitlesini şakayla güldürmeye kalkamazsınız. Temel stratejiye ters.
Uzun süredir iktidarın iletişiminden bahsedilirken Goebbels örneği masaya yatırılıyor.
Siyaset iletişimi tarihi Antik Yunan’a kadar uzansa da 2. Dünya Savaşı en etkin kullanıldığı döneme denk geliyor.
Stalingrad örneği üzerinden anlatmayı denemek isterim propagandada iki farklı yaklaşımı.
Birleştirme ve tek düşman kuralı: Stalin için bu; dünyayı tehdit eden Hitler’dir. Sadece Hitler.
Hitler içinse Bolşevikler, Batı, Yahudiler, Çingeneler gibi uzayan bir listedir. Her Hitler karşıtı yeni bir başlık olarak eklenir.
Hitler “Führer”dir: yöneten. Alman devletini şahsiyeti ile özdeşleştirir: karar aldım, yaptım, anlaştım... Fiilleri birinci tekil şahısla çeker. Herkes onun emrindedir. Yani tek düşman kuralı için kendi kaftanını kendi biçmiştir.
Stalin kürsüye “Yoldaş Stalin” diyerek çağrılır, afişlerde böyle yer alır.
Tüm konuşmalarında Lenin’e referans verir. “Ben” kalıbına bastırmaz. Hitler’in, Stalin’i tek başına düşmanlaştırma şansı yoktur. Çünkü “yoldaş” sıfatı ile tüm Sovyet halkını ifade eder.
Stalin “barış” kodunu kullanır. Bu savaş Sovyetler için bir “meşru müdafaadır”.
Oysa Hitler’in zafer kodu savaştır.
Kitleleri hayatta kalmak için, barış için, meşru müdafaa kapsamında savaşmaya çağırmak ile devleti şahsıyla birleştirmiş tek bir lider için saldırıya çağırmak arasında büyük fark vardır.
Netice; gece cadıları, beyaz zambaklar, tüm halk direnir; Stalingrad düşmez.
Bir lidere, vasıfları, kişilik özellikleri dışında bir gömlek giydirirseniz sakil durur, kampanyada bir karşılığı olmaz, iletişim de sürdürülebilir olmaz.
Bir ideoloji değil de lider üzerine konumlanan partilerde bu gömlek tüm parti propagandası için geçerlidir.
Dolayısıyla AKP bu ülkeye şaka yollu iletişim yapmamalıdır. O kareli ceketleri, seyrekleştirilmiş bıyıkları kullandıkları sürece hiçbir kampanyalarında hedef kitlemiz gençler diyerek rap müzik, reggea, hiphop, rock müzik de çalmamalılar.
Medyanın ne kadar az sahibi varsa o kadar çok politik gücü vardır. Satın alınamamış mecralarda taktik geliştirmek için bilimsel yaklaşmak gerekir. Sosyal medya yönetimi, iletişim gibi sözel bir alanın dalı olmasına rağmen, arkasında güçlü bir algoritma, analitik bir yan vardır.
Attığınız taşın nasıl ve ne yöne büyüyeceğinin matematiksel hesabı, öngörüsü mümkündür.
Ve herkes bilir ki burada hiçbir şey sonsuza kadar yok olmaz.
Dolayısıyla içerik silmenin hiçbir mantıklı açıklaması yoktur. Duvarı yıkıp üzerine bir de briketleri kırmak olur ancak.
Öte yandan, iktidarın propagandasında, karalanan özne olarak yer bulan bir muhalefet, doğru ivmeyi yakalamış demektir.
Elindeki tüm imkanlara rağmen iktidar bir kampanya videosu bile yapamıyor, soruya her ağızdan tek ve düzgün yanıt veremiyorsa artık pek de muktedir değildir.
Kendi düşen ağlamaz, dayı-yenge, elti-görümce, yeğen-kuzen, baldız-bacanak her işe el atınca böyle oluyor sonu.
Ülkede muhalefet, birlikte soru sormayı, ofansa geçmeyi ve her karşı atakta defansa koşmak yerine pozisyonunu korumayı öğreniyor.
Soru sormak hesap sormanın ön koşulu.
Değil mi ki her sofraya oturduğumuzda adıyla sanıyla boş tabağımızdadır iktidar, değil mi ki yalnız cenazelerimizde nefesi ensemizdedir, çocukların kaçırdığı her derste, inen her kepenkte, olamadığımız aşıda, gidemediğimiz tatilde ve halka yakıştırılan “Turistin görecekleri” tanımındadır, yani artık siyaset her evde, her bir sakininin gündeminde, dilindedir; biz artık sadece seçmen değil siyasetin aktif bir bileşeniyiz.
Güldürmeyen şakalarda gülünecek yan arayacak değiliz.
Soru çok, hesap yüklü. İyi örgütlenirsek, yakındır, gerçekten güleceğiz.
Evrensel'i Takip Et