19 Mayıs 2021 00:30

Şirketler köylüleri tehdit ediyor: Meğer devletin gücü kimin hizmetindeymiş?

İkizdere'ye sevk edilen jandarmalar

Fotoğraf: Gençağa Karafazlı

Paylaş

Gazetemizde birisi 16 Mayıs, öteki 17 Mayıs’ta, Özer Akdemir arkadaşımızın iki önemli haberi yayımlandı.Haberlerden ilki, ünü artık dünyada yayılmış olan Cengiz Holdingin Kaz Dağı’nda işletmek istediği altın-bakır madenine arazilerini vermek istemeyen köylülere gönderdiği “tehdit mektubu”yla ilgiliydi. Bu mektupta Cengiz Holding, Kaz Dağlı köylülere, “Gelin topraklarınızı bize satın yoksa Maden Kanunu uyarınca bakanlığa başvurup kamulaştırma isteyeceğiz” diyerek köylüleri açıkça tarlalarına kamulaştırma yoluyla el koymakla tehdit ediyordu.

İkinci haber ise, Cengiz Holdingden de ünlü Koç Holdinge ait Demir Export şirketi tarafından, Sivas’ın Kangal ilçesinin Pınargözü köyü arazisinde açılmak istenen madenle ilgili olarak köylülere noter kanalıyla gönderilen yazıydı. Şirket köylülere gönderdiği yazıda, tıpkı Kaz Dağı köylülerine gönderilen mektupta olduğu gibi, kendi istekleri ile arazilerini şirkete satmalarını, aksi halde zorla kamulaştırılacağını tebliğ etti.

Tabii her iki tebliğde de kamulaştırmanın hangi yasanın hangi maddesine göre yapılacağı, eğer kendi rızalarıyla arazilerini satarlarsa kazançlı çıkacakları, yoksa “Acil kamulaştırma” ile arazilerinin cebren (zorla) el konacağı belirtiliyor.

DEMEK Kİ ARTIK ŞİRKETLER DEVLET ADINA KONUŞABİLİYOR

Bizim “tehdit” dediğimizi şirketler kendilerinin “yasal hakkı”, olmadı “sınıf hakkı” olarak görüyor! Çünkü Maden Kanunu’nu hazırlayan hükümet ve hükümetin tasarısını yasalaştıran Meclis, ne doğayı ne tarımın ihtiyaçlarını ne de vatandaşın çıkarını gözetmiştir. Tersine Maden Yasası, tamamen uluslararası ve onlarla her düzeyde iş birliği içinde olan, hatta onlara paravanlık eden “yerli” maden şirklerinin çıkarına göre düzenlenmiştir. Bu yüzden de köylünün gözü gibi baktığı tarım topraklarına, Cumhurbaşkanının imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan bir gece yarısı kararıyla “Acil kamulaştırma” denerek, tamamen maden şirketleri (konusuna göre de enerji, inşaat, sanayi... başka sektörlerden şirketler) adına el konabilmektedir.

Tabii “Acil kamulaştırma”, yasaya göre ancak “savaş hali”, “afet” gibi çok olağanüstü koşullarda yapılabilmektedir. Ama söz konusu olan şirketlerin çıkarı olduğunda yukarıda belirtildiği gibi bir gece yarısı (ya da gündüz) kararıyla Cumhurbaşkanının imzasıyla, yasanın ne dediği umursanmadan “Acil kamulaştırma” yapılmaktadır.

Cengiz Holding ve Koç Holdingin köylülere, “Ya gönül rızasıyla topraklarınızı bize satarsınız ya da kamulaştırma yoluyla el koyacağız” içerikli tebliğlerinden anlıyoruz ki, artık firmalar devlet adına doğrudan konuşmaktadır. Çünkü devlet, görüntüdeki sınıfların çatışmasının üstünde ve daha çok bu çatışmada ara bulucu gibi görünmesini sağlayan maskesini de artık takmaya ihtiyaç duymayacak kadar, şirketlerle içli dışlı hale gelmiştir.

Hiç kuşkusuz “Devleti şirket gibi yönetmek” iddiasıyla yola çıkan tek adam yönetimi, sermaye ile iktidar ilişkilerini şirketlerin açıkça devlet adına konuştuğu bir şımarıklaşma aşamasına getirmiştir.

Yukarda sözünü ettiğimiz iki örnek bunu açıkça gösteriyor.

İKİZDERE’DE DEVLET ŞİRKET ADINA KONUŞUYOR

Kaz Dağı’nda ve Sivas’ta şirketlerin devlet adına köylüleri “Acil kamulaştırma yaptırmak”la tehdit etmesi “Kamulaştırmayı artık şirketler mi yapıyor” diye karşılanıyor.

Ülkenin her yanında, 1990’ların başından beri, arkasına devleti alan şirketlerle köylüler arasında büyük bir mücadele sürüyor. Devlet polisiyle jandarmasıyla, valileriyle, savcılarıyla, Meclisiyle tek adam yönetimiyle, kendi toprağını, suyunu, havasını, ormanını korumak isteyen köylülerin direncini kırmak için seferber edilmiş durumda.

Bunun en son örneği olan Rize İkizdere’de Cengiz Holdingin bölgede “bazalt taşı ocağı” açma girişimine karşı direngen mücadeleye tanık oluyoruz.

İkizdere köylüleri bir aya yakın süredir jandarmaya, polise, AKP ve MHP teşkilatlarına, bakanlara ve onların elindeki belediyelere, Erdoğan’ın ve partisinin arkasında duran Rize Barosu başta olmak üzere yerel “sivil” örgütlere karşı, yılmadan bütün ülkeye örnek olacak bir mücadele veriyorlar.

Ama bu mücadele sürerken, “17 günlük tam kapanma”nın bitmesine yakın saatlerde Rize Valiliği, bütün Rize çapında 15 gün süreyle her tür eylem ve etkinliği yasakladı.

Besbelli ki Rize Valisi bütün bu yasakları İkizdere’nin bir avuç köylüsünün yanı sıra onların arkasında duran kamuoyunun direncini kırmak için koymuştur.

Kaz Dağı’nda Cengiz Holding devlet adına konuşuyorsa, İkizdere’de de devlet Cengiz Holding adına konuşmakta, sadece konuşmakla kalmayıp bütün imkanlarıyla onun arkasında olduğunu açıkça ilan etmektedir.

Bu üç haber bile açıkça gösteriyor ki, ülkenin doğasını, yer üstü ve yer altı servetlerini koruma mücadelesi, köylülerin direnişlerinin yaygınlaşıp giderek birbiriyle birleşen bir mücadele olarak direngenlik ve süreklilik kazanmasıyla olanaklı olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa