28 Mayıs 2021 00:45

Bu pisliği, bu mafya düzenini tolere etmiyoruz!

Sedat Peker ve Recep Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafları.

Sedat Peker görseli: YouTube kanalında yayımlanan videodan alıntı & Recep Tayyip Erdoğan fotoğrafı: DHA

Paylaş

Organize suç örgütü elebaşı Sedat Peker’in yarattığı zelzele, her videoda şiddetli artçılarla devam ediyor. Milyonlarca izlenen videolar günlük hayatın boğucu atmosferinde bazen alaya alınarak, bazen büyük şaşkınlıklara gark olunarak ama çoğunlukla da tek adam rejiminde devlet nizamının nasıl bir sermaye-mafya-iktidar nizamı olduğuna dair izleklerin gün yüzüne çıktığı, öfkeyi kaşıdığı bir seyirlik malzeme gibi, “Dur bakalım şimdi ne olacak” merakıyla konuşuluyor. Fabrikalardaki, işyerlerindeki tartışmalardan, gazetemizdeki işçi röportajlarından ve mektuplardan, sınırlı olsa da işçi mahallelerinden gelen izlenimler bu milyonluk izlencede net bir algı olduğunu gösteriyor: “Bunlar her şeyi yapar...”

Sedat Peker’in anlattıklarını önemli kılan noktalardan biri sermaye ilişkilerinin simbiyotik bir bileşeni olan mafya düzeninin Cumhur İttifakının vazgeçilmez bir parçası olduğunun görünür hale gelişi, sermaye devletinin özünde bir suç örgütü olduğunun “içeriden” bir kez daha ortaya seriliyor olması. Pandemi sürecinin ağırlaştırdığı yaşam koşullarına bir de bu foseptik patlaması eklenince, ne Soylu’nun ne de Erdoğan’ın “Şu teröröyü biz bitirdik, bu mörörüyü biz kuruttuk, ülkeyi şöyle uçurduk, ekonomiyi böyle fırlattık” söylemlerinin inandırıcılığı falan kalmamış durumda.

Gelelim bu mafya-iktidar-sermaye çeteleşmesinin özündeki kadın düşmanlığına… Büyük pisliklerin, uluslararası uyuşturucu ticaretinden kara para aklamaya, büyük rant kapılarına çökme operasyonlarından faili meçhul cinayetlere uzanan büyük meselelerin “arasına sıkıştırılan” kadın düşmanı söylemler ve olaylar, bu büyük pislik içinde “birilerinin üzerine sıçrayan küçük lekeler” gibi lanse ediliyor. Sedat Peker “Namusuma, mahremime el uzattılar” diyerek bu teşhir silsilesini başlattığını söylerken, kirli ilişkiler ağının odağındaki İçişleri Bakanı Soylu, Peker’i aşağılamak için “Karısının iç çamaşırına saklanan adam” diye lafa başlıyor. Tecavüz suçlarına ilişkin iddialar ortalığa saçılırken, günler sonra konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarını korumak için “sarı öküzü” vermeyeceğini ilan ettiği konuşmasında, aynı mafya diliyle bir kadın siyasetçiyi tehdit ediyor, Meral Akşener üzerinden tüm muhalefete “ayar çekmeye” çalışıyor. Linç siyaseti, mafya düzeninin özündeki erillik çarşaf çarşaf önümüze serilirken bu kirli ağın tüm öznelerinin dilinden “namus” düşmüyor, “çocuk pornosu, gelin hanım, Defne Hanım’ın evi, Bayan Kemal, Bay Meral” diyerek ortalığa serilen zehirli dil “düşmanı kadınsılaştırıp cinselleştirerek küçülttüğünü” sanan, kadınları bu savaşın önemsiz zayiatı haline getiren korkunç bir zihniyetin dışa vurumu olarak karşımıza çıkıyor. Ki bu, sadece bir zihniyet meselesi değil. Sermaye-iktidar-mafya düzeninin çarkları arasında kadınların hayatı somut olarak “büyük abilerin küçük zevkleri” olarak muamele görür, değersizleştirilir, gözden çıkarılır. Bunun en gündelik, en banal yansıması ise Aile Bakanının şiddetin nedenlerinin araştırılması için kurulan komisyonda yüzü kızarmadan “kadına yönelik şiddet rakamlarının tolere edilebilir düzeyde olduğunu” söylemesi olarak karşımıza çıkar. AKP Vekili Şirin Ünal’ın evinde öldürülen ev emekçisi Nadira Kadirova’nın şüpheli ölümünün üstü el çabukluğuyla kapatılmaya çalışılırken, Elazığ’da yerel bir TV çalışanı olan Yeldana Kaharman’ın Tolga Ağar tarafından tecavüze uğradığı ve intihara sürüklendiği iddiası orta yerde dururken, Musa Orhan örneğinde olduğu gibi devletin silahlı güçlerine mensup kişilerin tecavüz ve intihara sürükleme suçları en yetkili kişilerce örtbas edilmeye çalışılırken, göz yumulan fuhuş ve uyuşturucu düzeneğinde yüz binlerce kadının ve çocuğun canı yanarken, bu çete düzeninin yetkililerinin sıradanlaşan kadın düşmanlığının evlerin içine sızıp her gün kadınları canlarından etmesini “tolere edilebilir” göstermesi şaşırtıcı değil.

Söylemeden geçmek istemiyorum, bütün bu tablo ortalığa saçılırken öne çıkan Erdoğan’ın linç övücülüğü oldu, ama “mafyayla iş tutma” suçlamasından hemen önce HSK uzlaşması için muhalefete teşekkür edip, “Aynı uzlaşmayı yeni anayasa yapımında da görmeyi temenni ediyoruz” dedi. Tüm bu ilişkilerin düzenin bekası için olduğu, “anomali” gibi sunulan mafya-devlet ilişkisinin düzenin özünü oluşturduğu, muhalefet ediyormuş gibi görünenlerin işin özüne inmeden ettikleri lafların tumturaklı birkaç sözden öteye gitmediği, bir yanda dövüşüyormuş gibi yaparken, diğer yandan bu düzenin direklerini sağlamlaştırmak için HSK’sinden anayasasına uzlaşma masasına pazarlık kartlarını açmaya devam ettiğini de görmek gerekiyor. Bu düzenden çıkarı olanlar pazarlık da yapar, alışveriş de. Bizimse, aldığı canımız, verdiği yoksulluk, baskı, sömürü olan bu düzenle yapacak hiçbir pazarlığımız yok.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa