14 Mayıs 2021 00:42

İsrail’in Filistin’i işgalinde bugüne kadar kaç kişi öldü?

İsrail'in Filistin'e saldırısı sonrası yangın

Fotoğraf: Aa

Paylaş

Bundan tam 73 yıl önce, 14 Mayıs 1948’de, Tel Aviv’de toplanan Yahudi Ulusal Kongresinde siyonizmin kurucusu Theodor Hetzl’in portresini arkasına alan David Ben-Gurion İsrail devletinin kuruluşunu dünyaya ilan etti.

Dünyanın dört bir yanına dağılmış, zülüm görmüş, toplama kamplarında faşistler tarafından soykırımdan geçirilmiş Yahudilere bir yurt kurma, dönemin uluslararası aktörlerinin ortak politikasıydı. Nitekim, İngiltere’nin sömürgesi durumundaki Filistin toprakları üzerinde kurulan bu yeni devleti ABD aynı gün, SSCB de iki gün sonra tanımıştı.

Yurtlarına el konulan Filistinlilerin toprakları üzerinde kurulan bu yeni devletin bölgede yıllarca sürecek bir savaşa yol açacağı daha ilk günden belliydi. Önce Filistin halkının sonra bölge ülkelerinin rızası ve onayı alınmadan atılan bu adımın halklara bedeli ağır oldu.

Bu nedenle İsrail’in Filistin’i işgali, 20. yüzyıldan 21. yüzyıla devretmiş en önemli savaşlardan biri olmaya devam ediyor. Ne var ki; öncesi bir yana 1948’den bu yana kaç insanın öldürüldüğü, yurdundan sürüldüğüne dair kesin ve net bilgiler yok. Sadece tahminler var.

Örneğin Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsünün (Sipri) tuttuğu rakamlara göre 1948-97 yılları arasında tahminen 13 bin insan doğrudan çatışmalardan ötürü hayatını kaybetmiş. “War-memorial” adlı internet sitesinde yer alan verilere göre ise 1948-2017 yılları arasında toplam 17 bin 403 kişi öldürülmüş.

Sorunun büyüklüğü ortadayken rakamların düşüklüğü dikkat çekici. Bu nedenle belirtilen rakamların ne kadar gerçek olduğu da belirsiz. Örneğin sadece İsrail’in bağımsız devlet ilan edilmesinden sonra başlayan savaş sürecinde açık kaynaklara göre 5 bin 700-5 bin 800 İsrailli, 12 bin Arap hayatını kaybetmiş.

Peter Patzow’un “kriegsberichterstattung.com” adlı sitede yazdığına göre, 1987-2012 yılları arasında 8 bin 516 Filistinli İsrail tarafından öldürülürken, 400 İsrailli de intihar saldırılarında ölmüş. Bu demektir ki; 25 yıl içinde yaklaşık 9 bin insan hayatını kaybetmiş. Bu yıllar aynı zamanda Birinci ve İkinci İntifada’nın yaşandığı, İsrail-Filistin barışının Oslo’da imzalandığı döneme denk düşüyor.

Sonraki yıllarda da savaş ve çatışmalar aralıklı olarak devam etti. Sadece “Gazze Savaşı”nın yaşandığı 2014’te Filistin tarafından 2 bin 101, İsrail tarafından 67 kişi öldü.

Bütün bunlara rağmen elimizde net ya da herkesin kabullenebileceği ortak bir veri yok. Olmaması ya da yaygın şekilde bilinmemesi elbette bir tesadüf değil. Çünkü, son 73 yılda öldürülen insan sayısı bir taraftan İsrail devletinin barbarlığı, diğer taraftan savaşın bitirilmesi için adil bir çözümün gerektiğine dair düşüncenin geniş kitleler arasında yayılmasına yardımcı olabilir. Bugün her fırsatta İsrail’i koşulsuz savunma pozisyonuna geçen kesimler tablonun vahametini görüp kendilerine belki çekidüzen verebilirler.

Benzer bir durum sürgün konusunda da söz konusu. Örneğin birçok kaynak, İsrail devleti kurulduğunda 750 bin Yahudi’nin Arap ülkeleri tarafından İsrail’e, İsrail’in de 750 bin Filistinliyi sürgüne gönderdiği yazılıyor. “Gelen Yahudi kadar Filistinli sürgüne gönderildi” denilmek isteniyor. Halbuki, bugün 5 milyondan fazla Filistinli dışarıda, dünyanın dört bir yanına dağılmış halde sürgünde yaşıyor. Günümüzde Filistinlilerin sadece yüzde 38’i Filistin’de yaşıyor.

Son 73 yılda olanlar ve izlenen politikalar başta İsrail ve onu destekleyen emperyalist devletlerin savaşı bitirme niyetinde olmadığını gösteriyor. 1993’de imzalanan Oslo Anlaşması’nın da gelinen süreçte bir anlamının kalmadığı anlaşılıyor. İsrail ve ona destek veren ülkeler, 1948’den bu yana izledikleri politikayı değiştirmediği sürece, son günlerde olduğu gibi, kan akmaya devam edecek. Hem de 2012’de BM’deki oylamada 193 ülkenin 138’i Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıdığı halde. İsrail’in savaş politikalarına tam destek veren ülkelerin çoğu bağımsızlık kararına ya karşı çıkmış ya da çekimser kalmıştı.

Kanın durması için ise adil bir barış kaçınılmaz. Bu sadece mazlum Filistin halkının değil, aynı zamanda İsrail halkının, emekçilerinin de yararınadır. İsrail’in mevcut gerici, milliyetçi, militarist yönetiminden bunu beklemek hayalciliktir. İsrail’in içinden güçlü demokratik bir dönüşümün ortaya çıkmasına destek olma yerine, devletin her saldırısına itirazsız destek verenler en büyük zararı İsrail halkına, emekçilerine, demokratik güçlerine veriyorlar. Filistinli radikal dinci örgütler de bu seçeneğin güçlenmemesi için yıllardır ellerinden geleni yapıyorlar.

İsrail’in kuruluşundan bu yana yaşananlar, sorunun ancak her iki tarafta devrimcilerin, demokratların ve ilericilerin güçlenmesiyle çözülebileceğini bir kez daha gösteriyor. Çünkü, milliyetçi, şovenist, ırkçı, dinci kesimlerin farklı inançlardan halkların bir arada barış içinde yaşamasını öngören dünya görüşünden yoksunlar.

Savaşın 22. yüzyıla taşınmamasının asıl yolu her iki tarafta da demokrasi, barış ve adalet isteyenlerin güç kazanmasından geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa