Mafya-iktidar ilişkileri ve halkımızın tutumu?
Sedat Peker fotoğrafı: Youtube videosundan ekran alıntısı, Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu fotoğrafları: DHA
MHP’li komandolar “ülkücü-milliyetçi polisler” eşliğinde devrimci avına çıktıkları ve birbiri ardına cinayetlere imza attıkları dönemde dahi Demirel, “bana kimse sağcıların da cinayet işlediklerini söyletemez” demişti. 1977 1 Mayıs katliamının CIA-MİT kontrollü kontrgerillacı tetikçiler tarafından gerçekleştirilir, Ecevit’e suikast girişimleri dahil kontrgerilla eylemleri birbiri ardına gerçekleştirilir ve Türkeşçi sermaye sahiplerinin finanse ettikleri kamplarda “ülkücü gençler eğitimden geçirilir”ken, Cunta başı Evren’in kontrgerilla yoktur dediği de unutulmuş değildir. Maraş’ta hamile kadınların karınlarını deşip bebekleri kafalarından kurşunlayan, evleri içindekilerle birlikte ateşe verenler kendilerini “Hıra dağı kadar müslüman Tanrı dağı kadar Türk” olarak nitelemekteydiler. Ünlü MİT şefi Mehmet Eymür’ün raporlarında ülke içi ve dışı MİT ve polis operasyonlarında ülkücü tetikçilerin ve mafya ilişkilerinin dökümü yüzlerce sayfa tutmuştu. Uğur Mumcu, ünlü cani Fehmi Altınbilek’in tabancasının Devlet Bahçeli’nin arabasıyla taşınıp Doğan Öz’ü katleden tetikçinin eline verildiğini yazdıktan ve ülkücü mafya-devlet ilişkilerini açığa çıkarmak üzere ipliği çekip makarayı çözmeye başlayınca bombayla uçuruldu. Mehmet Ağar, faillerin çıkarılmasını isteyen Mumcu ailesine, “duvardan bir taş çekersek duvar yıkılır” diyerek devletin rolü yönünde imalı açıklamalar yaptı ve kendisinin yaptıklarının devletin bilgisi dahilinde olduğunu söyledi. Aradan yıllar geçtikçe bu organize ilişkiler ve işler de giderek boyutlandı.
Sedat Peker’in açıklamaları, mafyanın burjuva siyaseti-ekonomisi ve medyasıyla iç içeliği hakkında bilinenlere yeni unsurlar ekledi. Peker de Çakıcı gibi, Bahçeli’nin “dava arkadaşı ülkücü” çevredendir. Onun, aşağılayıcı bir söylemle “süslü, sen benim dönüş biletimdin” diye seslendiği İçişleri Bakanı da, ayda on bin dolar maaş veriyorum dediği “milletvekili“de milliyetçi-islamcıdırlar. Peker, bağlılık gösterileriyle “Reis için” düzenlediği mitinglerdeki söyleviyle “milliyetçi muhafazakâr” sermaye medyasına manşet olmuştu. İktidardakilerin “korku iklimi yaratma” politikaları doğrultusunda, Solculara ve Kürtlere, “kanlarınızı oluk oluk akıtır onunla banyo yaparız” diye tehdit savuruyordu Peker. İçişleri, polis, MİT ve kontrgerilla örgütlenmesiyle onlarca yıllık milliyetçi muhafazakâr organik ilişkiler ona güç ve cesaret veriyordu.
Bahçeli, Soylu, Çelik ve milliyetçi-islamcı sağ politikanın başkaca silahsörleri şimdi onu “Türkiye’ye karşı operasyon güçlerinin piyonu” olarak gösterip itiraflarının etkisini kırmaya çalışıyorlar. Ama, o içeriden biridir ve “içeriden biri” olarak konuşuyor! İfşaatları atlanamaz, azımsanamaz ve görmezden gelinemez. Suç sabitesini adresleri, faillerinin ismiyle listeleyip “işte size!” diye savcılara sunuyor. Devlet aygıtını çekip çevirenler, devletin en üst bürokratik kurumlarının tepesinde oturanlar da onun gibi Türkçü-İslamist ideolojiye sahiptirler. Bahçeli ve Erdoğan, -yedeklerindeki Perinçekle birlikte- “Kızıl elma” ajitasyonunu “milliyetçi muhafazakâr kitle”yi maniple etmek için kullanırlarken Peker, “ Turan’ı kuracağız” diyerek aynı hedefi işaret ediyor ve devletin en önemli “güvenlik kurumları”nın en hayati mevzilerinde görev almış isimleriyle ilişkilerini anlatıyor. Bu ilişiklerin henüz çok küçük bir kısmını ancak ifşa etmiş olmasına rağmen, milliyetçilik bizden sorulur diyen Bahçeli ve diğerleri tarafından aygıtın işleyişini sorgulama yönünde bir eğilimi güçlendireceği endişesiyle düşman kampına alınarak tehdit ediliyor. Rant ve erk paylaşımcılarını ürkütmüş olan Peker’in durumu, devlet kurumlarının kullandığı “ülkücü-milliyetçi gençler” için bir uyarı işlevi görür mü, bilinmez ama, bu cihazın işleyişi “ya kölesin ya da hain!”anlayışına ayarlıdır.
Bundandır ki, Peker, henüz ilişkili olduğu ağın icraatlarının ancak “yüzde biri” denebilecek bir kısmından söz etmiş olmasına rağmen, ihanetle suçlanmaktadır. Peker’in açıklamalarını küçümseme ve karşı saldırı açıklamalarıyla geçiştirmeye çalışsalar da, ağın “ağır topları”, telaş içindedirler. Kolombiya’dan Venezuella-Türkiye hattındaki uyuşturucu trafiğinin çıktığı marinalara çökerek boyresmi veren “ülkücü-kontracı polis-subay eskileri”nin rant dağıtım şirketlerinin çeşitli kademelerinde yer aldıkları artık örtüsüz sayılır. Henüz, Suriye’de ve bölgenin diğer ülkelerinde girişilen örtülü-örtüsüz operasyonların arka planındaki çıkar ilişkileri yeterince deşifre olmasa da, Peker’in, fiziki yok edilmesi olasılığına karşı bir önlem olarak bu daha kapsamlı karanlık ilişkiler listesini bir ucundan göstermesi, korkularını artırmıştır.
Peker’in açıklamalarında adı geçenlerin ya tümünün ya da büyük çoğunluğunun “milliyetçi muhafazakâr”, Türkçü-İslamist sağ parti ve örgütlere mensup olmaları, Türkiye’nin tüm milliyetlerden işçi ve emekçileri için uyarıcı olmalıdır.
Anımsanmalıdır; Susurluk’ta kontrgerilla asfalta saçılırken “ülkücü Reis Çatlı” ve korucubaşı Bucak, emniyet üst düzey görevlisi Kocadağla birlikte, Çiller’in deyişiyle “kurşun atan şerefli”ler listesine yazılmışlardı ve Çatlı, general Veli Küçük’ün-ki Perinçek taifesinin ordu kurmayları arasında yer almıştır-özel himayesinde törenlerle sahiplenilmişti.
Çete-siyaset ilişkileri sistemin matematiğinde saklıdır. Paylaşım kavgaları nedeniyle ağ içindekiler kimi zaman birbirlerinin boğazına sarılmakta ve bu kavga dolayısıyla kirli atık boruları yer yer patlak vermektedir. Çok sayıda işlenmiş suç vardır ve faillerin henüz ancak bir kısmı ifşa edilmiştir. Sadece bunlardan hesap sorulması için değil, suç şebekesinin çözülmesi ve uyuşturucu-silah kaçakçılığıyla halk kitlelerine karşı sürdürülen baskı ve saldırılar kapsamında işlenen cinayetler, yapılan işkenceler, baş vurulan provokasyonlar arasındaki ilişki ağı çözülmelidir. Bunu ancak işçi ve emekçilerin kitlesel baskısı olmadan bu gerçekleştirilemez. Burjuva muhalefet partileri halk tepkisinin yükselmesi olasılığına karşı mümkün en etkisiz ve uzlaşıcı tutumla sorunun aşılmasının beklentisi içinde oyalanmaktadırlar. İşçi ve emekçiler ve sendikal-siyasal örgütleri bu tutumu da mahkum ederek suç çetelerinin açığı çıkarılıp hesap sorulması ve kontra yöntemlerle sürdürülen baskıların sona erdirilmesi anlayışıyla hareket etme sorumluluğu taşımaktadırlar. Kolombiya’da, İtalya’da, Meksika’da ve bazı diğer ülkelerde mafya-devlet ilişkilerinin sorgulanması ve suçluların cezalandırılması yönünde atılan adımlar ancak kitlelerin kararlı baskısıyla mümkün oldu. Arjantin’de ve Şili’de kontrgerilla canilerinden hesap sorulması için yüzbinlerce emekçi sokakları doldurup devlet yönetenleri üzerinde baskı kurarak manipülatif karartma çabalarını boşa çıkarmıştı.
İktidar gücü, gelişen devrimci muhalefete karşı saldırıların dozunu yükselterek mafyanın iktidar kurumlarıyla ilişkilerini örtme taktiği izliyor. Bu fırsatı bulursa eğer, daha kapsamlı saldırıların yolu da açılmış olacaktır. Ona bu fırsat verilmemelidir.
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40
- Kararlı saldırı, mızmız muhalefet! 22 Ağustos 2024 04:51
- Çark dönerken preste ezilmek, ateşte erimek! 15 Ağustos 2024 05:18
- İsrail’e ve gerici savaşlara barikat örmek! 08 Ağustos 2024 05:00