Peker, hangi ‘içeriden’ konuşuyor?

Ekran görüntüsü Sedat Peker'in Youtube videosundan alınmıştır
Bu yazı yayınlandığında, söz verildiği üzere yayınlarsa eğer, “Sedat Peker’in yeni videosu” konuşuluyor olacak. “Pazara bekleyin” demişti çünkü Peker. “Gazeteci kardeşler” vakasından sonra TRT’de kendisini savunan İçişleri Bakanı’na söyleyecekleri varmış daha...
Peker, “içinden biriyim” notuyla başlamıştı ifşaatlarına. İleri sürdüğü iddialar, beklenmedik bir gelişmenin yarattığı şaşkınlık halinden mi, ‘sessizlikle öldürmek’ yönteminden mi, bilemeyiz ama suskunlukla karşılandı bir süre muhataplarınca. Anlatılanlar ‘yer altında’ konuşan bir ‘müptezel’in yer altında kalmaya mahkum uğultusu olmanın ötesindeydi oysa. Ki suskunluk bitti nitekim. Yanıtlar başladı ama verilen her yanıt ayaklara daha da dolanır türdendi. Yeterince biliniyor; Ağar’ın bazı konulara hiç girmeyip “devletin bilgisi dahilindeydi” diye geçiştirmesi, milyar dolarlık marina için “biz olmasaydık mafya çökerdi” deyişi, Bakan Soylu’nun hatırlatması üzerine özür dileyişi ve yine Soylu’nun hamaset ve çelişki dolu açıklamaları... Peker’e tahsis edilen ‘resmî koruma’ meselesinde ‘benden önce verilmişti’ diyerek kendi dönemini aklamaya çalışması ve ama kendi döneminde aynı korumanın iki kez uzatılmış olması, vs... Konumuz bu çelişkileri sergilemek değil. Az çok muhakeme yapabilecek herkes için herşey ortada zaten.
Peker, gerçekten de ‘içeriden biri’ olarak konuşuyor. Gücü de kendisine güveni de bundan. Boşuna ‘beni yalancı çıkaranı rezil ederim’ diye tehdit etmiyor. ‘Gazeteci’ sıfatlı malum kardeşlerin başına getirdiklerini gördük. “Hepinizi yakından biliyorum” diyor Peker. Bu, ‘hepiniz hakkında söyleyecek sözüm var’ anlamına geliyor. Özellikle Bakan Soylu’nun da sitem ettiğini anladığımız iktidar saflarındaki sessizliğin bir nedeni de bu olsa gerek. ‘Bulaşıp ipliğimizi pazarda görmeyelim’ kaygısı gibi...
Söylediklerinin, “Bir müptezelin, bir mafya bozuntusunun hezeyanları” gerekçesiyle medyanın, yargının ‘ilgi alanına’ sokulmayışını da “Cami imamı mı anlatacaktı, tabi ki pisliğin içinden biri olarak ben anlatacağım” sözleriyle eleştiriyor Peker. Gerçekten de onun ‘pisliğin içinden’ biri olarak konuşması, mafyacı olması iddialarının dikkate alınmamasını gerektirmez. Bu gerekçenin iddiaları önemsizleştirip dikkatlerden uzaklaştırma amaçlı bir manipülasyon olduğu açık. Kriminal bir unsur olmasını, anlattıklarının dikkate alınmamasına, soruşturma ya da dava konusu yapılmamasına gerekçe yapıyorlar. “Mafyacının sözüyle siyaset yapıyorlar” ketlemesiyle, ifşa edilenlerin günlük muhalif siyasetin konusu yapılmasını engellemek istiyorlar. (Tam da burada, Cumhuriyet gazetesi yönetiminin, gazeteyi Sedat Peker’in dostu olarak gösteren Soylu’ya verdiği “Biz yapmadık Can Dündar ekibi yaptı” şeklindeki yanıt, ideolojik-politik çarpıklığın yanında böylesi bir baskılanmanın utanç verici bir yansıması olarak da okunmalıdır, deyip geçelim...)
Evet, Peker’in söylediklerinin bu ölçüde ilgi görmesi ‘içeriden’ konuşmasından geliyor. Ama bu ‘içeri’ dediğimiz, sadece ‘yeraltı dünyası’ denilen özgün alanla sınırlı değil. Görüyoruz işte, medyadan siyasete, ‘sanat’tan spora kadar farklı alanlarla buluşup içiçe geçmiş bir ‘alem’dir kastedilen. Peker’in seçimlerde ya da başka kritik dönemlerde iktidar lehine müdahil oluşu, mitingler yapması, şimdi öğreniyoruz ki baskınlar düzenlemesi, ‘rica’ üzerine ‘ceza kesmesi’, Suriye sahasındaki ‘mücahit müttefiklere’ araç gereç temin edişi ve daha bilemediğimiz neler neler yapmış olması, onun konuştuğu ‘içeri’nin koordinatlarının hiç de kendine menkul bir ‘yeraltı’ndan ibaret olmadığını göstermez mi? Tam da ‘yeni rejim’ denilenin inşasında hasredilmiş bunca ‘emek’ ve katkı, Peker’i de o ‘rejim’in habitatında konuşan biri olarak değerlendirmeyi gerektiriyor.
Rejimin yaşam alanı içinden ama dışlandığı için konuşuyor Peker. Bilindiği üzere, itiraflar hep ilgi görür. Hele dışlananların itirafları... Dışlanan dünyadan beklentiler zayıfladığı ölçüde itiraf eden de adeta yerçekimsizleşmeye başlar. Anlattıkları da dışlanma katsayısına bağlı olarak serbestleşip ‘samimileşir’. Peker’in, itiraf, ifşa ve iddialarının milyonlarca insanın ilgi konusu olması onun sıkça kullandığı genel geçer ‘Türkçü’ hamasetten değil, dışlanmışlığı ölçüsünde edindiği ‘serbesti’yle konuşuyor olmasındandır. Kuşku olmasın, beklentiler tükendikçe itirafları da derinleşecek, daha da “samimileşecektir”! Ve anlatılanlar ya da anlatılacaklar üzerinden çıkacak karşılıklı tartışma ve çatışmalardan ortalığa dökülecekler, kurulmaya çalışılan bir rejimin nasıl bir bataklık üzerinden kendisini var etmeye çalıştığını da gösterecektir. Sedat Peker’in nevi şahsına münhasır bir dünyası yok çünkü.
Peki milyonları kapsayan bu izleyicilik, bu seyircilik de bizim gerçeğimiz olarak mı kalacak?
Bu da başka bir yazı konusu...
Evrensel'i Takip Et