Tenhada bir şair: Suat Taşer
İlk defa nerede okudum “Sahavet Hanım” şiirini anımsamıyorum. Hayata bırakılmış sarkık soru uçları gibi hınzır, muzip bir yanıyla; Garip tınısı yayılıyor bir yandan ama içten içe Garip’ten uzak gibi hissediyor insan. Gelin olur, Hanım olur Sahavet, sonra işte ne verirse geleceği insana. Bir şiirin içinde yaşadıklarıyla tanırız onu, Suat Taşer elinden tutup falcılara götürür Sahavet’i, yollara çıkarır, yaşamanın tılsımını konuşur onunla. Fahriye Abla gibi mi, benzerlik var ama bir dönem okuması olarak daha bir farklı yerde duruyor Sahavet Hanım. Ölümle yaşam arasında gidip gelen bir çizgide.
Suat Taşer, şiirimizin uzak akrabalarından biri sanki. Ankara, İstanbul, İzmir gibi merkezlerde geçmişse de ömrü, sanki hep dışarıda kalmış gibi; antolojilerde kendisinden bahsedilmez pek, şiir tarihimizde adına az rastladığımız şairlerden biri olarak duruyor karşımızda. Şükran Kurdakul Çağdaş Türk Edebiyatı 3 - Cumhuriyet Dönemi/ 1 kitabında Suat Taşer’den örnekler vermemiştir. Gerçi kitabın sonunda “Dönemin Başlıca Şairleri”ni sıralamış orada adını anmıştır, evet. Oysa kuşağından, yakın arkadaşlarından, birlikte kitap çıkardıklarından nice örnekler var Kurdakul’un kitabında. Suat Taşer neden yok sorusu için mutlaka bir yanıtı vardır Kurdakul’un. Yüryüzü dergisindeki bir şiiri TCK 142. maddeden mahkemelik olmamış mıdır? 1951 tekifatında Yeryüzü dergisi için az mı işkence görmüştür Kurdakul. Buna rağmen olmaması tuhaf.
Asım Bezirci ile Kemal Özer’in yayına hazırladığı Dünden Bugüne Türk Şiiri’nin 4. cildinde dokuz şiiriyle yer alır Suat Taşer. Kısa bir bilgi veriliyor şair hakkında. Burada da ilk şiirlerini Servet-i Fünun’da yayımladığını öğreniyoruz şairin. Bunu yalanlayan ya da başka bir zaman ve dergi adı iddia eden kimse de yok zaten.
Asım Bezirci kısa bir tanıtım yazısı yazmış Evrensel Basım Yayın’dan çıkan kitabın 4. cildinde. “İlk şiirleriyle toplumcu 1940 kuşağı içinde yer alan Suat Taşer, önceleri savaşla baskıya karşı barışla özgürlüğü savundu. Daha sonra insan, doğa, yurt ve yaşama sevgisini, kardeşlik, mutluluk ve adalet özlemini yansıttı. Giderek aşk, yalnızlık, mutsuzluk gibi bireysel konulara ve toplumsal karşıtlıklara us yanı ağır basan, zaman zaman yergiye kayan, ama iyimserliğini yitirmeyen rahat bir anlatımla dokundu.”
Farklı disiplinlerde kitaplar yazmış bir şair Suat Taşer. Özellikle tiyatroya uzun yıllar emek verdiği ve Stanislavski’den çevirdiği Sanat Yaşamım kitabı burada ayrıca anılmaya değer. Ölümünden kısa süre önce çevirisini bitirdiği kitabın son sayfasında 29 Ekim 1982 tarihli bir not var. “Bugün bitirdim” diyor notta, “radyoda Beethoven’in İmparator senfonisi çalıyor. Hayat her şeye rağmen güzel!” Sadece 17 Kasım’a kadar güzel olmaya devam ediyor hayat onun için.
***
Acılı Kuşak’ın şairlerinde bir Suat Taşer, daha önce Mehmed Kemal ile ortaokul yıllarında çıkardıkları dergi için bir yazı yazmış, başlarından geçeni anlatmaya çalışmıştım. Zerre adını verdikleri dergi ve iki kafadar öğrencinin yaşadıklarını merak edenler için linkini buraya bırakıyorum: https://www.evrensel.net/yazi/79931/vay-sen-misin-dergi-cikaran
Suat Taşer hakkında bir şeyler okumaya başladığımda aklımda dolaşan bir soru vardı, Emin Türk Eliçin ile nerede, ne zaman karşılaştı ve neler oldu. Aralarında kuşak farkı olsa da doğdukları ve yaşadıkları şehirler, yaptıkları işler, sanata bakışları bu iki insanı bir araya getirmeliydi, evet.
Nihayet Ayrıntı Yayınları bir çılgınlık yapıp Suat Taşer’in Bütün Şiirleri’ni Bir Ben Bir Yokuş adıyla yayımladı ve nicedir içimizde biriken bir utançtan kurtardı bizi. Suat Taşer’i okurlarıyla yeniden buluşturacağı gibi, hakkında yazılmış onca yazıyı da bir araya getirdi ve şair hakkında derli toplu bir kitap oluşturdu Ayrıntı. Müjde Bilir’in, girişi uzun olmakla birlikte, sunuda yazdıkları devlet ve tabiat dersinde sınıfta kalanları da açıklıyor bir güzel.
Suat Taşer’in Emin Türk Eliçin ile olan ilişkisine birkaç cümleyle de olsa değiniyor Mehmet H. Doğan. Kitapta Suat Taşer’in bütün şiirleri olmakla birlikte onun hakkında yazılmış yazılar da sıralanıyor elbette. Gelecek zamana kalan nice şeyde sessiz ve beklentisiz bir çırpınış sergilemiştir Emin Türk, Suat Taşer konu olunca bunu bir defa daha anlıyoruz. Öte yandan 1940-50 ve 60 yılı dergilerinde Suat Taşer’in şiirlerine denk gelmenin şaşırtıcı olmayacağını buraya not ederek daldan dala atlamaya devam edelim. Çünkü yazmak istediğim o kadar çok şey var ki, hangisine yetişeceğime emin değilim.
Muzaffer Buyrukçu, yaşadığı günü neredeyse dakikası dakikasına günlüğüne geçerken, Yeditepe dergisinden bahseder, tiyatrolar tatile girip valizini kaptığı gibi kapıdan içeri gerenlerden biri de Suat Taşer değil midir? “… sarı bıyıkları, yazlık beyaz elbisesi, yürüdükçe gıcırdayan ayakkabıları” ile gelir ve “Hüsam”a seslenir elbet.
Ankara’da Karpiç’in, Tavukçu’nun, İstanbul Pastanesi’nin gediklisi değil midir Suat Taşer? Efendim, tek kelimeyle edebiyatımızın baş tacı olan Küllük dergisinde Sait Faik ve Sabahattin Kudret Aksal hakkında yazdığı kısacık yazılar bile Suat Taşer hakkında bize oldukça aydınlık fikirler vermekte, Hürriyet Kavgası’nda bir şaire kalbimizi açmaktayız.
Belki de şairler onun tiyatrocu olduğunu düşündü ağırlıklı olarak, tiyatrocular şair gördü, çevirmenler bir heves saydı yaptığı işi.
Herkes için kıymeti ve yaptıkları bir bir sıralı Bir Ben Bir Yokuş kitabında. O yokuşu çıkarken, barış ve demokrasi için uzattığınız elinizden kim tutar, ona bakalım. Bana kalırsa şiir bunun için büyük bir olanak, sahneye adını vermiş bir şair değil midir Suat Taşer. Astım ilacı yerine ciğerlerine çektiği hava değil, beyaz ateş suyudur. Toprağın uyandığı yerde uyuyan şaire aşk olsun.
Evrensel'i Takip Et